Halkların Demokratik Partisi (HDP) MYK Üyesi Sezai Temelli, Merkez Bankası’nda değişen başkanlık koltuğunu ve süren tartışmaları değerlendirdi.

Özgür Gündem’deki köşesinde konuya değinen Temelli, “faiz politikalarına” dikkati çekerek, "Merkez Bankası başkanlığına Çetinkaya’nın gelmesiyle TCMB uygulamaları giderek daha fazla siyasi iktidara, hatta Cumhurbaşkanına bağımlı hale gelecektir," dedi.

Temelli, devamla da şu çarpıcı değerlendirmede bulundu:

“Sıkıntıları aşma konusunda siyasi iktidar inşaat sektöründen vazgeçemez halde. Yabancılara satışı artırma amacıyla İstanbul’u lüks konut çöplüğüne çevirirken, Sur’dan Cizre’ye birçok yaşam alanını savaş ve yıkımla yeni bir konut siyasetine uygun hale getiriyor. Siyaseten Kürt sorunun çözümsüzlüğünü iktisaden bir fırsata çevirme peşinde olanlar, nüfus politikasına eşlik edecek bir kentsel dönüşümü hayata geçirme peşinde. Bu politikaları hayata geçirmek için faiz politikası, kredi pazarının gelişimi, konut kredisi kolaylığı büyük önem taşıyor.”

Sezai Temelli’nin “Merkez Bankası Başkanlığı Meselesi” başlıklı yazısının tamamı şöyle:

Merkez Bankasının bağımsızlığı tartışmaları 2000’li yılların ilk yarısında önemli bir tartışma başlığıydı. Bağımsızlık meselesi aslında küresel sermaye hareketleri konusunda olası ulusal müdahaleleri engellemeye yönelik küresel bürokratik bir önlemdi. Ulusal düzeydeki müdahaleler genelde siyasi iktidarın oy hesapları ile yapıldığı varsayımına dayanan neoliberal anlayış, bu bağı koparmak ve küresel sermayenin çıkarları doğrultusunda Merkez Bankalarının sisteme eklemlenmesini sağlamak amacıyla bağımsızlık konusunu fetişleştirdi.

Diğer taraftan etkin bir para ve maliye politikası uygulanması konusunda bağımsızlık meselesi ne kadar kısıtlayıcıysa, Merkez Bankası’nın keyfi uygulamalarla ekonomide ne denli büyük sorunlar yaratabileceği de yine bir gerçeklik. Siyasi iktidarın ‘kolay para’ya yatkınlığı sermaye gruplarıyla olan çıkar ilişkilerini kolaylıkla üretmesi kadar popülist politikaların hayata geçmesi konusunda da rahatlık sağlayan bir mekanizmaya yol açabiliyordu.

Merkez Bankaları’nın her iki olumsuz etkiden nasıl arındırılması gerektiği ayrı bir yazı konusu, ama burada özerklik tartışmasının önemine değinmek gerek. Sermayeden ve siyasi iktidarın keyfi uygulamalarından özerk, toplumsal haklara duyarlı ve denetimi toplumsal olarak sağlanabilen bir kurumlaşma ile para politikalarının etkin uygulamaları hayata geçebilir. Tabi özerklik deyince günümüzde alerji yaratan bir kavramdan bahsediyoruz, ama özerk, demokratik yönetsellikle bugünün sorunlarının her alanda aşılabilmesi çok daha mümkün.

Bu tartışmalar önümüzdeki dönem yoğun bir şekilde devam edecektir. Özellikle Merkez Bankası başkanlığına Çetinkaya’nın gelmesiyle TCMB uygulamaları giderek daha fazla siyasi iktidara, hatta Cumhurbaşkanına bağımlı hale gelecektir. Bunu tahmin etmek zor değil. 20 Nisan’da Merkez Bankası’nın açıklayacağı faiz kararı, büyük olasılıkla bir indirim gelecektir, uzun süredir tartışılan faiz konusunda yeni bir perdenin açılmasına sahne olacaktır.

Gezi’den beri ekonomide etkinliği devam eden ‘faiz lobisi’nin beli şimdi kırılacak sanırım! Gezi olayları sonrası yükselen faizleri gezi direnişine bağlayan zihniyet, bu konuyu da diğer konular gibi, gerçeklikle hiçbir bağı olmasa da Kabataş senaryosu maharetiyle ele alıp kirli propagandaya dönüştürebiliyor. Bugün, yüksek olarak niteleyemesek bile, faizlerdeki bu düzey bile siyasi iktidarı ayakta tutan ekonomik çarkı engelleyici. Yolsuzluk ekonomisini besleyen çark, inşaat ve toptan ticaret alanında şekillenen ekonominin giderek faiz yükünü kaldıramayacak hale gelmesiyle yavaşlamıştı.

Son yıllarda konut sektörünün büyüme hızının düşmesi, konut satışlarının gerilemesi, inşaat sektöründe kredi ödeme güçlüklerinin yükselmesi sektörde yarattığı sıkıntı kadar, ekonomisini inşaata endekslemiş siyaseti de zora sokuyor.

Sıkıntıları aşma konusunda siyasi iktidar inşaat sektöründen vazgeçemez halde. Yabancılara satışı artırma amacıyla İstanbul’u lüks konut çöplüğüne çevirirken, Sur’dan Cizre’ye birçok yaşam alanını savaş ve yıkımla yeni bir konut siyasetine uygun hale getiriyor. Siyaseten Kürt sorunun çözümsüzlüğünü iktisaden bir fırsata çevirme peşinde olanlar, nüfus politikasına eşlik edecek bir kentsel dönüşümü hayata geçirme peşinde. Bu politikaları hayata geçirmek için faiz politikası, kredi pazarının gelişimi, konut kredisi kolaylığı büyük önem taşıyor. Merkez Bankası başkanı ‘yüksek iktisat’ bilgisi ve faizsiz bankacılık deneyimiyle siyasi iktidarın arayıp da bulamayacağı bir cevherdi, hayırlı olsun...