Evrensel'de yayınlanan Arif NACAROĞLU'nun üniversitelerle ilgili çarpıcı yazısı şöyle:

ÜLKEMİZDE ÜNİVERSİTE VAR MI?

Bu soruyu yanıtlamadan önce üniversitenin nasıl bir şey olması gerektiğini bilmek gerekiyor.

“Üniversite” ismi milli maçta yenisini ıslıkladığımız eski Yunan’dan geliyor. Eflatun ve Aristo, hiçbir politik ve dini baskı unsuru olmadan, öğrencileri ile felsefi tartışmalar yaptıkları okullara evrensel ölçekte bağımsız kurumlar olarak üniversite adını koyuyorlar.  O dönemde üniversiteler, aklı ve bilgiyi duyguların önüne alarak, kişilerin olayları görerek ve tartışarak farkına varabilmelerini sağlayan ortamlardı. Ne yazık ki zaman içerisinde sadece ülkemizde değil tüm dünyada üniversiteler bu evrensel özgürlüğünü kaybetti. Toplumun en üst düzeydeki düşünce gücünü elinde tutan üniversiteler, tüm insanlığın değil, onu parasal olarak destekleyen devletlerin, sermayenin, diktatörlerin ve bilumum güçlerin arka bahçesi oldu. Yasaları, yönetmelikleri hep bu amaç ile yazıldı ve uygulandı. Yönetimleri bu amaçla oluşturuldu ve bu amaca uygun uygulama güçleriyle donatıldı. 

Bunu anlamak için ülkemizdeki üniversitelerin amacını özetleyen yasanın ilk maddelerine bakmak yeterli. İlk amaç öğrencilerin nasıl olacağı ile ilgili ve “Üniversiteler öğrencilerini Atatürk inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini taşıyan, Türk olmanın şeref ve mutluluğunu duyan” diye başlıyor. Nerede evrensellik ilkesi? Bugün üniversitelerimizde çok sayıda yabancı öğrenci okuyor. Birçok üniversitede yabancı öğretim üyesi var. Nereden bilecekler Türk milletinin ahlaki değerlerini? Nasıl yetiştirecekler öğrencilerini Türk olmanın şeref ve mutluluğuyla? Bu değerleri insanlara vermek ailelerinin değil de neden üniversitelerin görevi olsun?

Madde devam ediyor; “Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getiren, Türk Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olarak,..”.

Hadi ilkokulda olsa diyeceğiz ki, her devlet kendi çıkarları doğrultusunda vatandaşlar yetiştirmek ister. Ama ilk maddelere bakınca kurumun üniversite değil, ordu, polis koleji gibi kurumlar olduğu akla geliyor.

En önemli (?) bu maddeler sıralandıktan sonra en önemsiz madde en sonda geliyor. “Yükseköğretim kurumları olarak yüksek düzeyde bilimsel çalışma ve araştırma yapmak, bilgi ve teknoloji üretmek, bilim verilerini yaymak…, bilim dünyasının seçkin bir üyesi haline gelmek, evrensel ve çağdaş gelişmeye katkıda bulunmak”.

Madde 5 ile de durum somutlaştırılıyor; “Yükseköğretim, bu ‘Ana ilkeler’ doğrultusunda planlanır, programlanır ve düzenlenir.

Dünya kan gölüne döndü. Irkçılık, dinci fanatizm dünya milyarderleri sayısını arttırmak için araç olmanın ötesine geçip amaç olmaya başladı. Zengin toprakların yoksul Müslüman çocukları emperyalizmi, kapitalizmi tanımadan din eksenli sanal savaşın kurbanları oluyorlar, ve ülkemin üniversitelerinden tek tık yok. Bütün enerjilerini kafa yapılarına uygun kadrolaşmaya, çatlak (?) sesleri susturmaya harcıyorlar. İstersen Nobel kazan, rektörün kafasına uymuyorsan sana kadro yok. Kadro ilanlarında bilimsel talepler adı altında kişisel doktora konuları şart koşulup kişiler tarif ediliyor.“

Sonra soruyoruz? Neden sadece tek bir üniversitemiz ilk yüz üniversite içerisinde?

Onun da içerisinden otoban geçiriyoruz.