Düşünce tarihi, insanlığın insanlaşma uğrundaki mücadele tarihidir. İnsan bugün, bilimde edebiyatta, sanatta, kısacası O'nun doğaya hakim olma mücadelesinde bir yere gelmişse bu, insanlaşma uğrunda ulaştığı mücadele sonucunda olmuştur. Hiçbir ilerleme birdenbire olmamıştır. Birileri sürekli bu ilerlemeyi engellemeye çalışmıştır. Elbette başarılı olamamışlar, ancak geciktirebilmişlerdir. Egemen güçler çıkarlarının tehlikeye girmemesi ya da mevcut düzenlerini ebedileştirmek için yaşamın her alanına damgasını vurmuşlardır. Tam da burada onların istediği insan, düşünmeyen, sorgulamayan, eleştirel olmayan, söyleneni eksiksiz yapan, bön, silik, kendine güveni olmayan, değişmeye kapalı, evet efendimci…  yani doğadan geldiği gibi kalan 'doğal olan' (tabula rasa) insan tipidir. Çünkü böyle insanları yönetmek çok daha kolaydır.

Egemenler için eleştirel, değişimi savunan, yaratıcı özellikler taşıyan bir bakış açısı hep tehlikeli olmuştur. Bu manada da düşünce suçu icat edilmiştir. Yasaklamalar, cezalandırmalar artık günlük yaşamın bir parçası haline gelmiştir. Kopernik'in güneş sistemi, Galilei'nin dünyanın döndüğünü açıklaması dönemin egemenlerinin çıkarlarını tehlikeye sokmuştur. Kopernik, Galilei ve daha yüzlerce, binlerce düşün insanı en ağır şekilde cezalandırılmışlardır.

Egemen düşünce, kurulu düzeni eleştiren eylemi yasaklamakla, cezalandırmakla kalmaz, eylemin düşüncenin bir ürünü olduğu görüşüyle düşünceyi de yasaklar. Zira, düşüncelerini açıklayanları, bu manada örgütlenenleri, hak aramak için yasal ve meşru gösteri yapanları, aydınları hapse atar, sürgün eder, asar, Sivas'ta olduğu gibi yakar, yaktırır..  kısacası toplumdan tecrit etmenin her yoluna başvurur.

Düşünen insan yaratıcıdır. Bu O'na gurur verir, yaşamının onurudur, adıdır, özgür iradesidir. Bu bağlamda insanın yaratıcılığı, eylem ve düşünce gücüne dayanır. Yaratıcılığının dinamiği, düşünce ve eylem arasındaki ve ilişki ve çelişkinin varlığından kaynaklanır. İşte insanın bu yaratıcı özelliği, sadece kendini değil, içinde yaşadığı toplumsal yapıyı ve doğayı değiştirme, yenileme gücünü doğurur. Etrafımızda yaşamımızı kolaylaştıran, uygar yaşamımızı sağlayan tüm medeniyet, yine insan düşünce ve eyleminin eseridir. Çünkü canlılardan sadece insan, fizik yasalarını bulmuş ve doğayı kontrolü altına almaya çalışmıştır. Sosyal düzenin yasalarını değiştirdiği, koşullara göre yeniden düzenleyen insan, bugün bilimsel çalışmalarıyla fizik kanunlarını daha da ilerleterek uzaya, evrene hakim olmanın hesaplarını yapmaktadır. Bu, insanlığın binlerce yıllık yaratma onuruna daha nice devasa bilimsel, somut gelişmelere imzasını atacağını müjdelemektedir. Bu, insanlığın düşünme gücüyle sonsuzu yakalamaya aday olduğunu göstermektedir.

Başta da belirttiğimiz gibi bu hiçbir zaman engelsiz olmamıştır. Uzun tarihi gelişmeler, paha biçilmez bedellerin ödendiği süreçlerden geçilmiştir. Zira insanın yaratıcılığı, egemenleri O'nu kontrol altına almaya zorlamıştır. Özgür düşünce karşıtlığı, düşünen, sorgulayan insandan çekinir, giderek korkar. Bunun için de örgütlenir, mahkemelerini, düzenli militarist gücünü, yasalarını oluşturur. Özgür düşüncenin gelişmesi her yönden engellenmeye çalışılır. Egemen sınıfın düşüncesinin dışında başka görüş veya düşünceler (aslında) 'yoktur', ya da olsa bile bunlar çok küçük, önemsiz (marjinal) ayrıntılardır. Neticede kendi egemen görüş ve düşünceleri geçerlidir. Bizim Sakallı bunu şöyle izah etmektedir ; 'Egemen sınıfın düşüncesi, o toplumun egemen düşüncesini oluşturur. ' (Karl Marx) İşte bundan dolayı egemen sınıfların dışındaki görüş ve düşünler son derece tehlikelidir. Onun için de düşünce bir silahtır, suçtur. Yasaklanır, sınırlanmasının her yoluna başvurulur. Hani derler ya 'düşünüyorsan içinde kalsın.' İfade edilmeyen düşünce nasıl düşünce oluyor ki? Ya da söylenmeyen görüşün ne olduğu nasıl anlaşılacak? Bu, birinin başka birine karanlıkta göz kırpmasına benzer.

Burada dil ve düşünce birlikteliğini yakalıyoruz. Düşünce ancak, dil ile, kişinin anadili ile ifade edildiğinde insanın toplumsallığının bir tezahürü olarak yaratıcılığa kavuşur. Çünkü insan sadece bir birey değil aynı zamanda sosyal bir varlıktır. O, ancak düşüncelerini başkalarına dil, yazı ya da benzeri iletişim araçlarıyla ulaştırabilir. Zira dil ve emek gücü, insanı üretkenliğinin en somut silahıdır.