Belli ki Erdoğan 7 Haziran seçimlerinde kafasındaki başkanlık sistemi hedefine odaklanacak. Bunu kendisi için varoluşsal bir mesele yaptığı belli.

Ama AKP açısından da kilit sorun bu...

Erdoğan tek adam yönetiminde ısrar ederken AKP örgütüne de, "Ben varsam siz de varsınız" diyecek. Siyasetin parti içi rekabet açısından çoğulcu karakterini hırsına kurban edecek...

Bu, partisi içinde siyasi rekabeti söndürmek, tabanında kalan son enerjiyi de silip götürmek demek...

Buna direnmek isteyenleri kendine karşı cephe almakla itham edecek, partisi içindeki muhalefeti böyle ezmeye çalışacak...

Parti içindeki 3 dönem kuralının uygulanmasında bunun için o kadar ısrarlı: Gençleşme isteği siyaseti tabana yayma ilkesine bağlılığından değil, kendi kontrolünde hareket edecek kadrolarla işe devam etme niyetinden kaynaklanıyor.

Adayları da kendisi belirleyecek büyük olasılıkla. İradesi dışına kayanları bir zamanlar en yakınında olsalar dahi gözden çıkartacak kadar katılaşacak...

Başkanlık ateşi bacayı sardığından, yapılacaklar bununla sınırlı değil...

Bu seçimlerde en büyük kozu silahların susması olacak. Buna kimsenin itiraz edemeyeceğini biliyor...

Öcalan'nın 10 maddelik ilkesel çerçeve metni çözüm sürecini devam ettirecek görüşmelerin başlamasına yönelik bir adım sadece. Maddelerin içinin doldurulması müzakerelerle sağlanacak. Bu yapılırken de silahların susması şartı aranacak...

Bu konuda kimsenin itiraz edecek hali yok yine...

HDP'yi de bunun için iki amaçlı kullanacak...

Bir yandan elini uzatır gibi yapıp, müthiş bir oyalama taktiği ile görüntüden oy devşirmeye çalışacak...

Diğer yandan demokrasi taleplerini bütün Türkiye adına yükselten Demirtaş'ı karalayarak HDP'yi parçalamaya uğraşacak...

HDP'nin güçlü bir şekilde parlamentoya girmesini engellemek suretiyle başkanlık sistemini kendisine ikram edecek bir çoğunluğu parlamentoya taşımak...

Hesap bu...

Hem barıştan, çözümden yana görüneceksin, hem de Kürt tarafını parçalamaya, Türkiye'nin demokrasi ve özgürlükten yana olanlarla birlikte buluşmasını, güçlü bir muhalefet hattı oluşturmalarını sabote etmeye çalışacaksın...

Demirtaş'tan müthiş tedirgin olmasının sebebi bu...

Demirtaş bu oyunu deşifre etti:

“Açıklama benden dolayı gecikmişmiş. Açıklama yedi ay önce yapılacaktı, niye yapmadınız, yaptırmadınız? Neden? Yedi ay neden engellediniz, hükümet olarak bunun cevabını bir verin önce. Neden biliyor musunuz, seçime yakın yapmak istediler. Seçime üç ay kala bu deklarasyonu yayınlıyoruz da, Meclis’ten hangi yasa çıkacak?” diyor...

Şimdi Demirtaş en büyük korkuları...Her türlü iftirayı atacaklar ona, medyadaki kuklaları da devreye sokulacak, hazırlıklı olun.

Demirtaş söylediklerinde ısrarlı:

"Sayın Cumhurbaşkanı, bizden seçim öncesi AKP propagandası yapmamızı bekliyorsanız avucunuzu yalarsanız. Bizim amacımız, sizin iktidarınızı yerle bir edeceğiz. Bizim HDP olarak en önemli görevimiz, Türkiye halklarının umudu haline geldiğiniz AKP hükümetinin toplum üstündeki baskı ve zulmüne son vermektir. Biz barajı aşacağız ve AKP'nin tek başına iktidar olmasına engel olacağız. Biz Başkanlık sistemine destek vermeyeceğiz. Türkiye'nin başkanlık sistemine değil, yerel yönetimleri güçlendirilmesine ihtiyacı var." diyor

Hasan Cemal de T24'deki yazısında şöyle diyordu:

"Öcalan’ın çizmiş olduğu ‘10 ilke’den oluşan çerçevenin içinin dolması demek, Türkiye’de yeni bir demokratik anayasayla, eşit vatandaşlık tanımıyla gerçek demokrasinin yolunun açılması demektir.

Bu yol bugün açılabilir mi?..

Bir başka deyişle:

Bunca yıldır demokrasinin gerekleri konusunda ipe un seren, son olarak ‘İç Güvenlik Paketi’ ile yeni bir sıkıyönetim düzeni getirmeye çalışan Erdoğan iktidarı ya da Erdoğan devleti ile gerçekten demokratik bir anayasa yapılabilir mi?

Keşke…

Ama umudumu çoktan yitirdim."

BBC Türkiye'de Nuray Mert'in yazsısı şöyle özetlemişti:

Demokratikleşme yalnızca çözüm sürecine yüklenemez.

Haberde Nuray Mert'in yazsından önemli bir alıntı da var:

"Türkiye'nin demokratikleşmesi için Kürt barış süreci olmazsa olmaz koşul, ama süreç için Türkiye'nin demokratikleşmesini beklemek veya bu yükü tamamen sürece yüklemek mümkün değil."

***

Türkiye'de solun bir şemsiye altında toplanarak halkların özgürlüğünü, eşitliğini sağlamak için ülkeyi antidemokratik yasalarla ve baskılarla yönetmek isteyen tek adam zihniyetine karşı mücadele etmesi lazım.

Çağdaş hukuk devleti normlarına sadık kalarak, adil ve özgür bir toplum yaratma iradesi ile etnik ve dinsel anlamda farklı kesimleri kucaklamak, birleşik bir sol program etrafında toplanmak, bir güç birliğini hayata geçirmek solun hedefi olmalı.

Bu, hem Kürt özgürlük hareketinin yanında durmak demek, aynı zamanda onu da kapsayacak şekilde farklı millet ve etnisite ayırt etmeden ezilen, yoksullaşan, mağdur olan her kesimi kucaklayacak bir sol birliği kurmak demek...

Syriza modelinde radikal bir sol koalisyona şiddetle ihtiyacımız var...

Çarşı evdeki hesabı bozmalı...