Anlaşma, halen muhafazakar bir neoliberal olan Santos ve halen sol bir güç olan FARC açısından ne kadar iyi? Bunu söylemek için çok erken...

Kolombiya’da 1948′den bu yana neredeyse süreklilik arz eden bir iç savaş var. Bu savaş nihayet sona erecek gibi görünüyor. Hem de diğer uzun süreli iç savaşlara benzer bir yoldan sona eriyor. İki taraftaki derin bir yorgunluk hissiyle birlikte değişen jeopolitik bağlam, belirsiz ve eksikli de olsa bir uzlaşma hazırlığına izin veriyor. Bu sona eriş, Kuzey İrlanda ve Güney Afrika’daki benzerleriyle karşılaştırılabilir. Afganistan’da, Suriye’de ya da Mısır’da hâlihazırda olmayan ve uzun süre de olamayacak olan bir sona eriş bu.

Kolombiya’nın iç savaşı, 1948 seçimlerini kazanmasının muhtemel olduğu düşünülen Liberal Parti’nin başkan adayı Jorge Eliecer Gaitán suikastıyla başladı. O zamanların Kolombiya’sı büyük ölçüde tarımsal ve Katolik bir ülkeydi. Kolombiya Liberal Partisi ve Kolombiya Muhafazakâr Partisi olmak üzere iki ana akım siyasi parti mevcuttu. Bu isimler bile klasik bir sol-sağ ayrımını ortaya koyuyordu. İsimler aynı zamanda özgür düşünce ile Katolik güçlerin arasındaki klasik ayrımı yansıtıyordu.

Bunu takip eden on yıl boyunca, her iki partiyle de bağlara sahip kontrgerilla kuvvetleri, özellikle kırsal bölgelerde toprağın denetimi üzerine süregiden bir kavgayla meşgul oldular. Yakalanan askerler, özellikle de Muhafazakâr Parti kuvvetlerince acımasızca infaz edildi. “La Violencia” olarak adlandırılacak bu dönem geride en az 200 bin ölü bıraktı. 1958 yılı itibariyle kazanan öyle ya da böyle muhafazakârlar oldu ve liberallere bir anlaşma dayattılar.

Tesis edilen sükûnet uzun sürmeyecekti. 1964′te Marksist-Leninist bir siyasi hareket, bu ana akım siyasette karşı gerilla mücadelesine başlamak üzere görece küçük olan Kolombiya Komünist Partisi’nden koptu. Kendilerine Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) adını verdiler. 1960′lı yılların başı, Latin Amerika’nın pek çok ülkesinde benzer hareketlerin ortaya çıktı bir dönemdi. FARC, bunların arasından uzun bir süre, hatta bugüne kadar ayakta kalan tek örgüt oldu. Burada önemli olan şey, FARC’ın iç savaşı liberal-muhafazakâr cepheleşmesinden daha temel yarılmalar etrafında şekillenen bir savaşa döndürmesiydi. Aslında FARC’ın ortaya çıkması, Liberalleri gerillalara karşı koymak adına Muhafazakârlarla de facto bir koalisyona sokmuş gibi görünüyordu.

1960′lı yıllarda Birleşik Devletler FARC’ı dünyanın dört bir yanında savaştığı türden bir güç olarak görüyor ve Kolombiya hükümetine hem askeri hem siyasi destekte bulunuyordu. Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle birlikte, Birleşik Devletler dikkatini uyuşturucu ticaretiyle savaş dediği şeye yöneltecekti. Kolombiya burada da bir uyuşturucu, özellikle de kokain üretim ve geçiş noktası olmasıyla kritik hale geldi. 2011′deki 11 Eylül’ün ardından Birleşik Devletler (ve diğer Batılı ülkeler) FARC’ı “terörist” örgüt ilan etti.

Kolombiya’daki savaşı siyasi olarak bitirmeye dönük ciddi bir girişim de oldu. 1984′te Başkan Belisario Betancur, FARC ile örgütün seçimlere Unión Patriótica (Yurtsever Birlik) adıyla girmesine izin veren bir anlaşma imzaladı. Ancak Unión Patriótica’nın etkili liderlerinin büyük kısmı devlet güçlerinin yanı sıra aşırı sağcılar tarafından katledilince, FARC üyeleri de 1986 yılı itibariyle aktif gerillalığa geri döndüler. Anlaşmanın aşırı sağ tarafından böylesine sabote edilmesinin gölgesi, sonraki müzakerelere de düşecekti.

2002-2010 arasında Kolombiya başkanı olan Álvaro Uribe müzakerelere ilişkin her türden fikri reddetti ve FARC’a karşı, FARC liderlerinin saklandığını düşündüğü komşu ülkelerin sınırlarını ihlal etmek de dahil olmak üzere azami askeri müdahaleyi hayata geçirdi. Uribe’nin görev süresi bittiğinde, yerini onun Savunma Bakanı Juan Manuel Santos alacaktı. Santos’un Uribe’nin arkasındaki sabit fikirli güç olduğu düşünüyordu. Oysa Santos’un müzakereye hazır tek kişi olduğu ortaya çıktı.

Santos için farklı olan şey jeopolitik bağlamdı. Birleşik Devletler, kendi jeopolitik gerilemesi nedeniyle önceden gösterdiği askeri ilgiyi gösteremiyordu. Birleşik Devletler’in Latin Amerika’daki tereddütsüz en iyi dostlarından biri olan Santos, Latin Amerika’da sol ve merkez-sol güçlerin yükselişinin olduğunun ziyadesiyle farkındaydı. Birleşik Devletler’le olan ekonomik bağları korumakla çokça ilgilendi ve özerk Güney Amerika ve Latin Amerika yapılarına karşı değil, onların içinde faaliyet göstermenin, ona, kendisi için en önemli mesele olan alan açmaya en uygun tavır olacağını düşünüyor gibi göründü. Komşu Venezüella’nın ve hatta Küba’nın arabulucu olma tekliflerini kabul eder hale geldi. Müzakereler daha iyi bir yol gibi görünüyordu.

Bu sırada FARC ise sadece kendi gücünün azalmasından değil, büsbütün yorgun düşmesinden muzdaripti ve birdenbire bir kez daha müzakerelere olur verdi. Mevzubahis müzakereler belirli bir zamandan bu yana Havana’da sürüyordu. Nihayet 6 Kasım’da Başkan Santos televizyonda hükümet ile FARC’ın müzakere ajandasındaki ikinci nokta üzerine uzlaşmaya vardıklarını açıkladı. Toprak reformu üzerine olan ilk nokta, Mayıs ayı sonlarında çözülmüştü.

İkinci ve kritik nokta ise silahsızlanma ve seçimlere katılımdı. Santos, bu ikinci nokta üzerinde “esaslı bir anlaşmaya” varıldığını açıkladı. Kolombiya’nın şu anda yarım yüzyıllık bir savaşa daha ihtiyacı olmadığını vurguladı. FARC temsilcisi de aynı fikirdeydi. Şimdi masada uyuşturucu trafiği üzerine olan üçüncü nokta var ve kimsenin bunun da çözüleceğine ilişkin bir kuşkusu yokmuş gibi görünüyor.

Anlaşmaya muhalefet ise hâlihazırda eski başkan Uribe tarafından yüksek sesle dile getiriliyor. Ancak kamuoyu artık onun tarafında değil. Ne de halen çok iyi dost olarak gördüğü Başkan Santos’un altındaki zemini kaydırmak istemeyen Birleşik Devletler’den anlaşmaya dönük herhangi bir karşı çıkış gelecek gibi görünüyor. Ülkenin içinden ya da uluslararası alandan Sol’dan anlaşmayı sabote edecek herhangi bir tepki beklemek de nafile.

Peki bu anlaşma, halen muhafazakar bir neoliberal olan Santos ve halen sol bir güç olan FARC açısından ne kadar iyi? Bunu söylemek için çok erken. Ancak anlaşmanın sürmesi büyük bir olasılık gibi görünüyor. İç savaş, T. S. Eliot’un meşhur sözü misali “hayal kırıklığıyla” sona eriyor. Yine de 65 yıllık iç savaş yeterince tüketici. İnsan bugün Kolombiya’da genç insanların ne kadarının Jorge Eliecer Gaitán ismini hatırladığını merak ediyor.

[Binghamton.edu adresindeki İngilizce orijinalinden Sendika.Org tarafından çevrilmiştir]