Lübnan’ın Arapça yayımlanan günlük gazetesi El Nahar’ın köşe yazarı Jihad El Zein, yurtdışında Lübnan’la ilgili konularda en çok referans verilen kişilerin başında geliyor.

ALEXANDRA DE CRAMER Beyrut

Lübnan’da Şii örgüt Hizbullah’ın 11 bakanını hükümetten çekmesinin ardından başlayan krizde arabuluculuğa soyunan Suudi Arabistan, Türkiye ve Katar tek tek geri çekildi. Hizbullah’a yakın isimler bu süreçte, iki ülkenin sunduğu tasarının kabul görmediğini söylemişti. Ülkede 2005 yılında suikasta kurban giden Başbakan Refik Hariri’nin ölümüyle ilgili soruşturmanın sonuçları önümüzdeki günlerde açıklandığında Hizbullah’ın suçlu gösterilmesi halinde ülkede Şiiler ve Sünniler arasında çatışma çıkmasından korkuluyor. Ülkede çeşitli gruplar da panik havasını arttırmak için çaba sarf ediyor. Hizbullah “savaşa hazırlanın” diyen  broşürler dağıtıyor. Sokaklarda asker sayısı koalisyon dağıldığından beri arttı. Gelişmeleri Lübnan’ın en etkili gazetelerinden El Nahar’ın ünlü yorumcusu Jihad El Zein ile konuştuk.

- Türkiye ’nin Lübnan’daki rolünü nasıl tanımlarsınız?
Kanımca Türkiye’nin bu bölgede iki rolü var. Birincisi arabulucu olmak, ikincisi ise bölgede büyüyen ve söz hakkı geçen bir ülke olmak. Ama bence Türkiye bu rolleri birbirine karıştıyor.

-  “Karıştırıyor” derken ne kastediyorsunuz?
Türkiye’nin Lübnan üzerinde direkt bir gücü ya da söz geçirme gücü yok. Lübnan’ın iç politikasında söz hakkı değil. Lübnan’da sözü geçen dört güç var. Bunlar İran, Suudi Arabistan, Suriye ve Amerika Birleşik Devletleri’dir. Buradaki oyuncular bunlardır. Lübnan’da Türkiye arabulucu olarak önemlidir ve görevini iyi yerine getirmektedir. Ayrıca bu bahsettiğim dört oyuncu ile iyi ilişkileri olması önemini arttırmaktadır. Ama bu sorunu çözmesi için Türkiye’ye dönülmesi bana garip geliyor. Türkiye’nin Suriye’ye üstündeki etkisi ve Suriye’nin Lübnan’da sözü geçmesi, Türkiye’nin dolaylı yoldan bir güce sahip olduğunu göstermektedir. Lübnan konusunda, Ahmet Davutoğlu rolleri karıştırıp, Türkiye’nin arabuluculuğunu sanki söz hakkına sahipmiş gibi yansıtıyor.

-  Hariri Mahkemesi’nin arttırdığı gerilim bağlamında Lübnan’ın iç politikasını nasıl yorumlarsınız?
Gerilim tabii ki de arttı bunda hiç şüphe olmasın. Biz uluslararasi bir krizin bölgede yarattığı gerilimin kalbindeyiz. Yerel bir krizin kalbinde değiliz. Her ne kadar Lübnan’ın iç politikası fonksiyonlarını yerine getiremese de, mahkemeden dolayı yaşananlar bunun bir göstergesi değildir.

-  Lübnan ABD için neden önemli?
Yaşanan krizi, İran’ın bölgedeki rolünden dolayı ABD ile arasındaki gerilim olarak tanımlayabiliriz. Lübnan ABD için bundan dolayı önemlidir. Çünkü İran’ı geriye ittikleri nokta Lübnan’dır. İran’da Lübnan üzerinden Amerika’ya baskı uygulamaktadırlar.  İsrail’in 2006 yılında Lübnan’ı vurmasının nedeni de İran’ı ülke üzerindeki gücünden men etmek istemesiydi. 2007 ve 2008 yıllarında İran, Beyrut sokaklarında bu şekilde Amerika’ya ve Suudi Arabistan’a baskı yaptı. Şimdi de ABD, Lübnan’ı kullanarak İran’a politik arenada baskı uygulamaya çalışıyor.

-  Hariri Mahkemesi’nin Amerika için önemi açar mısınız?
ABD, Hariri Mahkemesi’nin oluşmasını ve Hariri’nin öldürülmesinin araştırılmasında ısrar edici bir rol üstlendi. Şimdi de İran’ı köşeye sıkıştırmaya çalışıyorlar. Lübnan, Ortadoğu’da uluslararası bir krizin orta noktası. İstanbul’da düzenlenen İran toplantısından bir mucize çıkarsa Lübnan için de mucize olur. Yoksa her şey daha da kötüye gidebilir.

(Milliyet)