İngiltere’de patlak veren gençlik eylemleri birçok şehre yayılarak devam ediyor. İlk olarak Londra’nın Tottenham semtinde başlayan eylemler, Manchester, Salford, Liverpool, Wolverhampton, Nottingham, Leicester ve Birmingham’da da gençliğin sokaklara döküldüğü ayaklanmalara dönüştü.

Tottenham’da 29 yaşındaki siyahî Mark Duggan’ın bir polis tarafından öldürülmesinin ardından başlayan olaylar, işsizlik, yoksulluk, göçmenlere karşı uygulanan ırkçılık vb. ekonomik ve sosyal sorunlar karşısında gençliğin öfke patlaması olarak görünüyor.

Özellikle göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı ve yoksulluğun hâkim olduğu semtlerde yaşanan eylemler gerek İngiltere kaynaklı basında gerekse Türkiye medyasındaki değerlendirmelerde sosyal koşullar ve buna karşı gelişen son dönemdeki benzer tepkilerden koparılarak önümüze sunulmaya çalışılıyor.

KÜRESEL KRİZ DEVAM EDİYOR

2008 yılında ABD ekonomisinde derin çalkantılara yol açan küresel ekonomik kriz, tüm dünyayı etkisi altına almış ve uluslararası sermayenin kriz sürecini atlatma planları doğrultusunda genel olarak “kemer sıkma politikaları” adı verilen uygulamalarla krizin faturası bir kez daha emekçilere kesilmeye çalışılmıştı. Ülkemizde de “kriz bizi teğet geçti” söylemleriyle geçiştirilmeye çalışılan süreçle birlikte krizin etkileri günü kurtarmaya yönelik politikalarla uluslararası alanda gizlenmeye çalışıldı. Ancak söz konusu finansal krizin etkileri azalarak normalleşme beklenirken tersi yaşandı; Yunanistan’da devam eden süreç, İspanya, Portekiz gibi ülkelerdeki iflas durumu ve son olarak İtalya gibi Avrupa’nın en büyük üçüncü ekonomisine sahip bir ülkenin borçlarını ödeyemez duruma düştüğü gerçeği, geçip gittiği söylenilen krizin etkilerinin büyük dalgalar halinde daha güçlü ve kapsamlı bir biçimde ortaya çıkacağını göstermektedir.

GENÇLİK ÖN SAFLARDA

İngiltere’de yaşananların sadece yağma ve talandan ibaret olduğu söylene dursun, bir yıl içerisinde İngiltere çapında yapılan birçok eylem yüz binlerin sokağa döküldüğü son yılların en kitlesel eylemleri olarak nitelendirilmişti. 2010’un Kasım ayında üniversite harçlarının üç katına çıkarılmasına karşı ülke çapında 100 bine yakın üniversiteli genç sokaklara dökülmüş, yine Mart ayında işçi sendikalarının düzenlediği hükümetin “kemer sıkma” politikalarına karşı örgütlenen mitinge 500 bini aşan katılım gerçekleşmişti. Yine benzer bir durum “emeklilik haklarında kesintiye” karşı 750 binden fazla kamu çalışanı ülke çapında genel grev örgütlemiş ve son 30 yılın en büyük eylemi olarak nitelendirilmişti. İngiltere’de son bir yılda yaşanan irili ufaklı birçok eylem içerisinde ön plana çıkan saydığımız eylemler bile İngiltere’de kriz sonrası uygulanmaya çalışılan krizin yükünü emekçilere yıkmaya yönelik politikalara karşı tepkiyi ortaya koyar biçimde.

Göçmenlerin yaşadığı bölgelerde ekonomik sorunların yanına ırkçılık da eklenince emekçi sınıfların gençliğinde doğal olarak ortaya çıkan öfke, içinde şiddet, yağma, talan barındırarak da olsa üst sınıflara yöneliyor. 2005 yılında Fransa’da benzer içerik ve biçime sahip olan eylemlerde iki göçmen gencin polis tarafından öldürülmesi sonucu patlak vermiş, 400’e yakın yerde bir ay süren isyanlara dönüşmüştü. Yine 2008 yılında Yunanistan’da Alexis adlı gencin polis tarafından öldürülmesi sonucu benzer eylemler yaşanmıştı. Bu anlamda polis cinayetlerini bardağı taşıran, kapitalizme karşı biriken öfkenin dışa vurulduğu patlama noktaları olarak düşünmek ve ele almak gerekiyor.

2011 yılı Ortadoğu’da ki kitlesel halk ayaklanmalarına sahne olurken ilk isyanın başladığı ülke olan Tunus’ta eylemler, üniversite mezunu seyyar satıcılık yapan bir gencin yoksulluk nedeniyle kendini ateşe vermesi sonucu halkın sokaklara dökülmesiyle başlamıştı. Zaten var olan yoksulluk ve ekonomik sorunlar krizle birlikte geniş emekçi kitleler açısından derinleşmiş, yıllardır kanlı diktatörlere karşı biriken öfkeyle birlikte yüz binler halinde sokaklara dökülen ve Ortadoğu’ya yayılan bir yol izlemişti. İngiltere’de yaşanan süreç ve eylemlerin farklı biçimler alsa da birçok ülkede ortaya çıkacağı ve kapitalizm koşulları altında her geçen gün geleceksizliğe itilen gençliğin bu eylemlerde ön saflarında yer alacağı ise tartışılmaz bir gerçekliktir.

SERMAYE KORKU İÇERSİNDE

Günümüzde kapitalizm, dünyanın büyük bir çoğunluğunu açlık ve yoksulluk içerisinde yaşamaya mahkûm ederken, kaçınılmaz olarak tepki ve öfke de bu kitleler içerisinde ortaya çıkıyor ve çıkacaktır. Dün Ortadoğu’da halk isyanları yaşanınca ilk etapta diktatörlere kol kanat geren sonrasında milyonların sokaklara taşan gücü karşısında geri adım atmak zorunda kalarak isyancılara demokrasi havarisi gibi görünmeye çalışan İngiltere ve diğer emperyalistler şimdi kendi ülkelerindeki toplumsal patlama karşısında hemen sopaya sarılıp, “cezalarını çekecekler” diyorlar.

Başta İngiliz medyası olmak üzere tüm dünyada ortak bir dil tutturulmuş “şahsi mülke saldırı var” olarak özetleyebileceğimiz bu söylem içerisinde direkt bir biçimde sınıf tutumunu barındırıyor. Eylemlere neden olan ekonomik, sosyal, politik koşullar tamamen devre dışı bırakılarak, “serseri” gençlerin “mülklülere” saldırması olarak lanse edilmeye çalışılıyor. “holigan”, “çete”, “Vandallar” gibi tanımlama ve hakaretler olaylarla ilgili haberlerin özünü oluşturuyor. İngiliz medyası eylemcileri suçlamakla yetinmeyip devlete taktikler veriyor, polisi, orduyu göreve çağırıyor. Bu süreç her fırsatta demokrat gözükmeye çalışan İngiliz medyasının iş ciddiye bindiğinde çatal dilini çıkarıp sınıfının çıkarlarına hizmet etmede nasıl da tereddüt etmediğini çarpıcı şekilde göstermektedir.

İtalya’da tatilini geçirmekte olan İngiliz başbakan Cameron ise tatilini yarıda keserek bu süreçte rolünü oynuyor. 16 bin polis eylemleri bastırmak için görev almış durumda, bini aşkın tutuklama var, tutuklamalar devam ediyor. Kısacası sermayenin tüm güçleri kapitalizmin beşiğinde meydana gelen isyan karşısında korkuyla silahlarına sarılıyor.

“SOPALI TÜRK ESNAFI” HABERLERİNİN ANLAMI

Türkiye medyası ise günlerdir eylemlerle ilgili tamamen yanlış ve art niyetli haberlerle toplumu yanıltma peşinde. İngiliz medyasından servis edilen, eylemcilere yönelik suçlamalar klasik haberler halini alırken, bölgede yaşayan Türk esnafların eylemcileri döner bıçağı ve sopalarla kovalıyor olması “onurlu” bir duruş ve diğer halkların beceremediğini Türklerin yaptığına yönelik propaganda eşliğinde önümüze sunuluyor. Gözden kaçırılmak istenen nokta ise İngiltere’de yaşayan Türklerin bir bütün olarak eylemcilere karşı şiddet uyguluyorlarmış gibi gösterilerek, Türk esnafların sınıf tutumu olarak ortaya çıkan mülklerini korumak istemesi gerçeği. Göçmen Türkler birçok sosyal katmandan insan barındırdığına göre doğal olarak mülk sahibi veya mülksüz, eylemcilere karşı veya eylemci insanları da içinde barındırıyordur. Aslında bu tür haberlerle bizlere “Türkler akıllı usludur, nerede olurlarsa olsunlar anarşistlik yapmazlar” mesajı verilmek isteniyor. Fakat İngiltere’deki Türklerin tümünün esnaf olmadığı, esnaf olanlarında tümünün sunulduğu gibi hareket etmediği gerçeğinin üstü örtülemiyor.

İSYANLARI TETİKLEYEBİLİR

Kapitalist sömürünün her geçen gün emekçi kitleler açısından dayanılmaz hale geldiği dünyamızda, nesnel koşullar her an yeni bir eylemin ortaya çıkma potansiyelini kendinde taşıyor. Tunus gibi küçük bir ülkede başlayan eylemler tüm Ortadoğu’yu alt üst ederek, emperyalistler arası güç dengelerini de sarsarken, İngiltere gibi en gelişmiş kapitalist ülkelerden birinde meydana gelen eylemlerin diğer ülkelerde gerçekleşecek eylem ve isyanları tetikleme potansiyeli ve yayılma hızı uluslararası sermayenin gözünü korkutuyor.

Kaynak: İSTANBUL-DemokratikUniversite.Net

CEM AVAROĞLU – [email protected]