Cebrail AYAZ / Su Ürünleri Mühendisi

Demokrat Haber Muğla

 

Bizde söze hikaye ile başlamak adettendir. Çünkü anlattığınız hikaye konunuzu özetler…

 

Su ürünleri sektöründen bir yönetici, Norveç’e gider. Çiftliklerin olduğu yer bir köydür ve evler birbirinden uzaktır. Birtakım borular görür ve sorar. Adam bunlar süt boruları, bütün köy sağdığı sütü bu borulardan gönderir aşağıdaki sayaçlar litresini belirler, bize ona göre ödeme yapılır der. Biz uyanığız ya, hemen sorarız. Buradan su dökseniz ne olur? Adam şaşırır ve derki. Olur mu burası süt borusu!

 

Biz ise her tür boruyu karıştırırız. Nasıl olsa görmezden gelecek birileri vardır.

 

Bunu neden söylüyorum. Çünkü balık yetiştirmek için yapılan kafesler de borudan. Borudan geçen ise önemli değil. Yeter ki para kazanalım.

 

Ülkemizde balık yetiştiriciliği, hızla artıyor. İşin sürdürülebilirliğine bakan yok. Dolayısıyla hayali üretim de hızla artıyor. Tahminlere göre 80 bin ton hayali üretim var ve devletin üreticiye kiloda 80 Kr destek verdiğini düşünürsek 64 milyon TL haksız kazanç çıkıyor. Devlet ben bu sektörü kontrol etmeliyim, denetleyen sayısını yükseltip bu durumu engellemeliyim, demiyor ve görmezlikten geliyor.

 

Üreticinin 2 bin ton kapasitesi var ise 1 milyon 600 bin TL destekleme alıyor. Belki de çiftliğinde en çok 800 ton balık ancak var. Mühendisine ise 800-1200 TL arası maaş veriyor. Adam 200 tonluk Alabalık çiftliğini baraj gölünde kuruyor, belki 50 ton ancak üretim yapıyor. Yılda 180 bin TL destek alıyor ve bu adam kendisi, çocuğu orda çalışıyor. Mühendise ihtiyacı da yok, sadece diploma lazım. Mühendise sen gelme kardeşim, ben sana ayda 300-500 TL veririm, sen diplomanı bırak diyor. Yani devletin verdiği destek ve kolay para kazanma, teknik elemana düşük maaş olarak yansıyor.

 

Diyelim ki bir Levrek kafesi 40 tondan açılıyor, fakat 35 ton balık çıkıyor, ölmüş, bu kadar kalmış oluyor, dert edilmiyor, ama mühendise verilen, 100 kg balık bile etmeyen, aylık maaş çok görülüyor. Mühendisler bir devlet kurumuna mühendis diğer devlet kurumuna ise işçi olarak geçiyor.

 

Şirketler izin alabildikleri her yere çiftlik kurmaya çalışıyor, işin ucunda para olunca doğal yaşam ve çevre halkı önemsenmiyor.

 

Sürdürülebilirliğin devlet ve özel sektör açısından hiçbir önemi yok. Habire yatırım yapılıyor. Cazip krediler var. Teminat verin kredinizi alın 2 - 3 yılda kâra geçin (proje tutarını şişirmeyi unutmayın), aldığınız krediyi ilk 2 yıl ödemeyin, sonra 7 yılda ödeyin, hayır-hayır siz ödemeyin devlet ödesin. Nasıl mı? Aldığınız desteklerle hiç zorlanmadan kredinizi ödeyebiliyorsunuz. Hem bileşik faizde uygulanmıyor.

 

Etçil balık üretiyoruz. Balık ununa ihtiyacımız var, bu ise daha çok avcılık demek oluyor. Devlet avcılığı da denetlemiyor. Bu sezon resmi rakamlarda 150 bin ton gerçekte ise 400-450 bin ton hamsi avlandı, fakat bu rakam geçen yılın yarısı kadar, hamsi hızla azalıyor. Bu sezon balık unu yapacak hamsi çıkmadı .Belki gelecek yıl yiyecek hamsiyi bile zor bulacağız. Peki balık üretimini nasıl sürdüreceğiz?

 

Bu sezon çıkan hamsinin 1/ 3’ü donduruldu ve tezgahlarda satılıyor. Yani halk yiyor ve yiyecek. Seneye 250 bin ton hamsi dondurulsa dahi, satışta zorlanılmayacağı aşikar. Burada bir soru istemeden akla geliyor. 7 kg hamsiden 1 kg balık unu elde etmek mi iyi, yoksa 7 kg hamsiyi dondurup satmak mı daha iyi?

 

Bakanlığın balıkçılığı düzenleyip, avlanan balıkların ekonomiye katkı sağlaması için proje üretmek ve düzenlemeler yapmak yerine, yetersiz ve donanımsız personel ile yol almaya çalışması ve ısrarla bizleri göz ardı etmesi nedendir, bilinmez ve anlaşılmaz.

 

Tavuk hakkında bu kadar konuşulurken ve gıda sektöründe bu kadar olumsuzluklar varken. Doğal hamsiyi tezgahtan 5-6 TL ye almak daha cazip olmalı. Sonuçta tavuk da marketlere dondurulmuş olarak geliyor ve çözdürülüp satılıyor. Üstelik hamsi daha ucuz ve daha doğal.

 

Çözdürme denince, aklımıza birtakım çözümler geliyor. Ülkemizde üretilen balık tonajını bir standarda kavuşturalım, nasıl ki avcılığa kota diyorsak yetiştiriciliğe de kota koyalım. Avcılıkla elde ettiğimiz balıkları ekonomik olarak değerlendirmeye çalışalım.

 

Denizlerimize iyi bakarsak, denizananın da bize iyi bakacağını çok iyi biliyoruz. Balık yemlemek için balık avlamak niye? Nereye kadar? Dünyada balık stokları min. % 60 oranında düştü. Biraz daha zorlarsak tüm doğal dengeyi bozacağımız ne kendimize ne de balıklarımıza yedirecek yem bulamayacağız.

 

Özetle biz bir borudan her şeyi geçirebiliyoruz, ama bir gün biri harç bitti yapı paydos, dediğinde. ‘Bir zamanlar’la başlayan cümleler kuracağız…

 

Tarım Bakanlığımızı, yetkili makamları göreve çağırıyorum. Bu işler böyle gitmez. Tez zamanda bilirkişiler ile bir icra heyeti oluşturulmalıdır ve Su Ürünleri Mühendislerine-Teknikerlerine, Balıkçılık Teknolojisi Mühendislerine önem verilmelidir.

 

Ülkemizin ve bizim geleceğimiz için…

 

Çok geç olmadan!