2007 yılında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, kendisi aday olmayıp cumhurbaşkanlığı koltuğunu Abdullah Gül’e bırakmasıyla birlikte başlayan süreçte, birçok çevre bu ikilinin yollarının zaman içerisinde ayrılacağı fikrindeydi.

Zaman zaman bu yönde emareler ortaya çıksa da hiçbir zaman açıktan karşılıklı bir tartışma yaşanmadı. Bu iki isim son bir haftaya kadar doğrudan birbirini hedef almaktan kaçındı. Lakin bu durum ortada tartışma olmadığı anlamına gelmiyor.

Erdoğan ve Gül arasındaki ilişki uzunca süredir bozulma sürecinde. Bu konuda neredeyse herkes hemfikir.

Bu bozulma sürecini tereddütsüz bir şekilde, AKP’nin Abdullah Gül’ün ikinci kez Cumhurbaşkanlığı’na aday olmasını engellemek için çıkardığı yasa ile başlatabiliriz.

Zira Abdullah Gül’ün başdanışmanı Ahmet Sever de “Abdullah Gül ile 12 Yıl” adlı kitabında bu konuya değinmiş ve yaşananları “Gül’ün en çok üzüldüğü olay” sözleriyle özetlemişti.

Abdullah Gül görevi süresince AKP iktidarı ile açık bir şekilde karşı karşıya gelmezken, bu durum onun AKP dışındaki siyasi partiler ve AKP muhalifi kamuoyu nezdinde çokça eleştirilmesine neden oldu.

Abdullah Gül’ün bu “sessiz” siyasi yaklaşımı sayesinde Ağustos 2014’e kadar ikili arasındaki ilişki son derece uyumluydu. Ancak bu ilişki özellikle Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması ve Gül’ün “aktif siyasete devam edeceğim” çıkışı ile eskiye nazaran daha çalkantılı bir hal aldı.

Medyascope.Tv’nin haberine göre, Gül’ün önemli çıkışları şu şekilde:

GÜL’ÜN CUMHURBAŞKANLIĞI’NDAN AYRILIŞI

11. Cumhurbaşkanı Gül’ün, 28 Ağustos 2014 tarihinde cumhurbaşkanlığı görevi bitecekti. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından gözler Gül’ün siyasi kariyerinin ne olacağındaydı. Gül, görevinin bitmesinden kısa süre önce “Cumhurbaşkanlığım bittikten sonra şüphesiz ki partime döneceğim” dedi. Bu, Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkmasının ardından boşalacak AKP Genel Başkanlığı koltuğuna, yapılacak olağanüstü kongrede Gül’ün seçilmesi, ardından 7 Haziran 2017 Genel Seçimleri ile birlikte, eğer AKP yine birinci parti çıkarsa Gül’ün yeni başbakan olması anlamına geliyordu. Lakin AKP yönetimi, kongre tarihini 28 Ağustos’taki cumhurbaşkanlığı devir tesliminden bir gün öncesi olarak belirledi. Dolayısıyla Gül aday olamadı ve kendisi için AKP içinde pek bir gelecek olmadığı anlaşıldı.

HAYRÜNNİSA GÜL: ASIL İNTİFADAYI BEN BAŞLATACAĞIM!

Abdullah Gül’ün siyasi kariyerinin bizzat AKP yönetimi tarafından kesilmesine ve iktidar medyasından gelen sert ve suçlayıcı eleştirilere cevap eşi Hayrünnisa Gül’den geldi. Gül’ün, Çankaya Köşkü’nde verdiği veda resepsiyonunda seçtiği kelimeler oldukça dikkat çekiciydi:

“Bir turnusol döneminden geçiyoruz. Bu süreçte bazı yaşadıklarımızı, 28 Şubat döneminde benim başörtümün tartışıldığı günlerde bile yaşamadık. Hayatımda hiç üzülmediğim kadar üzüldüm bu dönemde. Neler yazıldığını gördük, neler söylendiğini duyduk. Abdullah Bey, ben üzülmeyeyim diye interneti kapatıyordu. Şimdi ben de susuyorum, ama fazla susmayacağım; asıl intifadayı ben başlatacağım.”

GÜL: AHMET DAVUTOĞLU’NU SİYASETE BEN KAZANDIRDIM BAŞARILI OLACAĞINA İNANIYORUM

Gül, görev süresinin bitimine dokuz gün kala Çankaya Köşkü’nde son veda resepsiyonunda kendi siyasi geleceği ve AKP içindeki kongre süreciyle ilgili açıklamalar yaptı. Çankaya’nın kapılarını herkese açtığını vurguladığı ve yaptığı icraatları anlattığı konuşmasında en dikkat cümlesi ise Ahmet Davutoğlu ile ilgili söyledikleri oldu:

“Kongrede Genel Başkan seçilecek olan Ahmet Davutoğlu’nu siyasete ben kazandırdım başarılı olacağına inanıyorum.”

Ahmet Davutoğlu’nun AKP Genel Başkanı ve Başbakan olmasıyla birlikte AKP ve Türkiye’de yeni bir iktidar denklemi yeniden oluştu ve Gül bu denklemde kendine yer bulamadı. Davutoğlu’nun iki yıl bile sürmeyen AKP Genel Başkanlığı ve Başbakanlığı sırasında ve sonrasındaki Binali Yıldırım döneminde, Gül eleştirilerinin sıklığını artırdı.

GÜL’DEN BAŞKANLIK SİSTEMİ ÇIKIŞI

7 Haziran Genel Seçimleri arifesinde meydanlarda en çok işlenen konu başkanlık sistemiydi. 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de 20 Şubat 2015 tarihinde Cuma namazı çıkışında bu konuyla ilgili açıklama yaptı ve konuyla ilgili çekincelerini dile getirdi:

”Bu konuların bilinerek tartışılması çok önemli. Nasıl bir başkanlık? Çok önemli. Türk tipi bir parlamenter sistem yaşadık ve bunun sıkıntılarını gördük. Türk tipi bir başkanlık sistemi olmaması gerekir. Bir başkanlık sistemi olacaksa ABD’de olduğu gibi gerçekten kuvvetler ayrılığının açık seçik sarih bir şekilde yazıldığı, her şeyin çok iyi tarif edildiği gelişmiş demokrasilerde hukukun üstünlüğüne dayalı şekilde olursa şüphesiz o da demokratik bir sistemdir”

İFTARDA DIŞ POLİTİKA ELEŞTİRİSİ

Temmuz 2015’de İstanbul’da Erdoğan ile birlikte katıldığı bir iftarda konuşan Abdullah Gül, “Mısır’dan Libya’ya ilişkilerimizi geliştirmeliyiz, tekrar Türkiye’nin ilham olacağı bir duruma gelmeliyiz” dedi ve ekledi:

“(…) Bunun için de şüphesiz ki; hepsiyle ilişkimizi geliştirmeliyiz. Libya’dan Mısır’a kadar, Yemen’den bütün Körfez ülkelerine kadar, nasıl bir zamanlar onlara ilham olduysak, yeniden bu ülkelere ilham olucu, yol gösterici olacağı bir duruma gelmek gerekir.

Bu anlamda açıkçası, Ortadoğu ve Arap politikalarımızı daha gerçekçi bir şekilde gözden geçirmenin de faydalı olacağı kanaatindeyim. Çünkü bölgede başka bir gelişme de söz konusu. Büyük bir kaos ortaya çıkarsa, bu kaosun içerisinden çıkacak, hiç tahmin etmediğimiz sürprizlerle karşı karşıya kalabiliriz.”

GÜL’DEN BOYDAK ELEŞTİRİSİ

Mart 2016’da Gülen cemaatine finans sağladığı gerekçesiyle Boydak Holding’e baskın yapılmış, CEO Memduh Boydak, Yönetim Kurulu Başkanı Hacı Boydak, yönetim kurulu üyelerinden Erol Boydak ve Murat Bozdağ gözaltına alındı.

Aynı gün Cuma namazı çıkışı gazetecilere açıklama yapan Abdullah Gül, Boydak Holding’in üst düzey yöneticilerinin gözaltına alınması hakkındaki soruyu “Boydak ailesi çalışkanlığıyla, dürüstlüğüyle, hayırseverliğiyle bilinen bir aile. Türkiye’nin önemli sanayicilerinden. Ümit ederim ki daha fazla rencide edilmezler” sözleriyle cevapladı.

15 TEMMUZ SONRASI DÖNEM

Abdullah Gül, 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından birkaç ay boyunca iktidarı herhangi bir platformda eleştirmedi. Ancak bu birkaç ayın ardından Gül’ün eleştirileri yeniden ve daha güçlü bir şekilde başladı.

Gül bir yandan OHAL’in sürekli hale gelmesini diğer yandan Avrupa Birliği (AB) ve ABD ile ilişkilerin gerilmesini eleştiriyordu. Özellikle Gül eski bir dışişleri bakanı olarak AKP iktidarının dış politikasının yanlışlarını dile getiriyordu.

GÜL’DEN AB VE OHAL ELEŞTİRİSİ

Abdullah Gül, AKP’yi en çok Batı ile ilişkiler üzerinden eleştirdi. Bunlardan birini 15 Kasım 2016’da Türkiye Kalite Derneği (KalDer) tarafından düzenlenen 25. Kalite Kongresi’nin açılış konuşmasında yaptı. Türkiye’nin AB ile yaşadığı süreci sağlıklı bulmadığını söyleyen Gül, kendi dönemi ile son dönemi karşılaştırdı. Arada olumsuza giden bir süreç olduğunu, AB üyeliği müzakerelerini başlatan kişinin kendisi olduğunu vurguladıktan sonra Türkiye’nin 15 Temmuz sürecinden çıkartılması gerektiğini şu cümlelerle dile getirdi:

“Şüphesiz ki Temmuz ayında yaşadığımız haince ve gerçekten kelimelerle ifade edemeyeceğim şekilde Türkiye’ye zarar veren, kötülük yapan bu darbe teşebbüsünün ve bu işleri yapanlarla ilgili hukuki süreçlerin çok güçlü bir şekilde takip edilmesi ayrı bir husus. Ama Türkiye’yi bu zeminden de çıkartmak gerekir. Bir zamanlar şuyundan korkulan bir olayın vuku bulduğu bir ülkede nasıl olur da siz üst gelir grubundan, gelişmişlikten bahsedebilirsiniz? Bunun için bunu aslında unutturmamız lazım. Bunu ‘kötü bir rüya gördük’ haline getirmemiz lazım. Onun için süratli bir şekilde tekrar pozitif gündeme geçmemiz lazım, büyük umutlar vermemiz lazım ve Türkiye’nin önünü öngörülebilir yapmamız lazım.”

GÜL’DEN AKP’NİN 16. KURULUŞ YIL DÖNÜMÜNE MESAJ

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından aranarak davet edilen ancak mazeret bildirerek AKP’nin 16. kuruluş yıldönümüne katılmayan 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, AKP’ye eleştiri niteliğinde bir mesaj paylaştı. Gül mesajında “Kuruluştaki değerleri ‘yeniden’ rehber edinip demokrasi kriterleriyle yoluna devam etmeli” dedi.

“AK Parti, kuruluş dönemindeki değer ve politikaları kendine yeniden rehber edinip, evrensel demokrasi kriterleri ile kendi değerlerini mecz ederek yoluna devam etmelidir.”

Gül: “Evinin içi düzenli olmayan bir ülkenin çok güçlü bir dış politika güdebilmesi mümkün değildir”

Kasım 2017’de Abdullah Gül, Bahçeşehir Üniversitesi Hükümet ve Liderlik Okulu tarafından düzenlenen “Diplomat Okulu” programının açılışında dış politika üzerine söylediği sözler yeni bir “AKP eleştirisi” olarak algılandı. Gül, “Dış politikasının güçlü olabilmesi için bir ülkenin önce evinin içinin düzenli olması lazım” ve “Eğer her şeyi komplo teorilerine bağlamaya kalkarsak o zaman da o ülkeleri yönetenlerin hiç mi akılları yokmuş sorusunu sormamız gerekir” sözleriyle AKP iktidarının sıklıkla kullandığı argümanların yanlışlığına vurgu yaptı.

“Dış politikasının güçlü olabilmesi için bir ülkenin önce evinin içinin düzenli olması lazım. Evinin içi düzenli olmayan bir ülkenin çok güçlü bir dış politika güdebilmesi mümkün değildir. Onun için hep derler “Foreign Policy starts at home”, yani dış politika önce evinde başlar. Evin içi dediğimde sağlam bir siyasi yapı, kuvvetler ayrılığına bağlı demokratik bir sistem, hukukun evrensel şekilde eşit uygulandığı bir hukuk düzeni, güven veren, ayrım yapmadan sadece haklı ve haksız ayrımı yapan temel hak ve özgürlüklerin evrensel anlamda garanti altına alındığı bir ülke kastediyorum. Şeffaflık, hesap verebilirlik, iyi yönetişim dediğimiz ilkelerin geçerli olduğu bir ülkenin dış politikası da muhakkak ki güçlü olur.

(…) Hele Türkiye söz konusu olduğunda dünyanın birçok yerinde Türk düşmanı ve Müslüman düşmanı mihraklar, çevreler hep var, bunlar muhakkak var. Bunları bileceğiz, naif olmayacağız ama eğer her şeyi komplo teorilerine bağlamaya kalkarsak o zaman da o ülkeleri yönetenlerin hiç mi akılları yokmuş sorusunu sormamız gerekir. Allah herkese akıl vermiş. O ülkelerin yöneticilerinin, liderlerinin, sorumluluk taşıyanlarının hiç mi aklı yokmuş diye sorgulamamız gerekir. Bu anlamda baktığınızda şöyle geriye gittiğinizde öyle acı gerçekler vardır ki bugün çok üzüldüğümüz Irak ve Suriye gibi iki komşumuz, iki ülkenin de bel kemiği tamamen kırılmış durumda. Ne kadar acı.”

Gül eleştirilerini her ne kadar dış politika üzerinde yoğunlaştırsa da iç politika üzerine de söyleyecek sözleri olduğunu hem kamuoyuna hem AKP’ye gösterdi.

GÜL’DEN İKTİDAR MEDYASINA ELEŞTİRİ

Eylül 2017’de İzmir’de gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan Abdullah Gül, ‘Irak Kürdistanı referandumuna ilişkin iktidar medyasında çıkan haberlere tepki gösterdi. Gül, “(…) Sanki bizim Kürt nüfusumuz yokmuş gibi sorumsuz manşetler de görüyorum. Onda da çok dikkat etmek gerekir bu coğrafyada herkes kendi ülkesinde huzur içinde, barış içinde yaşamalı” sözleri ile iktidar medyasında atılan manşetlere dikkat çektikten sonra sözü Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğüne getirdi.

“Hiçbirimiz bu coğrafyada herhangi bir ülkenin toprak bütünlüğünün tehlikeye girmesini istemeyiz. Dolayısıyla özellikle Irak, Suriye söz konusu olduğunda toprak bütünlükleri, siyasi birlikleri hep devam etmeli. Devam etmesi için de o ülkenin bu şartları oluşturmaları, temelinde insan hakları, hukuku eşitliği kendi aralarında hep sağlamaları gerekir.

(…) Bir taraftan Irak’ın toprak bütünlüğünün siyasi birliğini hep desteklememiz lazım ki biz bunu güçlü bir şekilde destekledik. Bir taraftan halk olarak, basın olarak siyasiler olarak, demeçlerimizde söylemler öyle olmalı ki herhangi bir şekilde kendi vatandaşlarımızın bazılarının da asla onların kalbini de buruk hale getirmemek gerekir. Ne söylediğimi anladınız manşetlere baktığımda sanki bizim Kürt nüfusumuz yokmuş gibi sorumsuz manşetler de görüyorum. Onda da çok dikkat etmek gerekir bu coğrafyada herkes kendi ülkesinde huzur içinde, barış içinde yaşamalı.”

GÜL’ÜN KHK ELEŞTİRİSİ YENİ BİR DÖNEMİ BAŞLATTI MI?

Gül’den bugüne kadar görmeye alışık olduğumuz “zayıf” eleştiri tercihi son KHK sonrasında dönemde farklı bir boyut kazandı. Sivillere yargı muafiyeti getiren KHK düzenlemesine birçok farklı kesimden eleştiri almasına rağmen AKP içinden en çok yankı bulan eleştiri Abdullah Gül’den geldi. Gül, Twitter’dan yaptığı paylaşımlar ile gelecekte oluşabilecek sıkıntıları ifade etti.

“15 Temmuz hain darbe teşebbüsüne karşı arkasına bakmadan sokağa çıkıp direnen kahraman vatandaşlarımızı koruma amacıyla çıkartıldığını düşündüğüm 696 sayılı KHK’nın yazımındaki hukuk diliyle bağdaşmayan muğlaklık, hukuk devleti anlayışı açısından kaygı vericidir. İlerde hepimizi üzecek olaylara ve gelişmelere fırsat vermemek için gözden geçirileceğini ümit ediyorum.”

Bu açıklamanın ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gül’ün bu sözlerine kameraların önünde şu cevabı verdi:

“Oysa dediğim gibi, bu sadece 15 Temmuz’u kapsayan bir olaydır. Bunun dışında hiçbir şey söz konusu değil. Geçmiş Cumhurbaşkanı’mızın da bir muğlaklıktan bahsetmiş olması üzücüdür. Neye dayanarak siz böyle bir muğlaklıktan bahsediyorsunuz? Hangi madde sizi bu muğlaklığa itebiliyor? Bu üzücü olmuştur. Kendileri tarafından yapılan o açıklama, aldığı retweet’lerle süreci çok farklı bir yere doğru işletmiştir.”

Erdoğan’ın bu çıkışının ardından Gül geçmişte birçok defa yaptığı gibi tartışmayı alevlendirmekten kaçınan bir açıklama yaptı. Cuma namazı çıkışında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Gül söylediklerinin arkasında dururken tartışmanın dozunu yükseltmemeye özen gösteren ifadeler kullandı.

“O kararnameyi ben sahiplendim. İyi niyetle yapılmış olan bir kararname. Yalnız orada bir boşluk görüyorum. Ufak bir düzeltme ile bunun önüne geçilebilir diye düşündüm. Bunu oraya buraya çekmenin bir anlamı yok açıkçası. Ben hayatımı millete devlete hizmetle geçirmiş eski bir Cumhurbaşkanıyım. Önemli konularda görüşlerimi halkça paylaşmak da önemli bir sorumluluk benim için. Bunun arkasında herhangi bir mesele aramanın da hiç anlamı olmadığı kanaatindeyim.”

Bu açıklama kimileri tarafından geri adım olarak yorumlansa da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Gül’ün ikinci KHK açıklamasından memnun olmadığını Cumartesi günü AKP Kastamonu İl Kongresi’nde kurduğu şu cümlelerle anlamış olduk:

“(…) Tuhaf kampanyalar başlatıldı, hatta içimizden bazıları da bu kampanyaya katıldı. Tabii üzüldük. Yapmamaları gerekirdi ama bu katılanların ne yazık ki 16 Nisan’da da aynı kampanyaya katıldığını görüyoruz. 16 Nisan’da da, bugün bu kampanyaya katılanlar o zaman ‘evet’ demediler, ‘hayır’ dediler. Niye? Onlar bu işleri çok iyi biliyorlar. Biz bir yolda, beraber aynı dava arkadaşı değil miyiz? Gönüldaş değil miyiz? Nasıl oluyor da bir anda affedersiniz gidip Bay Kemal’in kayığına biniyorsunuz? “

Bu açıklamadan birkaç saat sonra Gül,  11. Cumhurbaşkanlığı Ofisi’nin twitter hesabından açıklamada bulundu. Kendisine yöneltilen eleştirileri “saygısızlık, hakaret ve ahlak sınırlarını aşan saldırıları” olarak niteleyen Gül’ün bu açıklaması en az Hayrünnisa Gül’ün “Asıl intifadayı ben başlatacağım!” açıklaması kadar sertti.

GÜL AKP’Yİ, HERKES GÜL’Ü ELEŞTİRİYOR

Özetle ifade etmek gerekirse, Abdullah Gül yaptığı eleştirilerin ardından, verdiği “havayı yumuşatma” mesajları ile “çekingen” bir iktidar eleştirisi yapıyor. Spesifik olarak konuları ele almaktansa, kabul görmüş evrensel değerlere vurgu yaparak itirazlarını dile getiriyor. Bu şekilde kendisine güvenli bir alan yaratmaya çalışıyor. Fakat artık bu strateji, Gül’ün -AKP de dahil olmak üzere- herkes tarafından eleştirilmesine neden oluyor. Çünkü içinde bulunduğumuz siyasi atmosferde, Gül’den her kesimin farklı bir beklentisi var. AKP yönetimi sessiz kalmasını, muhalefet sert ve sık bir şekilde iktidarı eleştirmesini, toplumun bir kesimi ise yeni bir siyasi hareket başlatmasını bekliyor.

Kaynak:Medyascope.Tv