12 Eylül öncesi Türkiye’de kan gövdeyi götürürken, ABD destekli paramiliter faşistler Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta pogromlar organize ederken, hakiki anlamda bir demokratik yerel yönetim deneyimi olan, CHP’lisinden, AP’li ve MSP’lisine, her sakininin “biz burada huzur içindeyiz” dediği Fatsa hakkında “Terör-Terörizm ve Fatsa Örnek Olayı Çerçevesinde Türkiye’de Terör” başlıklı doktora tezi yazmış bir kişi düşünün...

“Çorum’u bırakın Fatsa’ya bakın” diyerek katliamları görmezden gelip, Fatsa’yı hedef gösteren Demirel zihniyetini akademik olarak meşrulaştırmaya çalışan biri...

ABD destekli faşist 12 Eylül darbesine destek vermiş, Graham Fuller ve Paul Henze gibi CIA görevlilerinin yazar kadrosunda yer aldığı, Aydın Yalçın’ın -Türkiye’nin neoconlarının- Yeni Forum dergisinde yıllarca yazı yazan biri...

Dahası, bu devletperest zihniyetiyle en ufak bir hesaplaşma yaşamadan birden liberal hidayete ermiş biri...

Şiddet konusunda hiçbir tutarlılığı olmayan, ülkeyi 12 Eylül faşizmine sürükleyen Amerikan destekli paramiliter faşist katliamcılar hakkında tek kelime etmezken, halkın oyları ile seçilmiş ve yine halkın desteği ile bir huzur beldesi yaratan demokratik belediyeciliği terör olarak niteleyen bu günümüzün saray akademisyeni hiç utanmadan barış imzacıları için şunları söylemiş:

Siz kimi kandırıyorsunuz Allah aşkına! Ne bildiriniz barış bildirisiydi ne de siz barışçı akademisyenlersiniz. İyi şiddet kötü şiddet ayrımı yapan kimselersiniz. (Türkü ile Kürdü ile) Türkiye solunun klasik şiddet meftunluğuna yakalanmışsınız. Barıştan, barışçılıktan söz ederek İnsanları kendinize güldürmeyin!

Bu satırların tamamı yalan ve okuduğunu dahi anlamayan bir zihnin ürünü. “Kalıcı bir barış için çözüm yollarının kurulmasını” talep eden bu bildiri, tamamen şiddet karşıtı bir barış bildirisiydi ve sosyalistinden, sosyal demokratına, muhafazakarından Atatürkçüsüne, liberalinden komünistine, bu metni imzalayanların tek ortak noktası barış istemeleriydi. İmzacıların bu heterojen yapısı zaten tek başına yukarıdaki yorumun ne kadar büyük bir iftira olduğunu gözler önüne seriyor. Ayrıca, bir imzacı olarak şunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim ki, şiddet karşıtlığından çocuklarına oyuncak tabanca bile almayan insanlar olarak şiddet konusunda hiçbir tutarlığı olmayan, faşist terör veya devlet terörü hakkında tek kelime etmemiş insanlardan şiddet konusunda ahlak dersi alacak değiliz.

Eğer Yayla’da biraz vicdan veya vefa olsaydı, kendisi Atatürk’e hakaret nedeniyle yargılanırken, "Üniversite ifade özgürlüğüne saygı göstermeli, düşünce ve ifade özgürlüğü çağdaş uygarlığın temellerindendir" diyerek bir imza kampanyası ile kendisi gibi tartışmalı birine bile destek olan ne kadar çok barış imzacısı olduğuna bir göz atabilirdi. Kendisi için utanç verici olacak, ama şu bağlantıdaki listeyi bir incelesin, orada kaç barış imzacısı var bir saysın: 

http://www.yenisafak.com/gundem/atilla-yaylaya-akademisyen-destegi-19075

Yüreği yetiyorsa, bunlardan kaç tanesi KHK ile üniversitelerinden atılmış öğrensin... Biraz hicap duysun...

Zor zamanında İHD’de basın açıklaması yapsın, barış imzacılarının desteğini alsın, ama onun destek olduğu iktidar aynı kişilere zulmederken, o da zamanında kendinin ifade özgürlüğüne destek verenlere iktidar ile birlikte “şiddet meftunu” iftirası atsın. İşin doğrusu, ortada bir şiddet meftunu yok, ama patolojik bir devlet meftunu var. Bir devlet meftunundan da liberal bile olmaz...