Siz bakmayın yurdum insanının bitki çeşitlerini sayar gibi F-16, Jet, Planör, Zeplin, Helikopter diye gökyüzünde uçan hava taşıtlarını bir bir saymasına. Bundan 20 ila 30 yıl evvel kuştan ziyade gökyüzünde uçan her ne varsa adı uçaktı! Uçak uçuyor diye elimizi ağzımıza götürüp “avaa avaa avaa” diye bağırmayanımız yok gibidir! Beki de uçakları bahane edip bulutlara selam gönderiyorduk çocuk aklımızla…
 
Sanırım ilkokul üçe gidiyordum. O yaz her yaz olduğu gibi yine annemle birlikte köye gitmiştik. Zaten hep öyle yapardık. Ankara’da Tuzluçayır’da oturuyorduk. Okullar tatil olunca çalışanlarımız Ankara’da kalır çalışmaya devam eder, çalışmayanlarımız ve okulları tatil olanlar ise köye ekin biçmeye giderdik. Ağyar denilen mevkide görmüştüm Sevündük dayıyı. Elinde kürekle ağaç suluyordu. Çok geçmeden havada bir uçak sesi duymuştum. Eskiden görmeye alışık olduğum uçaklara nazaran çok daha alçaktan uçuyordu bu kez. Koşarak Sevündük dayının ayaklarına yapışmış “Sevündük dayı bak uçak uçuyor” demiştim! Bir hayli yaşlıydı Sevündük dayı, bizleri de çok severdi. Oldukça sakin karşılamıştı tepkimi “Elleme uçsun” demişti. Ellememiştim! Uçak uçup gitmişti!
 
12 Eylül 1980 darbesi sabahı uyandığımda ortaokula gidiyordum. Yine okullar tatildi lakin bu kez köye ekin biçmeye gitmemiş Ankara Sitelerde bir mobilya mağazasında çırak olarak çalışmaya başlamıştım. Çırak dedimse adı öyleydi yoksa kaldırmaya çalıştığım bütün odun parçacıklarının boyu benden uzundu!
 
“Asker darbe yaptı işe gitmek yok” demişti babam! Yani yatabilirdim! Zira benim için “iş gitmek yok” demek yatıp uyumaktı! Zira tahtakurularının kanımızı emmesinden gece sabahlara kadar yatamıyorduk. Oturduğumuz yer Ankara’nın çöplerinin döküldüğü Natoyoluydu!
 
Yarım saat ya uyumuş ya uyumamıştım askerlerin evimizi basmasıyla irkilmiştim. Babamı en başa koymak şartıyla hepimizi salonun duvarına dizmişti komutan. Diğer askerler evi didik didik arıyordu. Odalardan birinde oldukça kitap vardı. Askerlerden biri elinde Turgenyev’in “Babalar ve oğullar” isimli kitabıyla salona koşarak gelmiş “Komutanım komutanım içeride bu kitaplardan tonla var” diye bağırmıştı…
 
Kitabı eline alıp babamın yüzüne fırlatmıştı komutan “Babalar ve oğullar ha! Sen mi yazdın bu kitabı bunlarda oğulların olmalı” demişti. Aklı sıra babamı bizim önümüzde küçük düşürüyordu. Yine o sırada duymuştum gökyüzünde uçan bir uçağın sesini. Oldukça ses çıkartıyordu. Duvara dizilirken tesadüf annemin yanına denk gelmişti sıram. Bacaklarına yapışmıştım. “Anne uçak uçuyor” demiştim… Olup biteni anlayamamış olmanın vermiş olduğu bir tepkiydi bu “Elleme oğlum uçsun” demişti. Ellememiştim. Uçak uçup gitmişti…
 
Aradan yıllar geçti. Sevündük dayı öldü, annem öldü, babam öldü. Babamın suratına kitap fırlatan o komutan benim için o gün ölmüştü.
 
15 Temmuz akşamı her zaman ki gibi evde oturmuş tam da karşımda ki boş duvara bakınıyordum. Bunu birçok akşam yapardım zaten. Bakmayın siz duvarların boş gibi gözükmesine orayı doldurmak sizin elinizdedir aslında. Tamda duvarın orta yerine gözlerimle çizmiştim o aklımdan bir türlü çıkmayan gözlerini. Dilimin ucuna dökülen sözcükleri kaleme almak üzereydim. “Zamanla geçer derlerdi ne zaman geçiyor ne de sen” diye yazmıştım gözlerimle duvara ve kalemle önümde bulunan kâğıda.
 
Bir uçak sesi yükselmişti gökyüzünden. Hani derler ya “cam çerçeve” diye işte tam da cam çerçeve cinstendi bu kez. Pencereye koşmuştum. Zaten herkes öyle yapmıştı. Jetler ve savaş uçakları uçuyordu gökyüzünde. Sonra bomba sesleri. Kulakları sağır eden sesler yükseliyordu gökyüzünde. Sevündük dayı yoktu artık, annemde öyle. Birinin paçasından tutacak yaşı çoktan geçmiştim. Gözlerimle duvara çizdiğim gözlerin gelmişti aklıma. Suskundu... Traktörle kavun satan bir seyyar satıcı geçiyordu yolun kıyısından... Yolda oyun oynayan çocuklar sormuştu traktörcüye “Amca bak uçak uçuyor” diye. Karanlıktı hava ama yine de elini alnına götürüp gökyüzüne doğru bakındı adam…”Darbe oluyor galiba” dedi. Hiç bir şey anlamadı çocuklar koşarak evlerine gittiler.
 
O an bir kez daha anladım ekmek ve su’dan sonra gökyüzü de kirlenmişti. Ne uçaklar eskisi gibi sadece yolcu taşıyor nede uçak seslerinden ürken çocuklara insanlar “Elleme uçsun” diye temiz kalpli cevaplar veriyordu. Gökyüzü kirlenmişti o gün ve 12 Eylül faşist darbesinde faşist bir generalin suratına kitap fırlatılmış bir babanın çocuğu olarak “Darbeye hayır” demiştim. Gelecek güzel günler darbelerle değil ancak ve ancak halkların birlikte el ele vererek kurdukları güzel günlerde olacaktır…