M. Serdar Korucu / Demokrat Haber Priştine

5 yıl önce Balkanların kanla çizilen sınırlarında yeni bir ülke doğdu. Etnik kimliğini geride bıraktı. Tarihin ona verdiği ismi kabullendi. “Kosova” dedi kendine. Nedeni dünya konjonktürünün sadece bu kadarına izin vermesiydi.

Herkes biliyor aslında Kosova’nın Arnavut kimliğine sahip, hatta “de facto”da “Arnavutluk” olduğunu. Kendileri de, ayrıldığı, daha doğrusu ayrılmaya hala çalıştığı Sırplar da, dünya kamuoyu da. Zaten sokaklarında hali hazırda asılı duran siyah kartallı kırmızı Arnavut bayrakları söze gerek bırakmıyor. Fakat Sırbistan ve dolayısıyla Rusya’nın dünya siyasetindeki gücü nedeniyle bunu başarabilmiş değil sadece. Belki hayallerinde bu var ama öncelikleri değil. İlk istedikleri şey Sırplardan tamamen ayrılmak. Neden mi? Herkesin söylediği neden tek: Yıllar boyu yapılan inkar politikaları.

Geçmişin politikalarının tansiyonu hala yüksek tuttuğu Mitrovitza’da bunun izlerini görmek mümkün. Avrupa’nın ortasında ortadan ikiye ayrılmış bir kent burası. İbre nehri üzerindeki köprü Arnavutlar ve Sırplar’ı bölüyor. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği güçleri denetliyor bölgeyi. Buna rağmen her an bir çatışmanın çıkması sadece bir kıvılcıma bakıyor. AB, Arnavutları adım atmamaları için uyarıyor sık sık, BM ise Sırpları.

Bu duruma en kızgın olanlarsa Sırplar. Onlar Kosova’da yaşayanların Arnavutluk ile birlik olmak için arkalarına Batılıları, özellikle de ABD’yi alıp isyan başlattıklarını öne sürüyor. Soğuk Savaş resmi olarak sona ereli çok olsa da Washington’ın Moskova karşıtı siyaseti nedeniyle coğrafyalarının pasta dilimi gibi kesildiğine inanıyor, kaybettikleri toprakların özellikle de Kosova’nın ellerinden kayıp gittiğini düşünmek bile istemiyorlar.

Arnavutlar içinse Sırplarla bir arada yaşamak artık imkansız. Bu kadar kan döküldükten sonra olasılık görmüyorlar. Bir otobüs yolculuğu bile yetiyor Mitrovitza Arnavutlarının süren öfkelerini anlamaya:

“Eniştem Sırplar nedeniyle öldü ama savaş zamanında değil. Mitrovitza ikiye bölündüğünde onun evi Sırp kesiminde kaldı. Teyzem ve eniştem orada yaşamayı istiyordu. Ancak pek çok saldırıya maruz kaldılar. Zaten kalp ve şeker hastasıydı. Çok dayanamadı bu psikolojik baskıya.”

Bir başkası ise gözünü dikiyor ileriye doğru ve Yahudilerin soykırımın ardından dünya tarihine mal olan sözünü söylüyor Sırplarla yaşam için: Bir daha asla!

Uçurum o kadar derin ki Mitrovistza’lılar için Sırp bölgesine gitmek intiharla eş anlamlı:

“Ben Mitrovitza’nın Sırplar tarafından kontrol edilen bölümüne asla geçmedim. Geçmeyeceğim de. Çünkü orada Arnavut olduğumu anlarlarsa beni öldürürler. Bir gün gelecek Sırplar Belgrad’a dönecek. 50 yıl önce oldukları yere.”

Kosovalıların hatta bölge Arnavutlarının gözünde Türkler ise adeta “hami” konumunda. 500 yıl beraber yaşanan topraklarda Türkiye ve Türkler denildiğinde herkesin yüzü gülüyor. Son dönemde Türkiye’deki “Balkan” furyasını severek takip ediyorlar. Yayınlanan her türlü diziyi özellikle de tarihi olanları ve belgeselleri kaçırmıyorlar. Hepsinin dilinde örnek lider ise Erdoğan. Onun Batı’ya olan tavrını ve İslam dünyasına yakın duruşunu kendi başbakanlarına örnek gösteriyorlar. Türkiye’nin ekonomik başarısı, “İslam” yorumu, ülkelerinde açılan Türk okullarının imajı hayranlıklarını artırıyor.

Çoğu için Türkiye, bölgede ABD ve Rusya’nın ardından en büyük güç. Bu nedenle hayalleri hayatlarında bir kez olsun İstanbul’a gelmek. Hatta mümkün olursa iş bulup, buraya yerleşmek. Bu ilgilerini ülkelerinin 5. doğum gününü kutladıkları 17 Şubat günü “Newborn” yani “Yenidoğan” anıtında yer alan Kosova’yı tanıyan ülkeler arasında bulunan Türkiye bayrağına olan yakınlıklarıyla da hissettiriyorlar.

Bu sevgilerinin nedeninin önemli bir nedeni ise Osmanlı döneminde gördükleri tolerans. Şöyle anlatıyor bir Arnavut genci kendi deyimiyle “o güzel günler”i:

“Osmanlı bizi biz olarak kabul etti, kimliğimizi inkar etmedi, hatta yaşamasına yardımcı oldu, Sırplar ise bizi zorla kendi dillerinde eğitime zorladı, varlığımızı inkar etti, yok olmamızı, hepimizin Sırp olmasını istedi.”

İnsan istemeden düşünüyor, eğer tarih farklı gelişseydi, Arnavut toprakları Osmanlı sınırlarında kalmayı sürdürse, Kurtuluş Savaşı sırasında Ankara’nın cephesinde yer alsa, hatta daha da ileri gidip 1923’te aynı cumhuriyet çatısı altında bulunsa Arnavutlar hala böyle hisseder, Türkleri hala aynı görürler miydi?

Kemalist Türkiye’nin “Vatandaş Türkçe konuş” kampanyaları olduğunda, vurmaz mıydı milliyetçilik rüzgarı Arnavut damarını da? Kendi “bürek”lerine “sade börek” dense, Arnavut isimleri yasaklansa, kültürleri asimilasyona uğrasa kabul ederler miydi bu muameleyi? Yoksa bugün PKK ile yaşandığı gibi bir savaş mı başlardı bu kez Balkan dağlarında? Bunu asla bilemeyeceğiz…

Belki Türkiye bir yandan “İyi ki doğdun Kosova” derken bir yandan da ezildiği hatta yok edilmek istendiği için bağımsızlığının sonuna kadar arkasında olduğu bu küçük ülkenin tarihinden ders çıkartır, kendi içinde halklar arasında oluşmaya başlayan uçurumu aşmayı başarır, kim bilir?