MURAT KUSEYRİ - STOCKHOLM / ANF

Geçtiğimiz yılın 23 Kasım günü Suriye’de muhalifler tarafından kaçırılan ve bundan bir kaç gün önce serbest bırakılan İsveçli gazeteciler Magnus Falkehed ve Niklas Hammarström, insanlık dışı muamelelere tabi tutulduklarını, işkence gördüklerini ve neredeyse her gün infaz edilmekle tehdit edildiklerini söyledi.

‘Aftonbladet’ Gazetesi ve ‘İsveç Radyosu’na açıklamalar yapan Niklas Hammarström, sürekli olarak yerlerinin değiştirildiğini, her zaman zifiri karanlıkta bodrum katlarında tutulduklarını, kendilerine çok az yiyecek verildiğini ve günde sadece bir kez tuvalete gidilmelerine izin verildiğini söylüyor.

Yakalandıktan birkaç gün sonra kaçma girişiminde bulundukları için muhaliflerin ateş ederek kendisini bacağından yaraladıktan sonra silah kabzaları ve demir çubuklarla dövüldüklerini anlatan Hammarström, “İnanılmaz bir şansım vardı. Kan kaybından ölmedim” diyor.

“KAFAMIZA SİLAH DAYAYIP ATEŞ EDECEKLERİNİ SÖYLEDİLER”

Suriye devletine karşı savaşan bir grup tarafından kaçırıldıklarını ancak hangi grup olduğunu kesin olarak bilmediklerini belirten Hammarström, sık sık sahte infaza maruz kaldıklarını söyledikten sonra yaşadıklarını şu cümlelerle dile getiriyor: “Kafamıza silah veya kalaşnikof dayayıp ateş edeceklerini söylediler. Gözlerimiz bağlı veya açık olarak infaz edileceğimiz sık sık söylendi. Bazen de bizi serbest bırakacaklarını söylediler. Birbirimize destek olduk. Aynı odada ve yerdeki yatakta birlikte yattık. Çok soğuktu. Isınmak için birbirimize sarılıyorduk. Çok üzgün olduğum ve ağladığım zaman Magnus beni teselli ediyordu. Bazen de ben onu. Hep olumlu düşünmeye çalıştık.”

Magnus Falkehed, muhaliflerin ellerinde bulundukları 40 gün içinde yedi-sekiz kez yerlerinin değiştirildiğini, günde birkaç patatesle karınlarını doyurmaya çalıştıklarını ve banyo yapmalarına izin verilmediğini söylüyor.

Her iki gazetecinin de Suriye’ye gitmeden önce savaş muhabirliği için verilen bir kursa katıldıkları ve orada tanışarak Suriye’deki gitmeye karar verdikleri ve bu nedenle de karşılaşacakları güçlüklerin bilincinde oldukları belirtiliyor.

Gazetecilerin neden serbest bırakıldıkları ve karşılığında çetelere ne verildiği açıklanmamakla birlikte her iki gazetecinin de fidye ödenmesinden sonra serbest bırakıldıkları yorumları yapılıyor. İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt, iki gazetecinin serbest bırakılması için yaptıkları girişimlerden dolayı değişik kurumlara teşekkür ettiğini söylemekle yetinirken, polis yetkilileri de konu hakkında açıklama yapmaktan kaçınıyor.

BİR REHİNE 250 BİN DOLAR

Gazetecilere güvenlik kursları düzenleyen ‘Objective Travel Safety’ adlı şirketin Şefi Charlie McGraw, iki İsveçli gazetecinin serbest bırakılmaları için fidye ödenip ödenmediğini bilmediğini ancak serbest bırakılanların genellikle para karşılığı bırakıldığını ve bu miktarın 250 bin dolar civarında olduğunu söylüyor.

Kaçırılan insanların serbest bırakılmalarının bazen çok uzun zaman alabileceğini söyleyen McGrav, çetelerin zamanı bir araç olarak kullandıklarına, kaçırdıkları insanları tutukları süre uzadıkça daha fazla para talep ettiklerine dikkat çekiyor.

GAZETECİLER MEŞRU HEDEF HALİNE GELDİ

Sınır Tanımayan Gazeteciler’ İsveç Seksiyonu Başkanı Jonathan Lundqvist, Suriye’de muhalifler arasındaki çatışmaların başlamasından sonra gazetecilerinin çalışma koşullarının daha da kötüleştiğini belirterek “Neredeyse her gerilla grubunun bir basın sözcüsü var. Bu kendilerini tanıtmak için medyanın önemini anladıklarını gösteriyor. Karşıt grupların aynı şeyi yapmasını engellemeye çalışıyorlar. İşte bu iğrenç bir şeye, savaşta gazetecilerin meşru hedefler haline getirilmesine neden oluyor” şeklinde konuşuyor.

Batılı gazetecilerin Suriye’yi terk ettiklerini, bunun sadece yerel gazeteciler ve aktivistlerden gelen bilgilerin kullanılması gibi bir etik soruna yol açtığına dikkat çekerek “Eğer Youtube’daki bir filmi örnek alır ve onu papağan gibi tekrarlarsak, bu medya kanallarını propaganda kanallarına dönüştürme riskini beraberinde getirir” diyor.

MEDYA SAHİPLERİ SORUMLULUKTAN KAÇIYOR

Lundqvist, büyük medya kuruluşlarının yaklaşımlarına da tepkili. Medya kuruluşlarının çalıştırdıkları gazetecilere “Biz seni yolluyoruz. Sözleşme imzalayalım. Eğer bir şey olursa seni para ödeyerek kurtaracağız” deme yerine gazetecilere “Öyle mi? Suriye’ye mi gideceksin? Ne heyecanlı! Geri döndüğünde bizi ara” dediklerini ve sorumluluk üstlenmekten kaçındıklarını, serbest gazetecileri tehlikelerle karşı karşıya bıraktıklarını söylüyor.