Yazar Adalet Ağaoğlu, 12 Eylül referandumunda AKP'yi desteklediğini ve "evet" oyunu kullandığını, ancak şimdi pişmanlık yaşadığını belirterek, "12 Eylül referandumunda ne kadar umutlandık. Oradaki umut kırıklığı beni çok etkiledi. Bu benim belki de son enayiliğimdi" dedi.

12 Eylül referandumundan sonra "büyük bir hayal kırıklığı yaşadığını" belirten Ağaoğlu, "çaresizlikten patlayacak hale geldiğini ve bu yüzden kitap yazdığını" dile getirdi.

Hürriyet'te Zeynep Miraç'ın söyleşinin satırbaşları şöyle:

Son romanınızla aynı yıl doğanlar bugün reşit oldu. 18 yıl sonra yazarken kendinizi rahat hissettiniz mi?

Bu kitap hakkında korkunç kuşkularım var. Çılgınca yazdım bu kitabı, çıldırmıştım. Tekrarlardan, yüzyıllık tekrarlardan çıldırmıştım. 80 yaşına gelmişim, Cumhuriyetin ilk kuşağındanım ben. Hep Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yılındaki esprinin içinde dönüp duruyoruz. Ben açıkçası darbe anayasasını gayrı meşru saydım. Başından beri... Hele 12 Eylül referandumunda ne kadar umutlandık. Oradaki umut kırıklığı beni çok etkiledi. Bu benim belki de son enayiliğimdi.

12 Eylül referandumdaki hayal kırıklığının sonucu mu bu roman?

Evet, bir miktar öyle. Ben zaten travmaların altından yazarak kalkabiliyordum. Daha önceki romanlarımda her zaman evden kaçardım ben, 3 ay-5 ay bir yere giderdim. Tek başıma deftere el yazısıyla yazmadan dönmezdim evime. Fizyolojik durumum nedeniyle bu imkan da elimden gitti. Yazmaya da küstüm. Ama doluydum ve bu bende çok baskı yaptı. İnsan çaresizlikten patlayacak hale geliyor. Referandumdan sonra daha da arttı.

18 yıldır yeni bir roman yazmasanız da verdiğiniz söyleşiler ve sözlerinizle pek çok tartışmanın ortasında oldunuz. Romanı okurken kimi bölümlerin bu tartışmalara verdiğiniz cevaplar olduğunu hissettim. Bu bir hesaplaşma kitabı mı?

Ben bu romanda kavram çarpışmaları ya da çağrışımları yazarken bir çeşit aksisedalar da olsun istedim. 18 yıldır roman yazmadım çünkü küsmüştüm roman yazmaya.

Sizi küstüren neydi?

Bir kere uğradığım büyük trafik saldırısı. Yürüyememeye başladım. Bunun sonucunda da özel hayatımda büyük değişimler oldu. Konsantrasyonum olamadı hiçbir zaman. Asıl neden, bıkkınlık geldi bana. Müthiş bir bıkkınlık. Benim bir üçlemem var; Dar Zamanlar. Bu roman onun devamı, dördüncüsü olabilir. Orada Cumhuriyetin toplumsal hayatını baştan bu yana analiz etmiştim. Bu da en sonuncu zamanların yansıması. Kavramlar değişti. Aynı kavramlarla konuşamayız artık. Barış diyoruz, güvercin uçuruyoruz. Bana komik geliyor. Toplu kıyımlar, nükleer silah zamanında yaşıyoruz. Ne güvercini?

O halde bir manifesto olarak mı okumalıyız Dert Dinleme Uzmanı’nı?

Hepimizin üstünde bir çaresizlik var. Bu insanda bir hastalık halinde uç veriyor. Bir de aydın sorumluluğunuz var. Bastırıyor sizi. Bir adım atıyorsunuz geri tepiyor. Umutla da alay ediyorum bu romanda, umut duasından vazgeçin artık diyorum. Sabırdan vazgeçin. Günlükler beni o kadar zorladı ki o arada 3 roman yazardım

Romanda editörün ardından yayımlanan günlüklerini okuyoruz. Oysa siz günlüklerinizi yaşarken paylaşmayı tercih ettiniz. Cesaretinizden mi yoksa kontrol etmek istediğiniz için mi?

Günlüklerimde ne varsa, kelimesi kelimesine yayımlamak için bizzat yaptım. Resmi evraklara pek inanmıyorum; edebiyata, romanlara, günlüklere daha çok inanıyorum. Çünkü orada hayat konuşuyor. Tarih bir yerde bitiyor ama hayat sürüyor ve dengeler değişiyor. Dün aranın çok iyi olduğu bir dostundan, zaman içinde nefret eder hale gelebiliyorsun. Kendime söz verdim, her şeyi günlükte yazılı olduğu haliyle bıraktım. O dostluk günlerinin cümlelerini yazmak en zoruydu. O cildi yazana kadar üç roman yazardım.

Sonunda Dert Dinleme Uzmanı sizi yazıyla barıştırdı mı?

Bu, kitabın başına geleceklere bağlı. Açık söyleyeyim, bu kitapta ilk romanını yazan genç bir yazarın heyecanını hissediyorum. Bir türlü tayin edemedim ne olacağını. Zaten ben her yeni romanımı ötekinde neyi eksik bırakmışsam tamamlamak için yazdım. Fakat bunu tamamlayacak bir durum yok. Çıldırdığımı böyle bir biçim bulup bunu uygulamaya kalktığım zaman anladım. Ne yapacağımı gayet iyi biliyordum. Bir plan kurup aynen uyduğum ilk romanım bu.

Son dönem tartışmalar konuşmalarda sizi göklere çıkaran da oldu, yerin dibine batıranlar da. Hatta sizin yazdıklarınıza ihanet ettiğiniz dahi söylendi...

Beni AKP’li kıldılar. Kendini ilerici sanan eş dost selamını kesti.

Kanaat önderliğinize sürekli not verilirken, sizin böyle bir unvana sahip olmak gibi bir iddianız var mı?

Benim kendime güvenim sıfırdır. Kendimi devamlı suçlarım. Fizyolojik olarak da kendimi hiç beğenmedim fakat iyiymişim, öyle görünüyor. Başkalarından önce kendimden kuşku duyuyorum. Romanda sezgi kavramıyla da uğraşıyorum, galiba bende sezgi gücü kuvvetli. Okurlarımın bana bu kadar zamandır vefalı çıkması belki de bu görüş önceliğimden oluyor. Bazen sezgilerim tam yerini buluyor bazen de eksik kalıyor. O eksiği de ikinci romanda tamamlamaya çalışıyorum.

Sormak istediğim şu: Siyasi figür olarak tartışılmanız konusunda ne kadar gönüllüsünüz?

Biliyorum benim romanlarıma, denemelerime bakanlar toplumsal inceleme der. Türkiye Cumhuriyeti toplumu o büyük değişimden bu yana nasıl yaşıyor, siyaset, kültür ikilemleri, peşini hiç bırakmadım zaten. Ama ben siyaset yazmıyorum, roman yazıyorum. Benim için önemli olan romanın kalitesi.