Fes’e Casablanca’da uçaktan indikten sonra tren ile ulaşmanız hem mümkün hem de gayet keyifli ve kolay. Fas’ın genelinde olduğu gibi, tren karayolundan (otobüs) daha hızlı ve konforlu. Casablanca-Fes arasındaki 300 km’lik yolu neredeyse 4 saatte alabiliyorsunuz. Nüfusu 1 milyonun üzerinde bulunan ve 789 yılında I. İdris tarafından kurulmuş olan Fes, Fas’ın eski başkentlerinden biridir. Şu anda Fas’ın en büyük üçüncü kentidir. En önemli bölümü, “Fes-el Bali” de denilen, Eski Fes’tir. Burası “Medina” adıyla da anılıyor. Sırf birbirinden güzel kapıları için bile görmeye değer...



Endülüs Emevi mimarisinin en iyi ve yetkin örneklerini görebileceğiniz şehri, İstanbul’un Sultanahmet’i ile Mardin’in karışımına benzetebiliriz. 1981 yılından bu yana Unesco Dünya Kültür Mirası listesine de alınmış bu alan, tamamen trafiğe kapalı. Gerçekten çok iyi korunmuş ve otantikliğiyle muhafaza edilebilmiş bir bölgeden (kasbah) bahsediyoruz. Zaten genelde araçların geçemeyeceği kadar dar (1-2 metre) sokaklardan oluşuyor, öyle ki 9700 küsur sokak bulunduğu söyleniyor. Ayrıca, 10.000 civarında da dükkan var. Adeta bir labirent gibi, çarşılarında (soukh), halıcılar, baharatçılar ve dericiler, inek-deve-at eti satan kasaplar yan yana sıralanıyor.



Surlarla çevrilmiş olan bu sokakların içerisindeki sayısız mütevazı ve az ışık gören pansiyondan birinde kalabilirsiniz, kendinizi eski bir handa veya klasik bir Fas evinde kalıyor gibi hissedeceksiniz. Butik otel havası vermeye çalışmışlar ama beklentinizi düşük tutmanızı ve konaklama dışında fazla zaman geçirmemenizi tavsiye ederim. Eski şehre Mavi Kapıdan (Bab Boujloud / Bab-ül Celud) girebilirsiniz. Bab Guissa, Bab Jamai, Bab R’cif kapılarının yanında bu Mavi Kapı, Fes’in eski şehrine giriş için en önemli ve sembolik noktalardan biri. İstanbul Üniversitesinin girişindeki devasa kapı, Mumbai sahilindeki Gateway of India veya Delhi’deki India Gate’in maviye çalan renklerle süslenmiş olanını hayal edin.



Eski şehrin surlarının hemen dışındaki kısma Fes el-Jedid (Yeni Şehir) adı veriliyor. Bunun da dışındaki bölümler ise Fransız sömürgeciliği döneminde kurulan  gerçek modern ve yeni şehir. Şehrin içinde dolaşmak için, ulaşım amacıyla, mutlaka petit taxi denilen minik taksileri tercih edin. Bunun dışında daha büyük olan Grand Taxi’ler burası için hem gereksiz hem de daha pahalıdır. Şehirdeki barlara yerli halkın girişi yasak.



Seffarine (Bakırcılar) Meydanı ve Medresesi, Karavayyin Üniversitesi, 1350’li yıllarda Fas’ın minberli tek camisi olarak Sultan Abou Inana tarafından yaptırılan Bou Inania Medresesi, 1320 yılında II. Ebu Said tarafından yaptırılan El-Attarin (Attarine) Medresesi, Misabahiya ve Sahrij medreseleri, yaklaşık 400 ailenin ekmek yediği ve kooperatif şeklinde işletilen Chouwara Tabakhaneleri (ağır kokuya hazırlıklı olun), 859 senesinde esasen medrese olarak inşa edilen ve zamanında Afrika’nın en büyük camisi unvanını taşıyan Kairaouine Camii, Yahudi mahallesi Mellah, Vieux Mechouar sokak gösterileri, Dar el Makhzen Kraliyet Sarayı, Andalusian Camii, Silah Müzesi (Musee des Armes), Dar el-Batha Müzesi görülmesi gereken diğer ilginç yerler.



Fes’in içinden sıkıldığınızda, biraz dışarıda da görülmesi gereken bir iki yer önerebilirim. Bhalil köyü Fes merkeze 30 km kadar uzaklıkta yer alıyor, aynı zamanda Sefrou’nun 6 km kuzeybatısında kalıyor. Buralara düzenlenen birtakım turistik turlar da var ama oldukça pahalı, bunun yerine bir taksi ile anlaşıp pazarlık yapmanız daha mantıklı ve ekonomik olacaktır, hem kendisi yabancı dil bilmesi halinde size gereken rehberlik hizmetini de sağlayabilecektir. Geniş meydanını ve belki çarşısını gezdikten sonra, Bhalil’deki mağara evleri ziyaret edilip gezilebilir, yerel hayat ve çömlek işçiliği incelenebilir.



Bhalil dönüşünde, denizden 900 metre yüksekte, Atlas dağlarının eteklerinde kurulu bulunan, 8. yüzyıldan önce bir Yahudi yerleşim birimiyken, şu anda küçük bir Berberi kasabası olan ve Fransızların “Fas’ın bahçesi” diye andıkları Sefrou yakınlarında bir şelale olduğunu duyunca, tabii vakit geçirmeksizin hemen gittik. Salaş bir çay bahçesinin yanındaki bu girilmeye çok elverişli, buz gibi suları akan, debisi yüksek ve adeta minik bir havuz şeklindeki şelaleye kimse girmiyordu. Önce yasak sandım, ama değilmiş. Girince ise işletme sahipleri ve etraftaki yabancı turistlerin ilgisiyle karşılaştım, selfie çektiler ve ayaklarını soktular...



200 bine yaklaşan nüfusuyla, Andre Gide’nin de meşhur Doğu seyahatinde uğramış ve gözlemlemiş olduğu Moulay Yacoub 9. yüzyılda kurulan, Fez’e 15 km, Sefrou’ya ise 50 km uzaklıkta bulunan küçük, şirin bir şehir. Daha çok içinde bulunan termal kaplıcası ile biliniyor, zaten kaplıca alanına yaklaşan yollarda, etraftaki yeşilliklerin ve zirai bereketin arttığına şahitlik edeceksiniz. Kaplıca gayet temiz ve modern bir tesis. İçeride kadın ve erkekler için ayrı havuzlar ve ortak kullanımlı daha büyük bir havuz yer alıyor. Giriş, giyinme kabinleri, saklama dolabı, masaj ve içecekler için ayrı ücret ödemeniz gerekiyor.



Fas’ta mutlaka sıkı sıkıya pazarlık etmelisiniz. Öyle yarısı falan değil, özellikle de alacağınız şeyin gerçek değerini biliyorsanız, fiyatı dörtte birine, beşte birine kadar bile düşürmeniz zor değil. Fes esnafının, özellikle pazarlıkta ileri gittiğinizde, hele ki alacak göründüğünüz ve ilgilendiğiniz bir objeyi satın almaktan vazgeçtiğinizde ortaya çıkan aşırı agresif tutum ve gayet itici, incitici tavırları hakkında sizleri önceden uyarmak isterim. Hatta, hiç çekinmeden şunu söyleyebilirim; Fes’i Feslilere rağmen gezeceksiniz. Fransız kültürü Fas ulusunun adeta benliklerine işlemiş, tüm tabelalar ve mönüler vs Arapça-Fransızca olduğu gibi, Arap (veya Berberi) oldukları halde, Fransızca bilmeyenleri küçümseyici bakışlarla süzüyorlar bile diyebilirim.



Geleneksel Fas mimarisinde camiiler kubbesiz ve minareler uzunca kule şeklindedir. Ezandan mutlaka bahsetmek istiyorum. Fas halkının arkasından konuşuyor gibi olmasın ama, bu kadar ruhsuz, kaba, kötü ve adeta bağırır gibi ezan okunan bir başka Müslüman ülkesi daha görmedim. Bizde gerçekten her vakit ezanının bir namesi, estetiği ve makamı vardır, değil azınlık kardeşlerimiz, ülke dışından gelen turist insanlar bile güzel bir ezan sesi işittiklerinde, durur, saygı duyar ve huşu içinde dinlerler. Bundan gurur duyarız. Anladığıma göre, demek ki bu sırf bize özgü bir nitelikmiş...



Biraz da Fas’ın yemeklerinden bahsedersek, elbette yemeklerin şahı “tajin” olacaktır. Tajin aslında bizim bildiğimiz güveç, ama toprak kaplarda kısık ateş üzerinde pişiriliyor. Etli, balıklı, sebzeli, sayısız çeşitleri mevcut. Yemeklerden önce sunulan “harira” çorbası, Kars yöresinin erişte çorbasına çok benziyor, oldukça besleyici ve içinde yok yok gibi (zencefil, karabiber, kırmızıbiber, kereviz, soğan, kişniş, mercimek, şehriye, nohut, limon suyu, yumurta, domates, zeytinyağı ve tarçın dahil olmak üzere) . “Kuskus” da favori yemeklerden ancak bizdeki gibi makarna türü değil burada, daha çok kısırlık ince bulgurdan yapılıyor, üzerine et, tavuk veya sebze serpiliyor ve açıkçası fazla orijinal bir tat olduğunu sanmıyorum, bu konuda kolaylıkla hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz.



Elbette hurma bol bol ve çeşit çeşit mevcut bulunuyor. Meyveleri bizden çok farklı değil, muz ve narenciye ağırlıklı. Özellikle gece köşe başlarında iyice temizlenerek karabiberli ve baharatlı suda kaynatılarak satılan “salyangoz” da mühim atıştırmalık tatlardan sayılabilir. Müdavimleri için büyü bir keyif, bizim kokoreç veya işkembe çorbası ile kıyaslanabilir. Suyunu içmeden yedim, lezzeti fena değil ama bizim sakatat ürünlerinin yerini tutmuyor.



Aynen bizde olduğu gibi, çay Fas’ta da çok popüler bir içecek. Ancak bu siyah çay değil, bol şeker atılan bir nane çayı. İnsanda ilaç hissi uyandıran bitki çaylarından değil, hakiki, leziz bir içecek. Fakat tabii ki bu çayı yudumlarken Karadeniz siyah çayının uyarıcı ve ruhu saran tesirini bulmaya çalışmayın bile. Daha çok az sonra hemen geçeceğini ve ileride pek özlenmeyeceğini çok iyi bildiğiniz fantastik ve otantik bir deneyim olarak görebilirsiniz.



Fes’in ardından, bir sonraki durak, Fas’ta Essouira’dan sonra en beğendiğim şehir olan Chefchaouen olacak. Fas’ın Fez ve Marakesh gibi tarih kokan kentleri olduğu gibi, Essouira (Suveyre) ve mandalinanın vatanı Tangier (Tanca) gibi sahil şehirleri ve ayrıca küçümsenemeyecek ölçüde bir Çöl turizmi de var. Sosyolojik yapısı bizden pek farklı değil, Doğu ile Batı arasında sıkışıp kalmış bir kültür. Ülke içinde demiryolu taşımacılığı gayet makul, rahat, mantıklı ve konforlu. Fiyatlar ve konaklama maliyetleri ise bizden biraz aşağıda. İklimi ve insan karakteri itibariyle de yine bize benziyor denilebilir.



Fas’ta başka ne yapılabilir diye soracak olursanız; yaklaşık 30 milyon insanın yaşadığı ve Fenike, Kartaca, Roma ve İslam uygarlıklarının yoğun etkisi altında kalan Fas’ta kısa bir tura bunları sığdırmak mümkün. 1 hafta, 10 gün ayırmanız durumunda ise, Atlas dağlarına uzanmışken Gladyatör, Arabistanlı Lawrence ve Çölde Çay filmlerinin çekildiği Quarzazate'ye uzanıp kalmak, Sahara’ya gidip birkaç günlük bir Çöl safarisi yapmak, Marakeş’i sevdiyseniz tercihen tren yoluyla Fez’e gidip gezmek, Essouira’ya doyamadıysanız sanatçılara ilham kaynağı olan Tangier, Agadir, Asilah ve başkent Rabat gibi şehirlerine konuk olup tadını çıkartmak veya Cebelitarık yoluyla İspanya’ya geçerek kıta değiştirmek de elbette mümkün.



Yazı ve Fotoğraflar: Serkan Doğan