Her şeye en baştaki şu soruyla başlamak lazım , 'Biz bu oyunu nasıl sevdik...?’

Tuttuğumuz takımın forma renklerinden önce sokak aralarında o yuvarlak nesnenin peşinden kan ter içinde kalarak koşmasını sevdik, sonra tuttuğumuz takımın forma renklerini sevdik.

Sokak arasında iki çocuk görsek işi gücü boş verip o çocukların heyecanına ortak olabiliyoruz. Utanmazsak "boş yer var mı" diye sorabiliyoruz.

"Olur" cevabı alırsak da ne mahcubiyet, ne utanma duygusunu umursuyoruz.

El kadar veletlerin arasında kendimizi top peşinde koşarken buluyoruz.

Hikâyenin özeti bu aslında.

Biz bu oyunu sokaklarda sevdik, sonra tribünlerde tuttuğumuz gönül verdiğimiz, destek olduğumuz ve elbet sahibi olduğumuz takımlarımızda sevdik.

İlk biletimizde ve sonra aile fotoğraflarının arasında sakladığımız unutulmaz maç biletlerinde sevdik. Bu sevgiyle oluşan taraftarlık da e-bilete sığmaz.

Dolayısıyla futbol, bize kurumsal, bürokratik, panoptik bir teşrifat eşliğinde lütfettiğiniz bir keyif değildir.

Tribünler taraftarlarındır, futbol müşterilerinin değil. E-bilet uygulaması ise tribünleri taraftardan alıp, yarattığı futbol müşterisine kar iştahı ile sunmakta.

BİRLİKTE MAÇ İZLEME KÜLTÜRÜNÜN YOK EDİLİŞİ: KOMBİNE BİLET

E-Bilet'in hikâyesi 1993 yılında kombine kartların çıkmasıyla başladı aslında. O döneme kadar derbi maçlarını tribünleri yarı yarıya paylaşarak izleyen iki takımın taraftarları vardı. Kombine biletlerin çıkmasıyla futbol seyircisinin bağrına ilk hançer saplandı. Artık bir Beşiktaşlı, Ali Sami Yen Stadyumu'nda Galatasaray - Beşiktaş maçını izleyemeyecekti. Yahut bir Fenerbahçeli Beşiktaş'la maçını İnönü Stadyumu’ndan izleyemeyecekti.

Neden basittir, tribün gelirlerini arttırmak. Bu gelirlerin artması uğruna tribünlerin yarı yarıya paylaşılarak maç izleme kültürü heba edilmiştir. Rakip taraftara tribün kapasitesinin yüzde beşi gibi saçma sapan bir kota konarak, dostlar alışverişte görsün edasında rakip taraftarın maç izleme hakkı da sözde saklı tutulmuştur.

İlerleyen zamanlarda bu yüzde beşlik hak da ortadan kaldırılarak toptan deplasman saha yasağı getirilecektir. Zira 30 bin kişinin arasına soktuğunuz 2.500-5000 arası taraftar maça gidene kadar terörize edilerek, tribünler yarı yarıya paylaşılırken görülmeyen şiddet olayları kombine bilet uygulamasıyla görülecektir.

Ne gariptir ki o tarihten bu yana tribünlerden şiddet hiç azalmadı giderek arttı. Tuhaf cezalar bulundu sonra. Şiddet ve küfürlü tezahüratın cezası olarak sadece kadın ve çocuklara açık tribünler gibi. Üzerine de bütün bu şikayetçi olduğumuz şiddet sarmalından kurtulmak için en sonunda 6222 nolu sözde sporda şiddet yasasını çıkarttık ama hiçbir şeye engel olamadık.

E- BİLET TRİBÜNDE SEYİRCİYİ ARTTIRMAYACAK

Ve ne garip ki gelişen futbol rantının içinde o tarihten bu yana üç büyük kulübün dışında seyirci ortalaması da bir türlü artamadı. Avrupa’nın altıncı büyük ligiyiz (!) ama maçlarımızı biz dahil kimse izlemiyor. Seyirci ortalamasında Avrupa’nın kaçıncı ligiyiz acaba bunu da bir söyleseler de rahatlasak.

Ha bu arada bilet fiyatlarımızda da Avrupa’da ilk üçe girebiliriz. Bizdeki fiyatlara muhtemelen çok az bir fark ödeyip Barselona yahut Liverpool'u pek ala izleyebiliriz. Pek kaliteli bir lig sahibiyiz ya o bakımdan!

E güzel de siz bu ligi kimin için oynatıyorsunuz, boş tribünler için mi? Daha açık konuşalım maçlara seyirci gitmiş gitmemiş kimsenin umurunda değil, yeter ki çark bozulmasın, yeter ki yayıncı kuruluştan gelen para kesilmesin gerisi yalan dolan. İcabında bu uğurda seyircisiz de oynarız. Pek de güzel yönetiriz bu ligi başımız da ağrımaz. Zihniyet bu! Zira, ucundaki kolay para. Nasıl olsa kulüp yöneticilerimiz kulüplerin kasalarını kendi kasaları gibi kullanabiliyorlar. Seyirci olsa ne olur , olmasa ne olur...!

Şimdi de tribünde şiddettin önlenmesi için e-bilet deniyor. Yani 1990'lardan bu yana çözemediğimiz tribünlerde şiddet sorununu e-biletle çözeceğiz....(!)

Bu arada e-biletin ilk başarısını bu hafta oynanacak Beşiktaş - Fenerbahçe maçında görebiliyoruz , ülkenin en büyük üç derbisinden birini boş tribünlere oynatmak...! An itibariyle satılan bilet sayısı 3000 - 4000 arası.

Evet 70 bin kişilik stada 3 - 4 bin taraftar alırsak sorunu gerçekten çözebiliriz...!

HIRSIZLIĞI YOK ETMEYİP KİLİT SATMA PEŞİNE DÜŞMEK

Bir kere lafı hiç uzatmayalım bu bir fişleme operasyonu. Şiddeti önlemenin yolunun bu olmadığını ve bugüne kadar istenseydi bu sorunun pek ala çözüme kavuşturulabileceğini biliyoruz. Maça bilet almak için size bir taraftar kimliği verilmesinin dolayısıyla bütün bilgilerinizin devlete tesliminin fişlenmekten başka bir sonucu yok. Ki o teslim olduğunuz devlet şiddetin her türünü sokakta fütursuzca kullanmaktan hiç de rahatsız olmuyor. Bu fişleme şiddetin önlenmesi adına yapılıyor. Tıpkı hırsızlığın önlemesi yerine, bize alarm, kilit ve güvenlik kamerası satılması gibi.

ÇALIK’IN EV ADRESİMİ BİLMESİNİ İSTEMİYORUM, VAR MI?

Yetmiyor, bir de bakıyorsunuz fişlenmek için ücret ödeyeceğinizi öğreniyorsunuz. Parayı ödeyeceğimiz kim peki? Hükümete yakınlığıyla bilinen Çalık gurubu. Maça gitmek istiyorsanız artık, Çalık grubuna da para vermeniz gerekiyor, neden? Siz gönüllü olarak kişisel bilgilerinizi Çalık grubuyla paylaşmak istediğiniz için. Bu paylaşmak istediğiniz bilgiler içinde neler varmış bakalım: vatandaşlık numaranız, fotoğraf, ev adresi ve kimlik bilgilerinizle bir dizi kişisel bilginiz. Biliyorum hepimiz bu güne kadar bunu çok istedik...!

Çalık gurubunun bu ‘hizmet’ karşılığında alacağı ücret de 20-25 TL arasında. Ancak yarın ne olacağını henüz bilmiyoruz.

Ama zaten bu hizmeti biz talep ettik (!) o parayı da elbette seve seve öderiz sorun değil bizim için (!) Hele şiddeti önleyecekse elbette, öderiz. Aslında ne kadar kolaymış değil mi, bir tane plastik kart alıyorsunuz ve şiddet önleniyor, bu kadar basit. Pardon siz değil miydiniz bir tek kişi taş attı yahut sahaya girdi ya da beğenmediğiniz bir marş söylendi diye toptan bütün stadyumu kapatan, maçları sadece kadın ve çocuklara izleten, ardından aynı tavrı kadınlar gösterdiği için tekrar kapatan?

"Kadınlar küfür etmez ya" o bakımdan. E şimdi n’apıyorsunuz peki, taş atma olasılığı olan bir kişi için, bütün bir tribün fişlenecek, tribünler de bunu gönülden kabul edecek, bir de bu hizmeti veren kuruma para kazandıracak (!) Bir Türkiye klasiği, bir kişinin işlediği suçu, toptan herkese çıkarmak.

Peki, bu sisteme göre taş atan kişi nasıl belirlenecek sorusunun karşılığı da yine kartta. Kart sizin tribündeki yerinizi gösteriyor olacak. Azıcık tribün havasını alan biri şu soruyu sorabilir: Hangi seyirci aldığı biletteki yerinde oturmuş bu güne kadar? Böyle bir stadın mevcudiyetti var mı bu ülkede...?

Bunu yapabilmeniz için kamera sistemini geniş çaplı uygulamak zorundasınız ki "bu kişi bu" diyebilesiniz. E, 6222 sayılı yasanın da amacı bu değil miydi? O zaman bu güne kadar neden pratiğe geçmedi diye sormak icap etmez mi? Elinizde zaten bir mevcut yasa varken siz neden bunu uygulamıyorsunuz diye sorulmaz mı? Hani çok istiyorsunuz ya o taş atanı bulmayı. Aklıma gelmişken Türkiye'nin en modern stadı TT Arena'da o rakı şişesini atanı halen bulamamışken, hangi kameradan ve yer sisteminden bahsediyoruz acep?

BİLETİNİZ BURAYA KADAR!

Gezi direnişinden bu yana tribünlerde taraftar istenmiyor, muhalif taraftar istenmiyor, birlikte hareket edilsin hiç istenmiyor, tribünlerin bir protesto alanı olması birlerinin ciddi bir şekilde canını sıkıyor.

Ha, Rabia işareti yaparsanız sorun yok. Ancak "Ali İsmail Korkmaz, Fenerbahçe Yıkılmaz" diye beste yaparsanız bu yakışık almıyor yahut "Neyleyim boş kutuları, Sen Şampiyon Olmayınca" derseniz bu da olmuyor, ya da en kötüsü “Her Yer Taksim, Her Yer Direniş” derseniz bu hiç olmuyor. Adabınızla oturmanız isteniyor. Adabınızla otururken biraz sağa sola para da kazandırın deniyor. Bir taşla üç kuş vuralım deniyor. Bir taraftan muhalif taraftarı susturalım, bir taraftan fişleyelim, bir taraftan da para kazanalım.

Ne var ki bunu yaparken o tribün kültürünü yaratan, sokakta top peşinde kan ter içinde kalan çocuğun ruhunu unutuyorlar, onsuz bu oyunun tadı tuzu olmayacağını bilmiyorlar.

O bizim en iyi oyuncumuz, vermeyiz onu...!

Biletiniz buraya kadar…!