KHK ile ihraç edilen Mersin Üniversitesi akademisyenlerinden Prof. Dr. Atilla Güney, mahkeme kararıyla başlayan akademik yaşamının KHK ile sonlandırıldığını belirterek, “Barış için, özgür bir ülke için mücadele edip bu uğurda cezaevlerinde olan arkadaşlara, basın emekçilerine selam olsun. Biz kazanacağız" dedi.

"Bu suça ortak olmayacağız" bildirisine imza attıkları için haklarında soruşturma açılan ve dün yayınlanan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Mersin Üniversitesi'nden ihraç edilen akademisyenlerinden biri de Prof. Dr. Atilla Güney.

Sosyal medya hesabında akademi hayatını anlatan ve daha önce defalarca benzer süreçlerden geçtiğini, atamasının engellendiğini belirten Güney, verdiği mücadele sonucunda akademik hayatını sürdürdüğünü dile getirdi.

Güney'in paylaşımı şöyle:

"Tansu Çiller'in, Mehmet Ağarların ve Abdullah Çatlıların devranının sürdüğü 90'lı yıllarda Kürdistan'da halkım zorunlu göçle, köy boşaltmalarla yerinden yurdundan ediliyordu. Vatan için öldürmenin de ölmenin de mübah sayıldığı, insanlığın ağırlaştırılmış kayıtsızlıkla ayaklar altında can çeliştiği o şizofrenik koşullarda Mustafa Kemal Üniversitesi'nde asistanlık sınavına girmiştim.

Her devrin İbişleri, Mersinli Cübbesiz Ahmet hocaları var. O zaman da bir tavuktan günde üç yumurta elde ederek memleketi muasır medeniyetler seviyesine çıkarmayı planlayan rektör, atamamı onaylamamıştı. Gerekçe: "BÖLÜCÜLÜK"tü. İki yıllık adli sürecin sonunda mahkeme kararıyla akademiye girdim. Hiç unutmuyorum, atama işlemleri için personel dairesine gittiğimde, memurlar bu ufak tefek adam mı vatanı bölecek deyip yüzüme şaşkınlıkla bakıyorlardı.

MAHKEME KARARLARI İLE BAŞLAYAN AKADEMİK YAŞAMIM KHK İLE SONLANDIRILDI

Yirmi yıl geçti... Mahkeme kararıyla başlayan akademik yaşamım KHK ile sonlandırıldı. 2008'de türbana özgürlük bildirisine imza atarken, bir gün gelecek haklarını savunduklarımın muktedir olduklarında canımı okumak için sıraya gireceklerini pek ala biliyordum. O gün beni gazetelerinde "tarikatçı"lıkla suçlayıp afişe eden Doğu Perinçek çetesinin bugün muktedirler çetesiyle iş tutacağını da görebiliyordum.

Yirmi yıl geçti... Benim gökyüzü biteviye gri ve insanları kolay unutmakla malul memleketim alçak üretmekte sırayı kimseye kaptırmıyor. Yirmi yıl geçti... Şimdi Reisler, Ağar'ın kötü kopyaları, Sedat Pekerler var. Vatan için insan öldürmenin yerini ‘Oluk oluk kan akıtacağız’ aldı. Zorunlu göçe, köy boşaltmalara rahmet okuturcasına çocuklarının cansız bedenini buzdolaplarında tutan insanları gördük.

Yirmi yıl geçti... Hiç mi bir şey iyiye gitmez yirmi yılda, bu kadar mı kötü olur her şey deyip hayıflanmamak için, güneşini yitirmiş, toprağı çoraklaşmış fidan gibi solup gitmeye yüz tutmuş memleketime bir damla can suyu olabilmek için ‘Barış istiyoruz, durdurun bu kıyamı’ dedik. Birbirinden habersiz, hesapsız, çoğu birbirini tanımayan ancak kaygıda tasada tek yürek bir avuç güzel insan akademik katedralin soğuk duvarlarında yankılanan bir çığlık attı. Çığlık kokuşmuş zihinlerinde haykırışa dönüştü. Korkuyorlar..."

'BİZ KAZANACAĞIZ'

Memleketi sattılar doymuyorlar, talan ettiler doymuyorlar, kan içtiler doymuyorlar, hep açlar... Bizleri de açlıkla terbiye edeceklerini sanıyorlar. Yanılıyorlar... Barış için, özgür bir ülke için mücadele edip bu uğurda cezaevlerinde olan arkadaşlara, basın emekçilerine selam olsun. Onurlu yürekli KESK'li yoldaşlarıma selam olsun Biz kazanacağız..."