Serdar Eroğlu -ANF

Guatemala’da CIA destekli darbe yapan 85 yaşındaki cunta lideri José Efrain Rios Montt soykırım ve insanlığa karşı suç işlemekten adaletin önünde.

200 bin kişinin öldüğü, 50 bin kişinin kaybettirildiği katliam politikasını “silah yada fasulye” olarak isimlendiren Montt için 30 yıl hapis cezası isteniyor.

Dünyanın en kanlı iç savaşlarından birinin yaşadığı Guatemala’da 1960-1996 arasında tam 200 bin kişi öldü. Çoğu Maya yerlisi 1.5 milyon kişi evlerinden zorla çıkartılarak göçe zorlandı. 36 yıllık iç savaşın en kanlı olayları ise 1982 yılında CIA destekli darbe ile iktidara gelen cunta lideri Montt döneminde yaşandı.

50 BİN MAYA KAYBETTİRİLDİ

Cumhurbaşkanı olunca anayasayı askıya alan ve parlamentoları kapatan Montt, kurduğu gizli mahkemelerle gerilla hareketlerini bastırmak ve muhaliflerini temizlemek için ülke çapında bir kampanya başlattı.

1991-96 yılları arasında Orta Amerika’nın en uzun süren iç savaşına sahne olan ülke tam 200 bin insanını kaybetti. Ordunun nereye gömdüğünü bile kaydetmediği çoğu Maya Kızılderilisi olmak üzere 50 bine yakın kayıp var.

Guatemala’nın nüfusunun yüzde 45’ini İspanyolca konuşan asimle olmuş yerliler ve ülkeye sonradan gelen İspanyol ve Meksikalı gruplar oluşturuyor. Nüfusun çoğunluğu yani yüzde 55’ini Guatemala yerlileri oluştururken, yüzde ikisi ise beyazlar ve diğer göçmenler.

1960’TA GERİLLA SAVAŞI

1961 yılında ülkedeki yerli grupların geniş desteğine sahip olan solcu gerillalar, ülkedeki İspanyol sömürge sisteminden kalan ve bu kültürün egemenliğini savunan Guatemala hükümetine karşı silahlı direniş başlattı. Ordunun yanısıra hükümetin desteği ile oluşturulan sağcı gruplar bu tarihten itibaren yerlilere karşı katliamlara girişmeye başladı.

1978 yılında Guatemala Devlet Başkanı olan Romeo Lucas Garcia, ülkede yerlilere karşı “soykırım” olarak da nitelendirilen büyük bir kıyıma girişti. Bu süreç içerisinde aralarında 76 muhalif liderin bulunduğu 5 bin kişi Guatemala ordusu ve desteklediği gruplar tarafından öldürüldü. (Garcia, Türkiye’de cebinde KCK listeleri ile dolaşan siyasetçileri hatırlatıyor) Katliamların en büyüğü ise 29 Mayıs 1978 tarihinde Panzos yerli köyünde gerçekleşti.

ELÇİLİK BASKINI

1980lere gelindiğinde Guatemala’da yerliler ve devrimcilerin mücadelesi önemli bir aşama kaydetmişti. Kırsal bölgelerde gerillaların hakimiyetleri güçlenmiş ve bununla beraber şehirlerde de devrimci fikirler yayılmaya ve devrimci örgütler de etkinliklerini arttırmaya başlamıştı.

O dönemde hiç şüphesiz ki Guatemala’nın yakın tarihine en büyük damgayı vuran olay 1980 yılındaki İspanyol Büyükelçiliği baskınıdır. 31 Ocak 1980 günü sabahı, kendi topraklarında gerçekleştirilen katliamları protesto eden bir grup Maya lideri İspanyol Büyükelçiliğine girdi. Ellerinde hiçbir silah bulunmayan eylemciler, işgali başlattı ve Büyükelçiyle görüşme talebini iletti. Büyükelçi Maximo Cajal’la görüşen Mayalar, eylemlerinin barışçıl amaçlar taşıdığını ve Guatemala’nın katliamlarına dikkat çekmek istediklerini duyurdu.

Ancak Guatemala ordusu baskına karşı bir operasyon düzenledi ve çıkan yangında 37 kişi öldü. Baskından sadece Büyükelçi Cajal ve Maya eylemcilerinden Yuga Xona kurtuldu. Xona, yaralı olarak kaldırıldığı hastaneden üç gün sonra kaçırılacaktı. Xona’nın akıbeti halen bilinmiyor.

13 Mart 1982 günü Guatemala ordusu Rio Negro köyünde 70 kadın ve 107 çocuğu öldürdü. Bu katliam 1980-83 yılları arasında Rio Negro ve çevresinde gerçekleştirilen ve 5 bin Maya’nın öldürüldüğü katliamların bir parçasıydı.

Rio Negro ve çevresindeki Mayalar, Guatemala’daki askeri yönetimin baraj projesine karşı çıkmış ve Dünya Bankasının da desteklediği proje için topraklarını terk etmeyi reddetmişti.

‘BİZİMLEYSENİZ SİZİ BESLERİZ, DEĞİLSENİZ SİZİ ÖLDÜRÜRÜZ’

Guatemala’da iç savaşın iki yoğunlaşma dönemi bulunuyor. İlk dönem 1954 darbesinden 1970’lere kadar uzanıyor. İkinci dönem ise 1980-90 yılları arası. Bu tarihler arasında ABD’nin desteklediği ordu güçleri sivil güçlere karşı büyük katliamlara girişti.

1982’de düzenlediği bir darbeyle başa geçen diktatör Ríos Montt, ülkenin iç savaş tarihinin en kanlı dönemine imza attı. 18 Temmuz 1982 tarihinde New York Times muhabiri, Montt’un yerlilere yönelik yaptığı konuşmadaki sözlerini şöyle aktarıyordu: “Eğer bizimleyseniz sizi besleriz; eğer değilseniz sizi öldürürüz”. Montt yürüttüğü politikasını “silah veya fasulye” olarak isimlendiriyordu.

Hükümet 1982 yılından itibaren Kürdistan’daki köy koruculuğuna benzer bir sistem getirerek onbinlerce kişiyi Mayalara karşı silahlandırdı. Ülkenin kuzeybatısındaki yoğunlaşan silahlandırma kampanyasında, silah kabul etmeyen yerliler katliamlardan geçirildi. Onbinlerce yerlinin bu dönemde ordu güçlerinin katliamlarına kurban gittiği tahmin ediliyor.

Bu süreçte URNG’nin direniş gücü de önemli oranda kırılmıştı. 1 milyondan fazla yerleri zorla göç ettirilmiş ve onbinlercesi de öldürülmüştü.

AMERİKA’NIN KATLİAMI

Guatemala, özellikle 1980 yılındaki İspanyol Büyükelçiliği işgal eyleminden sonra ciddi bir uluslararası prestij kaybına uğramıştı. ABD yönetimi de gün geçtikçe Guatemala yönetimine verdiği desteği azaltmaya başladı. Ancak bu ABD yönetiminin Guatemala iç savaşındaki sorumluluklarını örtmeye yetmeyecekti. Tarihi Gerçekler Komisyonu, Zacapa ve Izabal bölgelerinde sivil halktan 10.000 kişiyi öldüren "ölüm timi" Mano Blanca'nın katliamlarına, Amerikan Ordusu'nun özel komando grubu "Yeşil Berelilerin" bizzat katıldığı resmen ispat edecekti.

90’LARDA YENİ SÜREÇ

1991’e kadar süren silahlı mücadele uluslararası baskılar ve Guatemala’da sivil idarenin bu bağlamda güçlenmesi ile durdu ve sorunun çözümü için siyasi çabalar gelişmeye başladı. 1991 yılının 26 Nisan’ında Guatemala hükümeti sorunların barışçıl yollardan çözümünün aranmasına yönelik bir kararı kabul etti ve barış süreci böylelikle başladı. 17 Haziran 1994 tarihinde ise barış sürecinin en önemli adımı atıldı. Bu tarihte Silahlı Çatışma Nedeniyle Köklerinden Koparılan Toplulukların Yeniden Kazanılması Mutabakatı ile Guatemala hükümeti, tüm gerilla direniş gruplarına mensup kişileri “normal bir Guatemala vatandaşının sahip olduğu tüm haklara sahip” kişiler olarak nitelendirdi.

Hükümet ayrıca çatışma nedeniyle mülteci konumuna düşen herkesin ülkeye dönebileceğini belirterek, bunun için de gereken tüm sosyal ve ekonomik şartları yerine getirme konusunda kendini yükümlü kıldı. Aynı yıl içinde savaş sırasında yaşanan insan hakları ihlalleri konusunda bir komisyon kurularak geniş çaplı bir soruşturma başlatıldı.

Guatemala hükümeti 31 Mart 1995 tarihinde ise Yerli Halkların Kimlik ve Hakları Mutabakatı ile Guatemala ulusunu “çok etnisiteli, çok kültürlü ve çok dilli” olarak tanımlayarak Maya, Xinca ve Harifuna halklarını ulusun bir parçası olarak kabul etti. Hükümet bu mutabakat ile her türlü ayrımcılığı engelleme, yerlilerin yasal haklarının sağlanması için gerekli düzenlemeleri gerçekleştirme konusunda açık garanti verdi. Çatışma sürecini geride bırakan hükümet, 1996 yılında da eğitim ve sağlık harcamalarına ayrılan bütçeyi yüzde 50 oranında arttırdı ve bu bütçe çoğunlukla yerli halkların yaşadığı bölgelerin geliştirilmesi için kullanıldı.

Tarihinde birçok defa askeri darbeye sahne olmuş ve askerin siyaset üzerinde ciddi bir etkisinin bulunduğu ülkede 19 Eylül 1996’da ise Sivil Otoritenin Güçlendirilmesi ve Demokratik Toplumda Ordunun Rolünün Tanımlanması Mutabakatı ile de ordu sivil demokratik sistem içinde olması gereken yere oturtuldu ve siyasetten tamamen dışlandı.

96’DA ATEŞKES İMZALANDI

Bütün yapılanmanın tamamlanmasının ardından 3 Aralık 1996’da gerillalar ile hükümet arasında kesin ateşkes anlaşması imzalandı. Böylelikle Guatemala çoğulcu, demokratik ve çok kültürlü bir ülke olarak “medeni ülkeler” arasındaki yerini aldı.

28 YIL BOYUNCA HESAP VERMEKTEN KAÇINDI

1999 yılında BM bünyesinde kurulan Hakikat Komisyonu, cunta liderinin karıştığı katliamların hepsini ortaya çıkardı. Ancak Montt, kongre üyesi olduğu için dokunulmazlık zırhına bürünerek 28 yıl boyunca hesap vermekten kaçtı. Ta ki 14 Ocak 2012’de görev süresi dolana kadar. Kongre üyeliğinin sona ermesiyle birlikte dokunulmazlığı düşen 85 yaşındaki cunta lideri, dün ilk kez hesap verdi. Orgeneral Montt, soykırım ve insanlığa karşı suç işlemediği gerekçesiyle mahkemeye çıkartıldı. Katliam emrini verdiği suçlamalarını reddeden Montt, ön duruşmada soruları yanıtlamadı. Yargıç, Montt’un ev hapsinde tutulmasına karar verdi.

GUATEMALA İLE İLGİLİ NOTLAR

1960 ila 1996 yılları arasında süren iç savaşta toplam 200.000 insan yaşamını yitirdi.

Ülkedeki insan hakları ihlalleri ile ilgili 36 yıl içinde 42.000 vaka yaşandı.

Bunlardan 29.000 insanın faili meçhul cinayetlerine kurban gittiği tespit edildi.

46.000 sivil insan kontrgerilla tarafından kaçırıldı.

Yine 1976'daki askeri darbeyle iş başına gelen yönetiminin 7 yıllık kayıp bilançosunun yüzde 40'ı kadındı, onların da yüzde onu bebek bekliyordu.

Ülkede yaşanan suç, baskı, vahşet ve terörün yüzde 93'ünün ordu güçleri ile kontrgerilla tarafından uygulandığı tespit edildi.

Guatemala'daki savaş yönetimi ABD tarafından, gerilla güçleri ise Küba'dan desteklendi.

Onbinlerce insan iç savaştan dolayı sürgüne kaçmak zorunda kaldı.

300.000 çoçuk öksüz kalarak ülkenin değişik bölgelerindeki yurtlara yerleştirildi.

KÜRDİSTAN VE GUATEMALA BENZERLİKLER, AYRILIKLAR

* Her iki ülkede de direniş hareketleri cunta dönemlerinde silahlı mücadeleye başladı.

* Türkiye’dekinin aksine Guatemala’da kamuoyu çözüm yönünde adım atıldığında savaş yanlılarına karşı kapsamlı tutum aldı.

* Silahlı mücadele hareketleri yerli halkların haklarını savunma adına yola çıktı

* Guatemala’nın üzerinde sorunun çözümü için yoğun bir uluslararası baskı vardı.

* Her iki ülkede de azınlık halkların yaşadığı bölgeler insansızlaştırıldı

* Türkiye’de Kürtler sistemli asimilasyona tabii tutulurken, Guatemala’da Mayalara karşı kültürel bir soykırım sözkonusu olmadı

* Guatemala ve Türkiye de siyasal yaşamda yerli halklara temsil hakkı tanımadı. Mücadeleleri inkar ve imha temel politikaydı

* Mayalar uluslararası alanda özellikle çözüm sürecinde büyük destek gördü. Kürtlere hiçbir dönemde böylesi bir destek sunulmadı

* Her iki ülkede de silahlı mücadeleye karşı koruculaştırma geliştirildi.