Türkiye’de yaşayan Rumlar başta olmak üzere, Ermeni, Süryani ve Yahudilere yönelik olarak 6-7 Eylül 1955’te gerçekleştirilen pogromun yıldönümünde, 60 yıl önce yaşananlar Ankara’da protesto edildi.

Başkent Ankara merkezinde dün yapılan protesto eylemine CHP milletvekilleri Selina Doğan ve Şenal Sarıhan, HDP eski milletvekili Demir Çelik, Prof. Dr. Baskın Oran, Dr. Fikret Başkaya ve çok sayıda yazar, akademisyen, siyasi ve sivil toplum kuruluşu temsilcisi katıldı.

“6-7 Eylül Pogromu’nu unutmadık, unutturmayacağız” yazılı pankartın açıldığı eylemde, 6-7 Eylül 1955’te saldırıya uğrayan kilise, manastır ve mezarlıkların fotoğrafları da basına ve kamuoyuna teşhir edildi.

Yapılan açıklamada, saldırılarda onlarca Rum yurttaşın katledildiği, yüzlerce kadının da tecavüze uğratıldığı hatırlatıldı. Açıklamada, zorunlu göçe tabi tutulan ve anayurtlarını terk etmek zorunda bırakılan Rumların yurda dönmeleri için olanaklar sağlanması talep edildi.

ADAD, AKA-DER (Halklar Faaliyeti), Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi, Aydın ve Sanatçı Girişimi, ÇGD, ÇHD, Devrimci 78’liler Federasyonu, HDK, HDP, İnsan Hakları Derneği, DHF, DSİP, Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De, Jineps, Kaldıraç, KURD-DER, ÖSP’nin de aralarında bulunduğu sivil ve siyasi inisiyatiflerin imzasını taşıyan açıklamada şu ifadelere yer verildi:   

“6 Eylül 1955’te Taksim’de başlayan gösteri, kısa zamanda Rum mağazalarına, Zapyon Rum Lisesi’ne ve Aya Triada Rum Kilisesi’nin tahrip ve yağmasına dönüşmüştü.

İstiklal Caddesi’nde Müslüman olmayanlara ait dükkânlar, mağazalar, işyerleri tahrip edilip yağmalanıyordu. Eli sopalı-demir çubuklu bindirilmiş kıtalar, kamyonlarla, otobüslerle, gemilerle 40-50 kişilik gruplar halinde önceden belirlenen hedef semtlere taşınmıştı. Sayıları 100.000 civarındaydı. Trakya’dan, Silivri’den, hatta Erzurum’dan, Erzincan’dan getirilmişlerdi. Ellerinde listelerle, belirlenmiş hedeflere saldırıyorlardı. Saldırılar, 6 Eylül akşamı Beyoğlu, tarihi yarımada, Boğaz’ın Avrupa ve Asya yakaları ile Adalar’da aynı anda başlamıştı. Akşam başlayan saldırılar gece boyunca ve ertesi gün de devam etmişti. Ortalıkta en çok duyulan slogan, “Bugün malınız, yarın canınız” sloganıydı.

Saldırıların sonunda; 71 kilise, 26 okul, 5 spor tesisi, 3 Rum gazetesinin tesisleri, 4500 mağaza, 2100 ev tahrip edilmiş, kundaklanmış, yağmalanmıştır. 37 Rum vatandaş öldürülmüş, 300’den fazla Rum kadınına tecavüz edilmiştir.

Saldırılardan Ermeni ve Yahudi vatandaşlar da nasibini almıştır. Müslüman olmayan halklarla birlikte Osmanlı’daki “millet sistemi” içinde “Milleti Mahkûme” (hükmedilen toplum) olarak İstanbul Rum toplumu; haraç vergisi, angarya, devşirme sistemi, mülk edinememe, defin izni, yapılaşma yasağı gibi sayısız kısıtlayıcı hükümler ve ağır koşullar altında yaşıyordu.

19. yüzyılda Tanzimat ve Islahat fermanları ile kısıtlamalar kısmen giderildi. 1856-1876 arasında uygulanan reformlardan sonra 1876-1908 istibdat döneminde baskı görseler de İstanbul Rum toplumu, çoğulcu, çok uluslu, hukukun üstünlüğüne dayalı bir toplumsal sistemin kurulabileceği inancıyla demokratik muhalefet içinde önemli bir yer tutuyordu.

Ancak İttihat-Terakki’nin “tek din, tek millet” esasına dayalı bir “ulus devlet” kurma projesi sonucu, önce (sanayi ve ticarette de, işçi ve sosyalist harekette de öncü konumundaki) Ermeniler soykırıma uğratılarak tarihsel topraklarından kazındılar. Asuri-Süryaniler, Keldaniler, Ezidiler ve sonra da Rumlar-Pontoslara sıra geldi.

1913’te 750.000 nüfusu olan İstanbul’da 310.000 bin Rum yaşıyorken, Lozan’da “mübadele”nin dışında tutulmasına rağmen çeşitli yöntemlerle Rum nüfus 125.000’e kadar düşürüldü.

Lozan Antlaşması’nın açık hükümlerine rağmen cumhuriyetin ilk yıllarında Rum okullarındaki 160 öğretmen görevlerinden azledildi. Ekümenik Patrik 6. Konstantin 30 Ocak 1925’te trene bindirilerek sınır dışı edildi. Osmanlı pasaportu ile İstanbul’dan ayrılan 40.000 Rum “firari” kabul edilerek mallarına el kondu. 1923-24’te devlette ve yabancı şirketlerde çalışan Rumlar zorla işten çıkarıldı. İstanbul Rum Edebiyat Cemiyeti kapatıldı (1923), kitaplarına ve arşivine el kondu. Heybeliada Rum Ticaret Yüksek Okulu ve Fransız Elen Lisesi kapatıldı. Rum Milli Meclisi baskı ile feshedildi (1925). İstanbul Barosu’na kayıtlı Rum avukatların dörtte üçü üyelikten çıkarılıp meslekten men edildi. 24 Ocak 1924’te yapılan bir değişiklikle eczane açma yetkisi “Türk olma” koşuluna bağlandı. Mübadeleden istisna 12.000 Rum zorla göç ettirildi. Çok sayıda vakıf gayrimenkullerine el konuldu.

1941 yılında çıkarılan gizli bir kararname ile 18-45 yaş arası bütün “gayrimüslim” erkekler (40.000 kişi) “Amele Taburları”na gönderildi. Ağır çalışma koşullarında birçoğu yaşamını yitirdi. Çoğu 3. kez zorunlu askerlik yapmıştı.

1942’de çıkarılan “Varlık Vergisi” ile Müslümanlardan varlıklarının ortalama %4.94’ü, Rumlardan (ve Ermenilerden, Süryanilerden…) %156 oranında vergi tahsil edilerek bütün mal varlıklarına el konulduğu gibi “kalan borçları” için de kışın soğuğunda Aşkale ve Kop Dağı’nda, yazın sıcağında da Sivrihisar’daki “Toplama-Çalışma” kamplarında ömür boyu çalışmaya sevk edildi.

1946’da CHP tarafından hazırlanan “azınlıklar raporu”nun Rumlarla ilgili bölümünde; “Anadolu’da Rum bu gün yok denecek kadar azdır. Hiçbir yerde, ilerde tehlike teşkil edecek durumda değildir. Rumlar için esaslı tedbir alınması gereken yer İstanbul’dur. Hedef, Fethin 500. yıldönümüne dek İstanbul’u tek Rumsuz hale getirmektir” ifadeleri yer alır.  

Bu gelişmeler olurken Türkiye-Yunanistan ilişkileri “balayı dönemi” yaşamaktadır.

1954 yılında kurulan ve bütün yurtta şubeler açan “Kıbrıs Türk’tür Cemiyeti” 6-7 Eylül olaylarında “koordinasyon” rolünü oynar.

1955 yazında bir kısım Türk basınında; “Kıbrıs’ta Türklere karşı bir katliam yapılacağı, buna karşılık İstanbul Rumlarının refah içinde yaşadığı…”  haberleri yapılır.

1955 Ağustos ayı boyunca kitlesel saldırı hazırlıkları adım adım yürütülmüş, İstanbul Rum toplumunun kurumları, evleri, işyerleri önceden işaretlenerek hedef listeleri hazırlanmıştır.

Ve nihayet “işaret fişeği” Selanik’ten çakılmıştır.

5 Eylül 1955 gecesi Selanik’te “Atatürk’ün doğduğu” eve patlayıcı atılmış, ertesi gün Türk basınında olay; “Atamızın evi bombalandı…” başlığıyla verilmiş ve Sabri Yirmibeşoğlu’nun ifadesiyle ;”muhteşem organizasyon…” başlamıştır. (Selanik’teki bombalama olayının faili Oktay Engin, Atina’da tutuklanmış, 9 ay sonra iade edildiği Türkiye’de kahramanlar gibi karşılanmış, Türk güvenlik bürokrasisinde üst düzey görevlere getirilmiş, “Azınlıklar Tali Komisyonu Üyesi” olarak İstanbul, Gökçeada ve Bozcaada Rum toplumlarına uygulanan baskı politikalarında önemli roller üstlenmiştir)

Gerisi artık seyri ve “bilançosunu” yukarda sunduğumuz; Nazilerin Yahudilere uyguladığı, “kristal gece”nin İstanbul versiyonudur.

Daha sonra yalanlasa da o zamanki adı “Seferberlik Tetkik Kurulu” olan Özel Harp Dairesi’nin başındaki isim Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu verdiği röportajda, “6-7 Eylül olayları da Özel Harp işiydi, muhteşem bir organizasyondu…” diyecektir.

Saldırılar süresince “güvenlik kuvvetleri” seyirci kalmış, Cumhurbaşkanı Bayar ile Başbakan Menderes, saldırılar sırasında İstanbul’un içinden geçmiş, İçişleri Bakanı Namık Gediz ise olayları bulunduğu Valilik’ten izlemiştir.

Türk Hükümeti, saldırıları “solcu entelektüellerin düzenlediğini” öne sürerek 50’ye yakın aydını tutuklamıştır.

27 Mayıs askeri darbesinden sonra Menderes ve arkadaşları bu olaylar nedeniyle de yargılanmış, ancak olayların özüne inilmeden üstü örtülmüştür. Bugüne kadar da gerçek failler hakkında tek bir yargılama, tek bir resmi açıklama yapılmamıştır.

İstanbul Rumlarının tasfiyesi sonraki yıllarda da devam etmiş, 1964’te “20 kilo, 20 dolar” kuralıyla İstanbul’daki 40.000 Rum, “düşmanca faaliyet yürüttükleri” gerekçesiyle sınır dışı edilip mallarına-mülklerine el konulmuştur.

Heybeliada Ruhban Okulu yasalar çiğnenerek kapatılmıştır.

Azınlık Vakıfları ve şahsi mülkiyet hakları ihlal edilerek gayrimenkullerine el konulmuştur (Hrant’ın ve Rakel’in, Ermeni çocuklarının emeğinin ürünü olan Kamp Armen de bu çerçevede el konulan bir Ermeni mülküdür)

Bugün İmroz (Gökçeada) ve Tenedos (Bozcaada) Rumlarına uygulanan planlı eritme politikasıyla neredeyse bu adalar “Rumsuz” hale getirilmiş, iki adada 12.000 olan Rum nüfus, Gökçeada’da 300 ve Bozcaada’da 10 kişiye inmiştir.

Bütün İstanbul’daki Rum nüfus bugün 2-3 bin civarına kadar gerilemiştir.

6-7 Eylül Pogromu’nun 60. yılında buradan haykırıyoruz:

1915’te Ermenilere, Asuri-Süryanilere, Keldanilere, Nasturilere, Ezidilere, Pontos ve Ege Rumlarına uygulanan, bugün IŞİD, El-Kaide gibi taşeron örgütler aracılığıyla Ortadoğu’nun kadim halkları; yine Ermenilere, Asurilere, Ezidilere, Kakailere, Sabailere, Şabaklara, Şii-Alevilere ve Kürtlere yönelen soykırımcı zihniyet terk edilmeli, uygulanan bütün bu soykırımlar için devlet adına özür dilenmeli, arşivler açılmalı, 60. yılında 6-7 Eylül olaylarının bütün gizli belgeleri kamuoyuna açıklanmalı, dönemin sorumlularından bugün hâlâ yaşayan varsa yargılanıp hesap sorulmalıdır.

Ata topraklarından zorla koparılıp sökülen bütün soykırım kurbanlarının (ve çocuklarının-torunlarının) vatandaşlık hakları iade edilmeli, anavatanlarına dönmeleri için gerekli koşullar yaratılmalı, zararları (maddi-manevi) gerçek anlamıyla tazmin edilmelidir.

Rum okullarında (Ruhban Okulu dahil) eğitim ve öğretim için gerekli bütün koşullar yaratılmalı, Anadolu ve Mezopotamya’nın yok olmaya yüz tutan bütün dilleri-kültürleri için koruma ve geliştirme programları yapılmalı, bütün dillerde anadille eğitim uygulamaya konmalıdır.” (Demokrat Haber)