Suriye'de muhalif güçler içinde radikal İslamcıların ılımlı grupları bertaraf etmeye çalıştıkları, bazı Körfez ülkelerinin de bunları desteklediği bildiriliyor.

Suriye’nin birçok yöresinde radikal İslamcı gruplar dinî olmayan ya da ılımlı asi güçleri bertaraf etmiş durumdalar. Güvenlik politikaları alanında çalışmalar yapan Amerikan Jane's yayınevinin son araştırmasına göre yaklaşık 100 bin Suriyeli asinin neredeyse yarısını İslamcılar oluşturuyor. Aralarından yaklaşık on bini ise Suriye dışında da savaşmaya hazır cihatçılar.

İngiliz Royal United Services Institut (RUSI) adlı düşünce kuruluşundan Michael Stephens ise, Suriye’deki asi grupların sayısal gücüne ilişkin tahminlerde dikkatli olunması gerektiğini belirtiyor: “Benim tahminlerime göre Suriye’de yaklaşık 60 bin kadar İslamcı savaşçı var. Bunların ise sadece iki bin ilâ üç bin kadarı endişelenmemizi gerektiren, gerçekten aşırı eğilimliler. Kanımca bunun üzerindeki tüm sayılar abartılıdır."

Cihatçılar, Suriye’deki muhalifler arasında en radikal grup olarak kabul ediliyor. Zira diğer pekçok İslamcı gruptan farklı olarak bu grubun hedefi sadece Esad rejimini devirmek değil, Suriye’yi Ortadoğu’da oluşturulacak sınırlar ötesi bir din devletinin parçası haline getirmek. Michael Stephens, bu hedefe ulaşmak üzere başka Arap ülkelerinden, Avrupa’dan ve Asya’dan çok sayıda gönüllünün cihatçıların saflarına katıldığını söylüyor:

“Birkaç yüz kadar gönüllünün Kuzey Avrupa’dan geldiğini biliyoruz. Almanya'nın kuzeyinde, Hamburg’da, Danimarka’da, İsveç’te ve Hollanda’daki hücrelerden bu gruplarda savaşmak üzere eleman gönderildiğine dair işaretler var. Bunlar Türkiye’nin güneyinde, Gaziantep civarında toplanıyor, sonra da genelde Halep ya da İdlib'e gidiyor.”

'GRUPLARIN MALİ KAYNAĞI GENELDE AYNI'

Suriye’deki cihatçı örgütler arasında en çok tanınanı Nusra Cephesi. Bu örgütün El Kaide ile sıkı bağları olduğuna inanılıyor. Carnegie Vakfı’nın Ortadoğu bürosu yöneticisi Paul Salem, farklı cihatçı grupların genelde aynı kaynaktan finanse edildiklerini belirtiyor ve zengin Arap Körfez ülkelerine işaret ediyor. Buna rağmen bu grupların kendi iç yapılanmaları olduğunu belirten Salem, bunların ortak noktalarının şimdiye kadarki lâik devletler yerine din devletleri oluşturmak olduğunu vurguluyor. Bölgesel milis komutanlarının şeriat kurallarını uygulamaya başladıklarını, yargıç rolüne soyunduklarını, kadınların yoğun bir baskı altında bulunduğunu anlatan Paul Salem sözlerine şöyle devam ediyor:

“Bu şüphesiz, kentlerdeki ya da diğer bölgelerdeki Müslümanların alışık olduğu ya da kabul edeceği bir İslam türü değil. Bu, şeriatı uygulamaya çalışan çok radikal bir İslam anlayışı ve daha çok Vahabî bir görüş. Şiddete son derece açık, kadınlara baskı uygulayan, erkek egemen, Müslüman olmayanlara şiddet uygulayan, otoriter iktidar yapısını milislerin başında kendini emir ilan eden komutan aracılığıyla kabul ettirmeye çalışan bir yapı. Bu kişi emirler veriyor, kararlar alıyor ve dehşet verici bir biçimde insanların ellerini ya da başlarını kesmek suretiyle şeriat kanunlarını uygulamaya koyuyor.”

'BATININ TAVRI DEĞİŞEBİLİR'

Uzmanlar, Suriye’de muhalefet saflarındaki güçler dengesinin değişmesiyle Batının da tavrının değişebileceğine dikkat çekiyor. Ortadoğu uzmanı Paul Salem, cihatçıların gittikçe güçlenerek, Batılı ülkeleri de tehdit eder hale gelmeleri durumunda, ABD'nin bu gruplara karşı askerî operasyon düzenlemesinin gündeme gelebileceğini söylüyor:

“ABD’nin Irak ve Suriyeli muhalif güçlerle birlikte cihatçılara karşı bir strateji geliştirmesinin mümkün olduğunu düşünüyorum. Şu anda insansız savaş uçaklarının Irak topraklarına konuşlandırılması ve böylece Irak’ın El Kaide ile mücadelesine destek verilmesi yönünde Irak hükümeti ile görüşmeler sürdürülüyor. ABD'nin El Kaide ile Nusra'nın faal olduğu bölgelerde de aynı şeyi yapmak için bölgesel güçler ve Suriye muhalefeti ile de görüşmeler yürütebileceğini düşünüyorum. Ama böyle bir girişim henüz gündemde değil.” (DW Türkçe)