Faşizmi bu sayfadaki iki resim kadar iyi ne anlatabilir? Faşizmin kanlı tarihinin iki karanlık sayfası... Biri Kristal Gece'den önce işaretlenmiş bir Yahudi işyeri, diğeri kanlı Maraş öncesi işaretlenmiş bir Alevi'nin ya da bir solcunun işyeri... Pogroma maruz kalacak mazlumların evlerinin, işyerlerinin işaretlenmesi faşizmin iğrenç yüzlerinden biri.. Faşistler bu tür işaretlemelerde kimi zaman saldırılacak olanın kimliğini, o kimliğin sembolünü kullanır, kimi zaman ise kendi sembollerini... Kimi zaman da çarpı işaretlerini... O yüzden üç aydır, Adıyaman, Hatay, İzmir, Gaziantep, Erzincan, İstanbul ve Didim'de Alevilerin kapılarında görülmeye başlayan çarpı işaretleri, Dersim, Maraş, Çorum, Sivas katliamlarına maruz kalmış Alevileri çok tedirgin etmekte ve ne acıdır ki bu ülkenin Alevileri bu tedirginliklerini yalnız yaşamakta... Ne Alevileri rahatlatacak ciddi bir soruşturma, ne de böyle bir soruşturmayı zorlayacak ciddi bir kamuoyu baskısı... AKP-cemaat koalisyonunun otoriter rejimi, faşizme doğru doludizgin giderken, hala sürekli solun otoriterliğinden, şiddetseverliğinden, Alevilerin rejim destekçiliğinden söz eden, Alevilerin cellatlarına aşık olduğunu öne süren, referandumda “evet” diyerek “yargıdaki Alevi cuntasını” yıkacağını iddia edebilecek kadar Alevifobik söyleme kendini kaptıranların, hiç olmazsa biraz utanarak “yahu bu çarpı işaretleri ne anlama geliyor” diye sorduklarını, tek satır yazdıklarını duyan oldu mu?

 

Oysa, herkes bilir ki muhtemelen Nazilerlerle başlayan bu faşist işaretleme pratiği çok şey anlatır. Rejimin asıl karakterini, düşman gördüklerini, rejimin mağdurlarının, madunlarının, mazlumlarının kim olduğunu... Yukarıdaki fotoğraf varken, bir aklı evvel çıkıp aslında Maraş katliamını da Aleviler/solcular yaptı diyemez. Öyle ya, yeni tarih yazımında herşey mümkün... Kimine göre aslında Yavuz Kızılbaşları katletmemişti, kimine göre Abdülhamit Ermeni pogromlarını başlatmamıştı, kimine göre 1 Mayıs Katliamının tek sorumlusu soldu, derin devletin hiçbir rolü yoktu.... Bütün bu ciddiyetsiz iddialardan cesaret alan biri de çıkıp “Maraş katliamında solun da rolü vardı” biçiminde saçmalamaya başladığı anda karşısında bu fotoğrafı bulacaktır. Maraş'taki Alevi ve solcu kırımının, Nazi özentisi sorumlularını ele veren bu fotoğrafı... Bugün her Alevi, çarpı işareti konulan evlerden söz edildiğinde işte bu fotoğrafı hatırlamaktadır.

Dünyanın herhangi bir yerinde bir madun gruba yönelik bu biçimde tehdit içeren işaretlemeler yapılsa, kamouoyu ayağa kalkar, bunu kimin yaptığını, ne cüretle yaptığını sorar. Evet, Alevifobinin Türk-İslam sentezciliğin kurucu bir unsuru olduğunu ve bu Alevifobik zihniyetin yandaş medyada sürekli yeniden üretildiğini, kışkırtıldığını da biliyoruz. Peki, bu çarpı işaretleri, vicdanı olan herkesin malumu olan kışkırtılmış Alevi düşmanlığı dışında bir şey ifade ediyor olabilir mi? Bu sorunun cevabını, ülkemizin otoriter polis ve özel yetkili mahkeme rejiminin eski bir polisi ile eski bir savcısının yazılarında buldum. Öyle ya, yeni otoriter rejime çok yakın olan ve onun zihniyetini en iyi bilen onlar ve yazılarında bu zihniyeti bütün çıplaklığı ile sergilemişler.

Bunlardan eski savcı olanı, Bugün gazetesi yazarı Gültekin Avcı şöyle yazıyor:

“Suriye'deki iç savaş tablosuna mezhep çatışması zaviyesiyle baktığınızda, PKK'nın Şii eksenindeki Esed bürokrasisi yanında yer alması anlamlıdır. Amaç, İran-Irak-KCK-Suriye-Türkiye Alevileri eksenidir.” (http://gundem.bugun.com.tr/final-yilinin-yazi-193157-makalesi.aspx )

Bu tamamı ile hayal ürünü senaryonun neresini düzeltmeli? Aleviler ile Şiiler arasındaki farkların, esasında Şiiler ile Sünniler arasındaki farklardan daha çok olduğunu mu söylemeli? Ya da, Sünni olmayan herşeyin benzer olduğunu düşünmenin nasıl bir cehalete karşılık geldiğini mi anlatmalı?

Eski polis olanı, Taraf gazetesi yazarı Emre Uslu da şunları söylüyor:

“Ancak ev işaretleme işi burada da kalmıyor. Değerlendirmelere göre Alevi toplumunu hedef alan Hatay ve Adıyaman’da görülen ev işaretleme olayı Beşşar Esad ile Fehman Hüseyin arasında varılan bir anlaşmanın sonucu ortaya konulan bir PKK-Esad stratejisi.

Buna göre Esad Türkiye’deki Alevileri tedirgin ederek, bunun için de PKK’yı kullanarak Türkiye’ye ayağını denk al içini karıştırırım mesajı veriyor. Bu noktada PKK’nın kazancı da Aleviler arasında tedirginlik yaratarak Alevileri kendi yanına çekmeye çalışmak.” ( http://www.duzceyerelhaber.com/kose-yazi.asp?id=6783&Emre_USLU-Hatay%92da_da_X )

“Ayrıca PKK’nın strateji üreten yayınlarında “AKP ve Fethullahçılara karşı topyekûn bir mücadele gerekiyor” diye strateji belirledikleri de göze çarpıyor. Özetle PKK’nın önümüzdeki dönemde hem Alevileri hareketlendirmek için yukarıda sözünü ettiğim yay üzerinde ve Tunceli’de hem de AKP ve Gülen Cemaati unsurlarına yönelik eylemler yapması bekleniyor..." ( http://www.duzceyerelhaber.com/kose-yazi.asp?id=8112&emre_uslu-bu_da_pkk%92nin_yeni_stratejisi )

Uslu'nun “Alevileri hareketlendirmek” söylemi, tipik devlet refleksini yansıtıyor. Buna göre, Aleviler sürekli birileri tarafından hareketlendirme potansiyeli taşıyan iç düşmanlar. Yavuz'dan, Abdülhamit'ten, 12 Eylül cuntacılarına egemen zihniyet bu. Bakın, Genelkurmay Başkanlığı’nın 12 Eylül davasının görüldüğü mahkemeye gönderdiği “Fatsa olaylarına” ilişkin belgelerde bu zihniyet nasıl da sergileniyor: “Aleviler, genelde Sivas, Tokat ve Amasya illeri ve yörelerinden gelen Alevi Türkmenlerdir. Gürcülerden sonra en etkin grubu oluşturmaktadırlar. Fatsa’daki son anarşik olayları meydana getiren teröristlere yataklık yapan kişilerin büyük bir kısmının Alevi olduğu tespit edilmiştir.” ( http://www.demokrathaber.net/guncel/bakkali-firinciyi-gerekirse-para-verip-satin-alin-h8950.html )

İşte, Uslu ile Avcı, bu raporu yazanların günümüzdeki temsilcileri... Tartışmanın sadece biçimi değişmiş, içerik aynı, “hareketlendirilen”, “kullanılan”, “yataklık eden” Aleviler...

Bir de, bu iki yazı gösteriyor ki, Suriye konusunda militarist çözümü savunan yeni rejim, ciddi ciddi Alevilerin Esad ile birlikte hareket edeceğinden korkuyor. Nitekim, bu rejimin hızlı destekçilerinden Nagehan Alçı, bir başka gazeteciyi sırf Alevi olduğu için Suriye'yi desteklemekle itham etmişti. Peki, Alçı, Alevilerin Irak işgaline de karşı çıktığını bilmez mi? Alevilerin, sırf Nusayri diye Esad'ı desteklemeyeceğini, Aleviler için Esad'ın bir simgesel veya liderlik değeri olmadığını bilmez mi? Durum böyleyken, Suriye mevzuunda sürekli Alevilik argümanını öne sürmek, askeri müdahaleye karşı çıkan birini Alevi olduğu için böyle davranmakla suçlamak, kendi Alevifobik zihniyetini teşhir etmekten başka bir şey değil.

Fakat, Avcı ile Uslu'nun yazdıkları, esasında yeni rejimin hakiki bir korkusunu da açığa çıkarıyor: Kürtler ile Alevilerin birlikte hareket etmesi... Abdülhamit, doğuda bir Kızılbaş-Ermeni ittifakı olursa ne yaparız diye nasıl büyük bir telaşa kapılmışsa (bkz. http://www.hist.net/kieser/pu/responses.html ), neo-Abdülhamitçiler de bugün gerçekleşecek bir Alevi ve Kürt ittifakı karşısında benzer bir telaş içinde... Son aylarda, Alevi örgütleri ile Kürt örgütleri arasındaki ciddi yakınlaşmayı ve Avcı ile Uslu'nun yazdıklarını düşününce, çarpı işaretleri acaba bu ittifakı önlemeye yönelik bir tehdit mi diye düşünmeden edemiyor insan...