15 Temmuz darbe girişiminin ardından açığa alınan binlerce Eğitim Senli öğretmenlerden biri, mesleğini anlattı.

Eğitim Senli öğretmen, "Barışı, kardeşliği, dayanışmayı, merhameti, sevgiyi derslerimde işlerken gerçek hayatta onları savunmadan edemem. Çünkü ben bir öğretmenim, insanların yaşam haklarını savunmak, insani değerleri kuşanmak ve öğrettiğim bu değerlere göre davranmak benim birincil görevim" dedi.

Bülent Can’ın Sendika.org’ta yayınlanan, "Ben bir öğretmenim" başlıklı yazısı şöyle:

Ben bir öğretmenim. İnsan işçisiyim, kültür taşıyıcısıyım, beyin işçisi yani. Yürek işçisi kısacası. Sanatçıyım aynı zamanda hem de sanatın alasını icra edenim. Ne resim yapmaya, ne bina dikmeye, ne duble yol yapmaya benzer mesleğim. Hata kabul etmez, ince işçilik ister çünkü insandır hammaddem benim. Ne Picasso yarışabilir benimle ne de Mozart. Picasso’nun renklere, Mozart’ın seslere verdiği ahengi ben, insan beynine vermekteyim. Ben bir öğretmenim. Harfleri, rakamları öğretip bırakmak, öğrencilerimin beyinlerini ham bilgiyle doldurmak değildir görevim.

Tam tersine beyni özgürleştirmektir asıl görevim. İnsanlığın birikimlerini aktarmak, öğrencilerimin insani değerleri kuşanmalarını sağlamak ve bunları birikimimle, davranışlarımla kanıtlamak, öğrencilerime örnek olmak benim varlık nedenim. Çıkarlarım değil, vicdanımdır benim rehberim.

Belki de hiçbir meslek mensubunda olmadığı kadar gelişmiştir bende empati yeteneği. Zira dedim ya, işi insan olan bir öğretmenim. Ama aynı zamanda öğrenciyim de. Derslerine girdiğim çocuklarım benim en büyük öğretmenlerim. Bu yüzden duygusallığım, yufka yürekliliğim, sorgulamalarım ve haksızlıklara karşı başkaldırışlarım bitmez benim. Mesela kanadı kırık bir serçe görse istesem de istemesem de aniden akar gözlerim. Laf icabı değil, gerçek manada karıncayı incitmeye bile dayanmaz yüreğim.

Laf aramızda, Türk filmlerine bile ağlayan biriyim. Dedim ya ben bir öğretmenim. Nerede mağdur bir insan görsem orada bulunmak benim görevim. Hem tanımama da gerek yok o insanı. Paraguay’da da olsa acı onu ta yüreğimde hissederim. Ne ırk, ne din, ne renk, ne cinsiyet ayırırım. Çünkü insandır Kabe’m benim. Mazlumların ahı yankılanırken kulaklarımı kapayamam, ta yüreğimde hissederim ve ah sürdükçe gülmez gözlerim.

Çocukların katledildiği bir dünyada “Bana ne? Zaten katledilen benim çocuğum değil… Ben işime bakayım” diyemem örneğin. Barışı, kardeşliği, dayanışmayı, merhameti, sevgiyi derslerimde işlerken gerçek hayatta onları savunmadan edemem. Buysa suçum, bu suç için bana verilecek cezayı madalya diye gururla göğsümde taşırım. Çünkü ben bir öğretmenim, insanların yaşam haklarını savunmak, insani değerleri kuşanmak ve öğrettiğim bu değerlere göre davranmak benim birincil görevim. İkiyüzlü olamam anlayacağın.

Derslerde barıştan, kardeşlikten, merhametten, dayanışmadan, empatiden, sevgiden bahsedip dışarıda savaş çığırtkanlığı yapamam. İnsanlık kan kaybederken dünyada, bir darbe de ben ona vuramam. İnsanla bağdaşmayan hiçbir şeyle işim olmaz benim. Boynuma yüklemeye çalıştığın “terör örgütlerine yardım etmek, eğitimi engellemek” suçunu kabullenemem, bu ithamlara katlanamam.

Bunlar bana yapılabilecek en büyük hakarettir. İlle de beni tasfiye etmek istiyorsan başka bir suç üret, mesleğimle bağdaşacak olsun suçum. Çünkü insan insan, kardeş kardeş, sevgi sevgi çarparken kalbim, bana yüklemeye çalıştığın suçları işleyemem.

Kaldı ki bir dirhem, evet sadece bir dirhem bunlardan uzaklaşırsa kalbim, senin vereceğin cezaya bırakmam, onu sokak köpeklerine kendim yediririm. Çünkü ben insanı merkezine koymuş bir öğretmenim. İşte tam da bu nedenle açığa alınan tüm öğretmen arkadaşlarım gibi ben de suçlu değilim.

Kendini benle aklamaya kalkışma. Kendi suçunu üzerime atarak öğrencilerimi benden çalma.

Ülkenin aydınlık yüzü öğretmenlere dokunma!