Bugün, defalarca oturup yazmak istedim. İçimizde biriken, öfke ve kan dolduran, üzüntümüzü doruklara, gözyaşlarımızı bulutlara bağlayan olaylar için. Her satırı yazdığımda gündem değişti. Her satır yazılırken yeni canlar göçtü yaşamdan. Bir yerlerde bomba patladı, 5 yaşam gitti. Bir yerlerde kimyasal silah kullanıldı iddiası ve 40 ölüm. Düpedüz bunlar insanlığa, insanlara, bizlere yapılan ağır bir zulüm.

Kimi/neyi düşüneceğimizi şaşırdık.

İstanbul’da bomba patladıktan ancak 2 saat sonra geldi aklım başıma, sarıldım telefona. Tesadüfen 2 gün önce İstanbul’a giden kızım geldi aklıma, aradım. Telefonu kapalıydı. Açana kadar geçen 40 dakikalık zamanda neler düşündüm, neler yaşadım, anlatılmaz. Sonunda duyunca sesini, tüm kara bulutlar çekildi semalarımdan.

Ya ölenler, yakınları, tanıdıkları, ya onlar ne yaptı? Cevapsız kalan aramalarıyla neler yaşadı? İsimlerini görünce “ölüm” listesinde, yaşamlarını hiç alakaları olmayan savaş nedeniyle kaybettiklerini öğrenince ne yaptılar. Yürekleri nasıl yandı? Bu acıya, bunca acıya nasıl dayandı?

Daha Cizre’de üç ayrı bodrumda neler olduğunu sindiremeden duyduk Yüksekova’daki (Gewer) vahşet ihtimalini. Söylentiye göre, operasyona katılan emniyet güçleri gaz maskesi kullanıyormuş, kimyasal olduğu konusunda şüpheli ve sarı renkli gaz kullanıyorlarmış. Belki satırlarım sonlanmadan çıkar gerçekler, belki rahatlar belki de hüznümüz tavan yapar. Bilemiyorum.

Bir gün olsun, içinden kan rengi nehirlerin akmadığı, kara bulutların dolaşmadığı, akbabaların uçmadığı, çakalların ulumadığı, yılansız, çiyansız, rüzgarsız, fırtınasız, insanın içini açan ve coşturan türkülerin susmadığı, günlük güneşlik bir dünyayı yazamayacak mıyım?

Umutlarımızın bizleri terk etmesi için bunca zulüm neden?

Kızımın aramasını, sesini duyurmasını beklerken, çay içip beklediğim belediye parkında, çevreye bakıp insanları seyrettim. İçlerinde birilerinin yakalanmayan/korunan cinayet zanlılarından biri olma ihtimali vardı. Bir cani ile yan yana çay içme ihtimali vardı. Bir katil ile sohbet edip gülme ihtimali vardı. Belki bunlardan birisi öldürmüştü Miray bebeği. Belki Taybet ananın katili bunlardan birisiydi. Kim bilir? Adaletin kalmadığı, yargılamanın kalktığı, katillerin saklandığı/korunduğu zamanlarda geziniyoruz. Her şeyin mümkün olduğu zamanlarda.

“Psikolojik manyak” olmanın ince bir çizgi kadar bize yaklaştığı, atsak adımımızı bir daha dönemeyeceğimiz dar alanlarda oynuyoruz köşe kapmacamızı. Aklımız bizi terk etmek için acele eder gibi heyecanlı. Sinirlerimizin her teli kemanlarda inanılmayacak melodiler çıkarabilecek gerginlikte. “Onlarca konu varken nereden girdim bu satırların bataklığına” diye düşünmek de yaşadığım huzursuzluğun ulaştığı zirve olsa gerek.

Sahi, bugüne kadar ortaya çıkarılmamış onlarca katliam, binlerce faili meçhul dosyanın failleri aramızda dolaşmıyor mu? Yüz binlerden bahsedilen Dersim katliamına karışanlar, olayın meydana geliş tarihi itibarıyla belki artık yaşamıyor olabilirler. Kahramanmaraş, Sivas, Suruç, Reyhanlı, Roboski, Diyarbakır, üç Ankara katliamı, yirmi binden fazla faili meçhulün katilleri kim?

Şu anda ne yapıyorlar. Acaba komşumuz olabilirler mi? Yolda yürürken karşılaştığımız herhangi biri! Katillerden biri olabilir mi? Elbette olabilir. Hiçbiri tespit edilemedi/edilmedi. Saklanıp korundu. Adalet denilen mekanizma biliyor belki ama… aması var. Biz bilmiyoruz, bilemiyoruz.

O katillerden, canilerden, sapıklardan biriyle, bir yerlerde ve bir şekliyle tokalaşma, sohbet etme hatta arkadaş olma ihtimali yok değil.

Bunu düşünmek, bu ihtimalin olasılık hesabını yapmak, saçma sapan görünebilir belki ama olmayacak, imkansız bir durum olduğunu kimse söyleyemez.

“Ya başkanlık ya kaos” diyerek yola çıkan, adalet anlayışından yoksun, vicdansızlık abidesi çıkarcıların destekleriyle “başkan” olmanın yolunu kaosta arayan hiç düşünüyor mu acaba; bir ülkeyi bir kişi asla yönetemez, onun yönetmesini isteyen çıkarcı destekçileri yoksa. Hiç kimse sana kul olamaz, seni destekleyerek ceplerini büyütmeye çalışanlar olmasa. Hiç aklına gelmedi mi?

Ben su kaçırayım kulağına. Nasıl olsa sen kaçırmama neden olacaksın. Bir kişi ne yapabilir? Nasıl yönetir ülkeyi? Tek başına ne yapabilirsin? Bana göre hiç…

Senin sayende, senin gözü karalığınla, senin kanun tanımazlığınla ceplerini dolduranları düşün. Senin yasa çiğnemeden, senin başkanlıktan başka bir şey düşünemediğinden, senin ihtiraslarından, senin hatalarından, yanlışlarından istifade edip cepleri genişleyen, hesapları büyüyen, yanakları fazla besinden kızarmış, aslında seni hiç sevmeyen ama seni                 tanrı” gibi gördüğünü söyleyen, her gün sana yağ çeken insanları gözünün önüne getir ve uzun uzun düşün.

Kim kimi kullanıyor, kimler sana biat ediyor, kimler komplo kuruyor, kimler senden faydalanıyor, daha iyi anlarsın. Hiç kimse, karşılıksız, çıkarsız, bedelsiz olarak başkasına boyun eğmez. Tek istisna analarımızdır.

Onların bu çıkarları olmasa, onların bu hırsları olmasa sen, oturduğun koltukta bir saniye bile fazla oturabilir misin?

Sadece çevren de değil. “Beraber yürüdüğünüz” ama şimdilerle beraber olmadığınız, ya onlar seni ya sen onları, bir şekliyle birbirinizi bıraktıklarınız da var. Neden şimdi seni orada, Beştepe’de, güvenemediğin insanlarla yalnız bıraktılar acaba?

Seni her gün destekleyen Amerika, övgüyle bahseden Obama, neden son zamanlarda dönüş yaptılar diye hiç düşündün mü? Önce seni Suriye bataklığına çektiler. Özendirdiler, bezendirdiler ve işleri bitince de Ağrı tepesindeki yalnız ağaç gibi bıraktılar. Neden dersin?

Hatırlar mısın bilemem ama, Kaddafi’ye, Esad’a sen de aynısını yapmıştın. Emperyalistlerin sana yaptıklarına biraz da olsa benzemiyor mu?

Her yanlış, insanı bir başka yanlışın içerisine çeker. Yanlışları yanlışlarla düzeltemeyeceğini görüyorsundur belki. Ama iş işten geçti geçecek. Farkına varmanın yeterli olmayacağı zamanlara adım atmak üzeresin.

Güç, devlet kurum ve kuruluşlarını yönlendirmeyle sağlanmaz. O kurum ve kuruluşları yönlendirebilme gücü sende değil senden çıkar sağladıkları için sana destek verenlerde olduğunu anlayacaksın bir gün.

Asıl güç, Halktır. Onlara gerçek anlamda dayanmayanın gücü, kendisine güç veren çıkarcılarındır.

Tek başına yapamazsın/yapamayacaksın. Ya kendiliğinden ya da yaşamdan anlayacaksın…

Gün delirme günü ve ben yaşıyorum…