Aslı Aydın (BirGün)

Gündemimizin ilk sırasında kuşkusuz halkın iradesini yok sayarak iktidar koltuğunu gasp etmiş zoraki bir iktidar ve onun tahtta kalmak uğruna içeride ve dışarıda yürüttüğü savaş konseptine dayanan saray stratejilerinin insanlık açısından ağır sonuçları var. Bir yandan izlenen bu stratejilerle insanlığın onuru hiçe sayılırken, diğer bir yandan da ülke siyasi, ekonomik ve toplumsal açıdan çok daha karanlık günlere hazırlanıyor. Ekonomik alanda da rejimin birikmiş sorunlarına eklenen bu ağır bilanço, kuşkusuz yaşamı insanlık açısından daha da zor bir noktaya sürüklüyor.

Gıda fiyatlarına gelince…

AKP rejiminin beklenen sonuçlarından biri olarak bugün tüm dünyada gıda fiyatları düşüş eğilimindeyken Türkiye’de yukarı yönlü tırmanıyor. Baştan söyleyelim, temel nedeni iklimsel veya diğer doğal faktörler değil. Şayet Türkiye elindeki birikimin bir kısmını üretim alanlarında teknoloji yatırımlarına yönlendirseydi bu sonuçla karşılaşılmazdı. Neden, ithalata kaymadır. Mesele ise bu dışa bağımlılığı yaratan politikalardır; yani kaynakların tahrip edilmesi, doğal kaynakların yağma ve talanla tüketilmesi gerçeğidir.

İnsanlığın en temel tüketim kalemi kuşkusuz gıda. Sürekli hale gelen fiyat artışının yarattığı tüm olumsuzluklar ortadayken, nüfusun hızla artmasının bu olumsuzlukları daha da kamçıladığı da ortada. Bilindiği gibi 3-5 çocuk vaazları gibi gerici, neoliberal ve cinsiyetçi politikalarla nüfus artışı bugüne kadar bilinçli olarak teşvik edildi ve bunun yanında uzunca bir zamandır AKP’nin beslediği iç savaş çetelerinden canını zor kurtaran milyonlarca insanın Türkiye’ye kaçışı sürüyor.

TÜİK tarafından açıklanan son ölçümlere göre nüfus 2014 yılında, bir önceki yıla göre 1 milyon 28 bin kişi artarak 77 milyon 695 bin kişiye ulaştı. Bunun yanında başta Suriye olmak üzere iç savaş çeteleri ile işbirliği üzerine oturtulmuş dış politikanın bir sonucu olarak evsiz, yurtsuz kalan milyonlarca insan Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldı. Birleşmiş Milletlerin açıklamalarına göre Suriye’den gelen mülteci sayısının 1,8 milyonu aştığı belirtiliyor. Son yapılan analizlerde 10 kentte Suriyelilerin sayısının kent nüfusuna eşitlendiği, Kilis gibi ilçelerde ise Suriyelilerin sayısının ilçenin yerli nüfusunu aştığı ifade ediliyor.

Artan nüfusu hangi kanallar besleyecek? İşte bu kanallar ise tamamen dışa bağımlılığın pekiştirilmesine dayalı açılıyor, fiyatlar ise spekülatif piyasaların doğasına terk ediliyor. Bugüne değin tarım arazilerinin farklı amaçlar doğrultusunda kullanılması, toprak ve su kaynaklarının yağma ve talan sonucu tüketilmesi, devletin inşaat, finansal yatırım gibi üretken olmayan birikim alanlarına öncelik vermesi gibi nedenlerden dolayı bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretimlerinin tamamını kapsayan tarımsal üretim hızla kan kaybediyor. Kan kaybettikçe dışa bağımlı hale geliyor, ithal ürünler soframıza taşınıyor. Zira gıda ürünlerinde 2000 yılında yıllık 2,2 milyon dolarlık ithalat hacminin neden 2013 yılında yaklaşık 17 milyon dolara yükseldiği sorusunun cevabı bu politikada yatmaktadır.

Daha genel bir sonuç ise gıda fiyatlarının bugün tüm dünyada düşüş trendinde olmasına karşılık Türkiye’de hızla yükselmesidir. Ekonomi yönetimi ise halkın aklıyla dalga geçercesine bu durumu hâlâ kuraklıkla açıklamaktadır.

Oysa sebep, bitkisel ve hayvansal üretimin en verimli üretilebileceği bir ülke iken Türkiye’nin çoraklaştırılmasıdır. Dolayısıyla artık kilosu 50 TL’ye ulaşması itibariyle sadece zenginin sofrasına taşınan kırmızı ete ilişkin sorunun çözümü bugün Bakanlığın belirttiği gibi daha çok ithalatta değildir. Tam tersi bu, sorunun tam da kendisidir; yerli hayvan yetiştiriciliğinin teşvik edilmemesi, bilakis ithal hayvanların özendirilmesidir.

Şimdilerde erken seçimin yine Saray dalavereleriyle gündemimize dayatıldığı zamanlardayız. Güncel ekonomik tablomuzda ise yüksek işsizlik ve düşük ücretlerle harmanlanmış düşük büyümede gıdanın başını çektiği yüksek enflasyon ve tetikleyicisi fahiş kur fiyatları var. Ve bakın AKP çözüm olarak neyi dayatıyor:

(I) En son kamu emekçilerinin toplu iş sözleşmesinden gördüğümüz gibi gıda enflasyonun altında zam teklifiyle düşük ücret politikasına devam,

(II) Faizlerin muhtemelen yükselme eğilimine gireceği bu dönemlerde borçlanmaya teşvik ve

(III) Nüfus artışıyla birlikte artan talebe karşın büyük çapta geriletilen yerli gıda üretiminin ithal yollarla ikame edilmesi. Özetle daha pahalı bir hayat, daha az gelir ve daha fazla borçlanma.