KENAN BAŞARAN / Radikal

 

“Ankara’nın en güzel yanı İstanbul’a dönüşüdür” demiş ya Yahya Kemal, evvela gitmek lazım ki dönüşü de güzel olsun. Kardan uçuşlar iptal, Haydarpaşa’dan son tren de kalkmış! Bir daha Ankara Ekspresi Haydarpaşa’ya dönecek mi, emin değiliz. Otel mi ne yapmak istiyorlarmış çünkü!...
Ama alınmış randevular var o halde otobüse talim edeceğiz.
Herkesin artık 2006’daki o meşhur Denizlispor-Fenerbahçe maçıyla hatırladığı eski hakem Selçuk Dereli, geçenlerde Milliyet’teki köşesinden UEFA Asbaşkanı Şenes Erzik ve eski TFF Başkanı Mahmut Özgener’e kimin etkisiyle önünün kesilip hakemliği bırakmasına neden olduklarını sordu. Ben de bunun için düştüm Ankara yollarına karda kışta. Çankaya’daki ofisinde Dereli’ye soracağım bir soru daha vardı ama bu topa gireceğini pek ummuyordum. 

‘Sadece Aleviler değildi’ 
Paslaşmalar’ın ‘başlama düdüğü’yle ‘cevapsız’lığı da bir seçenek olarak göze alıp soruyorum:
“Hocam siz bir Maraş mağdurusunuz...” “Demek biliyorsunuz” diyerek önce biraz şaşırsa da konuşuyor Dereli, hem de çok samimi: “Maraşlıyım. Üzülerek söylüyorum ama Maraş olaylarını ailesiyle yaşayanlardanım. Hiç hoş olmayan o olayları gören insanım. Ülkemizde oynanan oyunların bir parçası orada da sahnelendi. İnsanların bir kısmı kandırıldı.” Genelde Maraş’ın mağdurlarının sadece Aleviler olduğu sanılır. Oysa Dereli bir Alevi değil: “Biz Sünniyiz. Maraş olaylarında demokrat ve aydın insanlar da hedefti. Benim babam TÖBDER üyesi bir öğretmendi.” 



‘Ahmet Hoca’yı kaçırmayın’ 
Selçuk Dereli, Maraş’ın Andırın Köyü’nde doğuyor ama babasının öğretmenliğinden ötürü Döngele köyünde yaşıyorlar. Türkülere ‘kara haber’ olarak konu olan olaylar patladığında 8 yaşındadır. Fakat ‘dün gibi’ hatırlıyor her şeyi: “Köyün camisinin duvarının üstünde ayaklarımı sarkıtmış oturuyordum. Bir kalabalık meydanda toplanmıştı. Bir savaş olduğunu düşündüm. Çünkü silahını, sopasını alan gelmiş. Tanımadığımız bazı insanlar da vardı ve kalabalığı onlar örgütlüyordu. Sonra babamın kalabalığa bakmadan hızla eve doğru yürüdüğünü gördüm. Ailecek evine gidip geldiğimiz Abdullah Avcı isimli biri vardı. Dede derdik, o da bizi torunu gibi severdi. Onun kalabalığa ‘Ahmet hocayı sakın kaçırmayın’ diye bağırdığını duyunca duvardan atlayıp hemen eve koştum. Babama ‘Abdullah dede, Ahmet Hoca’yı sakın kaçırmayın diye bağırdı’ dedim. Düşünün, ‘dede’ olarak görüp değer verdiğiniz bir insan bunu söylüyor...”

Dereli 8 yaşındadır ama farkındadır ‘siyaset’in: “O zaman televizyon yok. Varsa bir radyo var. Konuşulan tek şey siyasetti o zaman. Çocukların olduğu ortamda bile Erbakan, Demirel ve Ecevit konuşuluyordu. Ailem Ecevit’i desteklerdi. Ben de ona sempati duyardım . 8 yaşında çok da anlayamıyorsunz ancak Abdullah dede onu söylediğinde kötü bir şey olduğunu anladım ve eve koştum. Babam da zaten beni arıyormuş.”
Bu arada iki kişi gelir ve Ahmet Hoca’ya bir seçim şansı verir! “Babamı evin arkasına çağırdılar. Babam benim ve benden iki yaş büyük ağabeyimin de elini sıkıca tutarak, -o heyecan ve korkuyla- evin arkasına gittiğimizi hatırlıyorum. Babam bizden güç alıyordu. Adamlardan biri, ‘Hocam sen bizimle gel, çocuklarını ve eşini de buna teslim et buradan kaçırsınlar’ dedi. Babam ise ‘Hayır biz bir yere kaçmıyoruz’ diye cevap verdi.” 

Ne var ki yaşamak için kaçmaktan başka yol yoktur ve o yol da saldırganların arasından geçmektedir: “Köyden tek kaçış noktamız kalabalığın toplandığı meydandan geçmekti. Evden çıktık fakat bir grup aracımızın önüne kesti. Bizi aracın içinde öldürmeye kalktılar. Her türlü şeyle saldırdılar. O anda bilerek yaptığını sanmıştım ama öyle değilmiş, babam debriyajı hafif kaçırınca araç sağa sola kaydı ve önümüz açıldı. Öyle olmasaydı belki de biz bugün hayatta olmayacaktık. Canımızı son anda kurtardık.” “Ve size saldıranlar komşularınızdı...” “Evet, tanıdığımız insanlardı. Yine söylüyorum onların bir suçu yok çünkü bir provokasyon vardı. Tanımadığımız, bilmediğimiz insanlar da vardı orada.” 

‘Üç yıl önce köyüme gittim’ 
Kendi köyleri olan Andırın’a gittikten sonra baba Dereli tayinini bir ay içinde Mersin’e aldırıyor. O günden sonra artık Mersinlidir...
Bizim yeşil sahalarda kudretli ve otoriter bir şekilde düdük çalarken tanıdığımız Selçuk Dereli, aslında çeyrek asrı geçkin bir ömür zarfında bir travmayla yaşamış: “25-30 yaşıma kadar ‘Maraşlıyım’ diyemedim hiç kimseye. İçimden gelmedi. Çünkü orada yaşananları gördüm. Bu üzüntüyle bunu söyleyemedim. Evimiz darmadağın edilmişti. Babam, sonra gittiğinde birçok eşyamız yoktu. Çocukluk resimlerimizin olmadığını gördük. Bunu yapanlar komşularımızdı. Sonra dedim ki Orası doğum yerim, annem-babam kardeşlerim orada doğdu. Burası benim memleketim. Tabiî ki Maraşlıyım, asıl Maraşlı olmayanlar bu işlere alet olanlar.” 

‘Köylüler özür diledi’ 
Üç yıl önce Döngele’ye dönüp geçmişle yüzleşiyor ve o köylüler de yüzlerindeki hicapla dilemiş özürleri: “Belediye başkanı babamın arkadaşıymış. Davet etti. Köylülerle oturup yemek yedik ve o olayları konuştuk. ‘Linç edilmek istendik ama bugün bakın hakem oldum ve Türkiye’nin bayrağını Avrupa’daki statlarda dalgalandırdım’ dedim. Onlar da ‘Özür diliyoruz’ dediler. Samimiyetlerine inanıyorum. Olayı sadece Döngele’ye mal etmeyi doğru bulmam. İyi gitmişim. Birbirimizi daha iyi anladık. Maraş’ı çok seviyorum keşke bu tuzaklara düşülmeseydi.”


‘Erzik ya cevap versin ya da gitsin’
Dereli, “Erzik, ya neden terfi ettirilmediğimi açıklasın ya da futboldan çekilsin. 3 Temmuz’un baş sorumlusu Özgener” diyor.

5 yıl daha hakemlik yapabilecekken, 3 yıl önce düdüğünü astı. Çünkü gayriresmi muştulanan bir terfi nedense resmiyete dökülmez bir türlü. Dökülseydi belki Euro 2012’de Cüneyt Çakır değil o düdük çalacak ve kariyerini büyük bir gururla noktalayacaktı. Olmadı ve onu hep Sarı-Lacivertlilerin şampiyonluğu kaybettiği 2007’deki Denizlispor-Fenerbahçe maçıyla hatırlayacağız.
O da “Emeklerim çalındı” diyerek savunmadan atağa geçiyor. Misal o meşhur maç: “Konfeti atanların içinde Fenerbahçeliler de vardı kimse kusura bakmasın! Maçın sarkmasını isteyen en başta Fenerbahçelilerdi. Çünkü ‘Antep-Malatya maçı bitsin, Denizli’nin düşüp düşmeyeceği belli olsun ve o zaman aralığında biz de maçı kazanabilir miyiz’ diye düşünmüş olabilirler.” 

2007’deki Fenerbahçe-Beşiktaş Türkiye Kupası maçı sonrası Aziz Yıldırım, Dereli’ye “FIFA kokartını söktüreceğim” der. “O halde” diyerek soruyorum: “Kariyerinizi Yıldırım yüzünden mi bitirdiniz?”
“Yıldırım yapmıştır diyemem. Çünkü belge yok. UEFA Asbaşkanı Şenes Erzik, beni arayıp ‘Selçuk seni kutluyorum. Elit Kategori’ye çıkmayı hak etin. TFF arayacak seni’ dedi. Bekledim ama ne arayan ne soran oldu. Temmuz ocak derken bir baktım Cüneyt Çakır terfi etmiş. Elbet onun bir suçu yok. Konu benim aldatılmış olmam.”
Yanlış anlaşılma korkusuyla bugüne kadar susmuş Dereli: “O zaman ‘Cüneyt’i kıskanıyor’ derlerdi. Uygun zaman bugündü. Bugün korku imparatorluğunun futbolu getirdiği yeri anlatmak için konuşuyorum. Konuştuklarım tapelerle de örtüşüyor.” Dereli, Erzik’e soruyor: “Ne oldu da terfim yapılmadı? Ya cevap ver ya da futboldan çekil. Euro 2012’de düdük çalacağımı Erzik söylemişti. Beni arayıp aramadığını söylesin. Kim engelledi kimlerden korkuldu? Arada ne oldu, merak ediyorum. Terfi beklerken sonra bir derbi bile verilmedi. Ben haklıysam ellerini futboldan çekecekler. Başta da Erzik...”
Ya eski TFF Başkanı Mahmut Özgener... “En büyük günahkâr” o diyor: “Tapelere bakınca Türk futbolunun bu hale gelmesinin baş sorumlusu Özgener. Dik dursaydı bu rezillikleri yaşamazdı. Baş sorumlu odur. Özgener’in çok büyük günahı vardır.”


TUTTUĞUM TAKIMI SÖYLERDİM AMA... 
Hakemlikten önce elbette sempati duyduğum bir takım vardı. Bugün tuttuğum takımı açıklamak istemiyorum. Keşke bunu açıkladığımda beni olgunlukla karşılayabilecek bir kitle görebilseydim...

ÇIRAKLIKTAN GELDİM İNŞAATTA ZARAR ETMEM 
Eğitmenliği bıraktım. Yorumculuğun yanı sıra hakem arkadaşım Özgüç Türkalp ile Ankara’da inşaat işinde zarar etmem. Ticaretten anlarım. Terzi çıraklığı yaptım, ayakkabıcıda ve elektrikçide çalıştım...

‘ŞİKE OLMUŞ’ 
Yargı karar verecek ama bana göre Tür-kiye’de şike yapılmıştır. Hakemler direkt yok ama gıyaplarında bazı Federasyon yöneticileri vasıtasıyla bazı girişimlerde bulunulduğunu seziyorum. Kulüp yöneticileri sanki bazı beklentiler içine girmişler. Ben hiç şike teklifi almadım kariyerim boyunca...

ALBÜM TEKLİFİ ALDIM, KİTAP YAZIYORUM 
Bağlama, ut ve gitar çalarım. Şan dersi aldım. Mahsuni Şerif, Selda Bağcan, Yavuz Bingöl, Zülfü Livaneli’yi çok severim. Albüm teklifi çok aldım. Anılarımı yazıyorum. İçinde çok bomba var. Futbola dair tespit ve önerilerim de olacak.