Halil Berktay’ın 1 Mayıs 1977 katliamının sorumlusunu sol olarak göstermesi tartışılmaya devam ediyor. Katliamın gerçekleştiği gün solda çatışmalı bir dilin hakim olduğu, iki kesimin birbirine karşı sert ve provokasyona açık bir pozisyon takındığı yıllardır bilinen bir gerçek. Yaşanan ölümlerde solun provokatif bir ortam yaratmasının etkisi olsa da, devletin ve derin güçlerin bu ortamı kullanarak katliamı gerçekleştirdiği de her zaman dile getirildi. O nedenle geçmişle yüzleşme deyince 1 Mayıs 77 katliamının da araştırılması talep edildi. Buradaki derin güçlerin rolünün deşifre edilmesi istendi.

 

MİT KANLI 1 MAYIS RAPORUNU SAKLADI, SUÇU SOLCULARA ATTI!

Ankara’da görülmeye başlanan 12 Eylül davasına çok sayıda belge gönderen Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), “1 Mayıs” katliamından sonra hazırladığı “5 Mayıs 1977” tarihli istihbarat raporunu ise mahkeme ile paylaşmadı. Teşkilatın belge sakladığı gerçeği ise, Genelkurmay Başkanlığı’nın, kendi arşivinde bulunan MİT’e ait 5 Mayıs 1977 tarihli bu raporu mahkemeye göndermesiyle ortaya çıktı. Ancak Genelkurmay, raporu mahkemeye sunarken bunun “devlet sırrı” niteliği taşıyabileceğini belirtti. Mahkeme ise raporun devlet sırrı kapsamında olup olmadığına kendisi karar vermek yerine, soruyu belgenin asıl sahibi MİT’e yöneltti. MİT’ten yanıt gelene kadar da 1 Mayıs raporu, adliyenin “kozmik odası” olarak bilinen teknik takip odasındaki özel kasaya konuldu.

 

HALİL BERKTAY NE DEDİ?

MİT’in 1 Mayıs raporunu gizleyip solu suçlamasının ardından, 1977 1 Mayıs’ında yaşanan sol içi provokasyonun aktörlerinden biri olan Aydınlık çevresinin etkili isimlerinden olan Halil Berktay da şöyle dedi: “Derin devlet güçlerinin etraflı bir komplosu olduğu fikrinde değilim. Olağanüstü ideolojik bir kamplaşmanın ve birbirlerine uyguladıkları şiddetin sonucu bu facia yaşandı.”

 

ÖMER LAÇİNER NE DEDİ?

“Evet DİSK Maocular'ı alana sokmadı. Sokmayacağını da duyurmuştu zaten. Öbürleri de girmek istedi. Ama ben kulağımla otomatik silahların sesini duydum. Sular İdaresi tarafında. Sonradan fotoğrafları çıktı. Sheraton Oteli üzerinden de ataşe eden bir adam vardı. Bu kesinlikle bir provokasyondu. Halil Berktay'a inanamıyorum, söylediklerini anlamıyorum.

 

VE BİR BELGESEL

Gazeteci Nâzım Alpman hazırladığı belgeselde, 1 Mayıs 1977’de Taksim’de ölenlerin sayısının 36 değil, 41 olduğunu ortaya çıkardı. Nâzım Alpman, ‘Emeğin Kanlı Düğünü’ adlı belgeselinde 77 1 Mayıs katliamının bilinmeyen yönlerine ışık tuttu.

 

Belgesel için 2 ay süren bir araştırma yapan Alpman belgeleri, filmleri, fotoğrafları araştırdı. O gün Taksim’de olan tanıklarla bir kez daha konuştu.

 

41 KİŞİNİN BİLGİSİNE NASIL ULAŞTI?

1 Mayıs 77’de kürsü görevlisi olan Alpman’ın içinde yer aldığı grup protokol kortejinin yanında yürüyordu. Katliam gerçekleştiğinde kürsüde olduğu için bütün olanları görmüştü. Kemal Türkler konuşurken önce Sular İdaresi’nin üstünden ateş edildiğini gören Alpman 41 kişinin öldüğü bilgisine DİSK Basın Yayın Halkla İlişkiler Müdürü Fahrettin Erdoğan sayesinde ulaştı. Erdoğan, 5 kişinin silahtan kaynaklı öldüğünü, 30’dan fazla insanın da silahla yaralandığı bilgisini veriyor.

 

LİSTELER KARŞILAŞTIRILDI

Erdoğan, iddianamedeki isimlerle DİSK’in listesindeki isimleri karşılaştırdığında gerçeği fark ediyor. Yedi kişinin isimlerine savcılık iddianamesinde rastlanmıyordu. Aynı şekilde iddianamedeki biri kimliği belirsiz 5 kişinin adına da DİSK’in listesinde yer almıyordu.

 

Her iki liste birbiriyle karşılaştırıldığında DİSK’in listesinden 7 kişi iddianamede, iddianamedeki 5 kişi de DİSK’in listesinde yoktu. Yani her iki liste de eksiklerle birlikte toplandığında ölü sayısı 41’e yükseliyordu.

 

42'İNCİ İSİM

42’inci isim de 1977’de 1 Mayıs’tan 15 gün sonra Devrimci Yol dergisinin 2. sayısında yayımlanmıştı. “1 Mayıs şehitlerinin kanları yerde kalmayacak” başlıklı yazıda 27 kişilik bir isim listesi yer alıyordu. 26 kişi her iki listede de vardı. Ama iki listede olmayan bir kişi daha vardı ki; Mehmet Ali Kol.

 

Ancak, ismi sürekli 1 Mayıs’ta ölenler arasında sayılan Hülya Emecan’ın yaşadığı öğrenildi. Böylece ölenlerin sayısı en son 41 olarak tespit edildi.

 

HRANT DİNK DAVASI GİBİ

Bu konudaki tartışmaları sorduğumuz DİSK Basın Yayın Halkla İlişkiler Müdürü Fahrettin Erdoğan 1 Mayıs 1977 katliamını Hrant Dink davasına benzetiyor. Özellikle konu hakkındaki belgelerin gizlenmesine dikkat çekiyor ve “12 Eylül davasına gönderilen 1 Mayıs 77 ile ilgili belgelerdeki gizlilik kararı kaldırılmalı” diyor.

 

Erdoğan’a göre bu zamana kadar bu davanın üzerine gidilmemesi, sadece mağdurlara dava açılmış olması, DİSK’in mahkemeye sunduğu belgelerin kaybedilmesi de soru işaretlerini güçlendiriyor.

 

Fahrettin Erdoğan, yapılan araştırmaların olayın Kontrgerilla tarafından işlendiğini ortaya koyduğunu söyleyerek, DİSK’in avukatı Rasim Öz’ün mahkemeye sunduğu delillerin ise ortadan kaybolduğuna dikkat çekiyor.

 

Fahrettin Erdoğan çok sayıda tanık anlatımının devlet güçleri tarafından ateş açıldığı, bir polis panzerinin su sıkarak kitlenin içine dalmasıyla insanların paniğe kapılıp dar sokaklara yığılarak boğulmasına neden olduğu yönünde olduğunu hatırlatıyor.

 

Erdoğan, olaylarla ilgili yapılan kritik bir görüşmeyi de şöyle anlatıyor: “Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in 7 Mayıs 1977’de Cumhurbaşkanı’yla yaptığı bir görüşme vardır. Bu görüşmenin detayları Cüneyt Arcayürek’in ‘7’ dizisinde anlatılır. Ecevit bir mektup kaleme alarak, ‘Devlet içinde ABD tarafından finanse edilen Kontrgerilla gruplarının bulunduğunu, o grupların çoğunun vatansever hislerle değil, çıkar ilişkileri içinde hareket ettiğini, finansmanın 1977’den itibaren kesildiğini ve başbakanlıktan kaynak istendiğini, 1977 1 Mayıs’ında ateş açanların bu gruplardan olduğunu düşündüğünü’ anlatır.”

 

Erdoğan’a göre, Berktay’ın “Üzerimden kurşun geçmedi” ifadesi tanıklıklar ışığında gerçeği yansıtmıyor. “Asıl önemli olan bir devletin 35 yıl boyunca böyle bir katliama seyirci kalmasıdır” diyen Erdoğan, 1 Mayıs 1977’de uzun namlulu insanların fotoğraf ve görüntülerinin de DİSK’te bulunduğunu söylüyor. “O dönem davayı yürüten avukatımız Rasim Öz kullanılması talebiyle görüntüleri mahkemeye sundu. Bir daha biz bu görüntüleri geri alamadık. Katliamdan sonra 526 kişi gözaltına alındı. 422’si hakkında takipsizlik kararı çıktı, 98 kişi 14 yıl ile yargılandı ve aklandı. Yargılananların tamamı orada bulunan mağdurlardı.”

 

1 MAYIS'TAN SUSURLUK'A

5 yıl önce Kazancı Yokuşu'nun başında 78'liler Girişimi adına "1 Mayıs 1977 Katliamının Dosyasını Açıyoruz" diyen Celalettin Can, dönemin karanlık ilişkilerine dikkat çekiyordu.

Katliamda rol alanların, dönemin ünlü MİT'çileri H. A., M. E., N. G. olduğu iddia edildi. Bu ekip 1971 darbesi ve Kızıldere operasyonlarından başlayarak tüm 70'li yıllar boyunca demokratik hareketin bastırılması için iş başındaydı. H. A. sonradan MİT Müsteşarı olacaktı. M. E. 1993-96 arasındaki kayıplar ve yok etme politikalarında, 96'da ortaya çıkan Susurluk çetesinde kilit unsurdu. N. G. Susurluk sürecinde 'gizli başbakan' Özer Çiller'in danışmanı olacaktı. Sular İdaresi'nin üzerinde topluluğa ateş açan 20 kişilik grubu tutuklanmaktan ünlü polis şefi M. A.'nın kurtardığı iddia edildi. İddiaya göre M. A., grubu enterne eden Sular İdaresi bölgesinden sorumlu jandarma üsteğmeni A. E.'den teslim alıp serbest bırakmıştı. 70'li yıllarda onlarca yargısız infaz ve işkence davasının sanığı olan M. A.'nın 12 Eylül'den sonra yıldızı daha bir parlayacaktı. Emekli olmadan önce Antalya Emniyet Müdürü'ydü. Kendi döneminde Mehmet Eymür, Korkut Eken, 'Yeşil' lakabıyla bilinen Mahmut Yıldırım gibi 'derin' ilişkilerin Antalya'da iş tutması tesadüf değildi. Kontr-gerilla cenneti Kıbrıs'ın Antalya'nın altında olmasını bunun yanına koymak gerekiyor." (Celal Başlangıç, Radikal, 1 Mayıs 2006)

 

(Kaynaklar: Radikal, Cumhuriyet, Birgün, Habertürk, vd.)