122 gün IŞİD'in elinde esir kaldıktan sonra kurtulan 14 yaşındaki Amar, Diken'e konuştu.

Diken'den Engin Baş'ın haberine ve anlatımına göre "Amar, yaşadıklarından sonra travma geçirmiş. Belki de bu yüzden yüzünün görünmesini, gerçek isminin bilinmesini istemiyor… Türkiye’den ilk fırsatta gitmek istiyor. IŞID’in Türkiye’de de var olduğunu ve bu nedenle korktuklarını belirtiyor."

Amar ile Urfa’nın yakınında beş ailenin kaldığı üç odalı bir evde tanıştıklarını belirten Engin Baş, tanışmaya önayak olan babanın sosyal, kültürlü biri olduğunu, ailenin de savaştan önce oldukça varlıklı olduğunu belirtiyor ve ekliyor: "İyi bir evleri güzel bir düzenleri varmış. Şimdi beş aile paylaştıkları dairenin dışında Suriye plakalı aracı olan ‘şanslı azınlık’taki mültecilerden."

Amar'ın Diken'e verdiği söyleşi şöyle:

IŞİD’ın eline nasıl düştün?

26 Mayıs’tı. 9’uncu sınıfı bitirme sınavlarına gidiyorduk. Mırgıç köyü çıkışında otobüslerimiz IŞİD tarafından durduruldu. 400 öğrenciydik. Otobüslerden birçoğu bu köye girmedi, dolandı. Bizim bazı otobüsler ise kestirme diye köy yoluna girdi. IŞID köyün kontrolünü ele yeni geçirmiş. Araçları durdurdular, bizi çıkartıp saydılar. Kızları ayrı otobüslere doldurdular. Oradan bizi alıp Rakka kentine bir medreseye götürdüler.

Orda ne oldu? Sizi nereye götürdüler, hapise mi attılar?

Hayır hapise atmadılar. Bizi medrese diye yerleri var oraya götürdüler. Orada dört ay tuttular.

Nasıl bir yerdi?

Ortam çok kötüydü. Bulunduğumuz yerin giriş katı yoktu. İkinci katında kalıyorduk ama bombalama olunca bizi birinci kata indiriyorlardı. Günde üç kere yemek veriyorlardı. O yemekler de çok kötü ve azdı. Bazen sadece ekmekle biraz sulu yemek verdikleri oluyordu. Yatacak yer olarak bize üç halıyı üstüste koydukları bir yeri gösterdiler, ‘Burada yatacaksınız’ dediler. Çok rahatsızdı.

Size nasıl davranıyorlardı? Size bakan biri var mıydı?

Başımıza Ebu Haşim diye Suudi Arabistanlı şişman birini hoca olarak verdiler. Elinde bir tahta vardı. Onunla ilk zamanlar her gün hepimize 25 kere vuruyordu. Bazen bizi dövmekten yorulurdu. Sopayla sırtımıza ellerimize ayaklarımıza vuruyordu. Özellikle sırtımda çok iz olmuştu o zamanlar. Şimdi geçti.

Birçoğumuz ilk zamanlar sürekli ağlıyordu. Ağlayanları da ayrıca dövüyorlardı. Dayak iki ay sürdü. 60’ıncı günden sonra her gün bir defa rastgele olarak sadece içimizden seçtikleri birini dövmeye başladılar.

Size ne eğitimi veriyorlardı peki?

Eğitim olarak sadece bazı ayetleri ezberlememize çalıştırıyorlardı. Bize “Siz doğru Müslümanlığı öğreniyorsunuz, burda eğer doğru müslüman olmazsanız sizi öldürürüz, kafalarınızı keseriz” diyorlardı. Çoğumuz Kürt olmamıza rağmen bize “Kürtlerin kafir ve küffar olduğunu, Müslüman olmadığını” söylüyorlardı. Bazı resimler ve videolar gösterip nasıl kafa kestiklerini izlettiler.

Bu videoları nasıl izlediniz?

Cep telefonu ve ekranla izlettiler. Birçok arkadaşımız çok kötü oldu. Böyle bir şeyin olabileceğini düşünemeyenler vardı. Hastalananlar oldu o görüntüleri izledikten sonra. Onlara da başta dayak olmak üzere çeşitli cezalar verdiler.

Nasıl kurtuldunuz?

Dört ay geçtikten sonra bir gün serbest kaldığımızı, gidebileceğimizi söylediler. 24 Eylül’müş. İçimizden bir arkadaşımız “Nasıl gideyim, param yok ki benim” dedi. Hoca da ona, “İstersen kal istersen yürü seçim senin” dedi.

Hepinizi aynı anda mı bıraktılar?

Bazı arkadaşlarımızı bırakmadılar. Onları YPG’nin elinde tuttuğu esirlere karşı tutacaklarını söylediler. (Babası araya giriyor, “YPG’nin elinde 500 IŞİD militanı esirmiş” onlara karşı birçok kişiyi tutuyorlar. Benim kardeşimin kızı hala ellerinde Amar’ın hapis ettikleri yerin yanında kızlar için olan bir yerde tutuyorlarmış” diyor)

Nasıl döndünüz oradan?

Köyümüze yürüdük. Sekiz on saat sürdü bu yol. Orada kalan az kişilerden bazısı akrabamızdı. Onlar da köyü boşaltıyorlardı, onlarla Türkiye’ye geçtik. Daha sonra öğrendik ki o köyleri de birkaç gün içinde IŞİD almış.

Türkiye’ye girince neler hissettin?

Türkiye’ye girişte bizi çok uzun süre beklettiler. Kaç saat bekledik hatırlamıyorum. Girişte her türlü bilgimizi aldılar. Burada yine de kendimizi güvende hissetmiyoruz. Başka bir ülkeye, mümkünse Avrupa’ya gitmek istiyoruz.