Türkiye’nin Rojava ve Şengal’deki YPG hedeflerine düzenlediği saldırı tartışma yaratmaya devam ederken, IŞİD’e karşı ABD’den destek alan ve YPG’nin ağırlığını oluşturduğu Suriye Demokratik Konseyi Eş Başkanı İlham Ahmed Amerikan kamuoyuna hitaben bir makale kaleme aldı.  Washington Post’ta yayımlanan ‘Biz Amerika’nın Suriye’deki en iyi dostuyuz. Türkiye bizi buna rağmen bombaladı’ başlıklı makalede, Ahmed PKK’yle YPG’nin aynı şey olmadığını belirtti. 

‘ERDOĞAN TARİHİN YANLIŞ TARAFINDA DURUYOR’

Türkiye’nin ABD’yi bir tercihe zorladığını savunan SDG komutanı, şu yorumu yaptı: “Açık olmak gerekirse, Türkiye’yle ihtilafı tırmandırmak istemiyoruz. Evet, kendi totaliter devletini kurmak isterken terörizme göz yuman Erdoğan’ın tarihin yanlış tarafında durduğuna inanıyoruz. O saldırganlığını dışa vururken, biz iyimserlik ve ilerleme ruhuyla içeriye, daha iyi bir Suriye’ye bakıyoruz. Biz, ABD’nin bizimle Türkiye arasında bir tercih yapması gerektiğine inanmıyoruz. Fakat her geçen gün, ABD’nin bu ihtilaftaki gerçek müttefikinin kim olduğu daha açık hale geliyor.”

‘OĞULLARI IŞİD’LE SAVAŞAN ANNELER SORDU…’

Gazete Duvar'da yer alan habere göre makalenin bir bölümü şöyle: 

“Türkiye salı günü Kürt savaşçıların kuzey Suriye’deki karargâhını bombalayarak 20 askerimizi öldürdü. Saldırıdan hemen sonra, Halk Savunma Birlikleri (YPG) adıyla bilinen güçlerimizin liderleri, olay yerinde inceleme yapmak için Rakka yakınlarındaki operasyon merkezinden, yani IŞİD’i Suriye’deki kalesinden temizlemek için Amerikan ordusuyla birlikte çalıştıkları yerden geldi. YPG liderlerine eşlik eden Amerikalı albay ve diğer subaylar, aralarında IŞİD’le savaşırken hayatını kaybeden askerlerin annelerinin de bulunduğu on binlerce kişi tarafından karşılandı. Onlar Amerikalılara basit bir soru sordu: “Nasıl oluyor da bizim askerlerimiz sizinle beraber IŞİD’e karşı savaşırken, sizin müttefikiniz Türkiye burada bize saldırabiliyor?”

‘TÜRKİYE SAHADA CİHATÇILARI DESTEKLİYOR’

Bu, Türkiye’nin bize ilk saldırısı değil. Türk uçakları ve topçuları kuzey Suriye’yi bir yıldan uzun süredir bombalıyor ve Türk güçleri geçen yıl bu ülkeyi istila etti. Her iki vakada da Türkiye sahte bahanelerle hareket etti. Suriye’yi terörle savaşmak için istila ettiklerini söylüyorlar fakat sahada destekledikleri gruplar (Ahrar ül Şam ve Nureddin el Zinki) ABD’nin 11 Eylül saldırılarından bu yana savaştığı cihatçı ideolojiyi paylaşıyor.

Türkler karargâhımızı, bölgemizin Türkiye’ye saldırılar düzenlenmek için kullanıldığı iddiası nedeniyle bombaladıklarını söylüyor fakat bu suçlamalar temelsiz. Mümkün olduğunca açık konuşayım: Kuzey Suriye’yi hiçbir zaman Türkiye’ye karşı herhangi bir saldırı düzenlenmek için kullanmadık. Eğer Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bunu söylediğimizde bize güvenmiyorsa sorun yok. Fakat niçin ona aynı teminatı veren bölgemizdeki Amerikan askerlerine güvenemiyor?

‘ERDOĞAN HER ŞEYİ BİLİYOR’

Erdoğan bu yasadışı saldırıları aynı temelsiz iddiayla meşrulaştırıyor: YPG’nin şu an Türkiye içinde hükümetle savaşan PKK ile aynı şey olduğunu söylüyor. Bu iddia, bizim PKK ile aynı kurucuyu ve birçok entelektüel değeri paylaşıyor olduğumuz gerçeğine dayanıyor – fakat aynısı, Türkiye parlamentosunda 58 üyesi bulunan, yasal bir siyasi parti olan HDP için de aynı derecede doğru. Onlar ne kadar PKK değilse, biz de o kadar değiliz ve bizi PKK ile eş tutmak yönündeki her girişim samimiyetsizdir.

Erdoğan bunu biliyor. Bizim siyasi ve askeri liderliğimizin PKK’ninkinden tamamen ayrı olduğunu biliyor. YPG’yi PKK’yle birleştirme yönündeki her tür girişimin, bizim temel değerimize, yani iktidarın merkezi olmamasına [ademi merkeziyetçiliğe] aykırı olduğunu biliyor. Kuzey Suriye’yi Türkiye’ye saldırı düzenlemek için kullanmadığımızı biliyor. Bunların hepsini biliyor. Sadece umursamıyor.

‘ROJAVA, TÜRKİYE’DEN DAHA DEMOKRATİK’

Erdoğan ABD’yi, bizimle Türkiye arasında bir tercih yapmaya zorluyor. Biz, böyle bir tercihin gerekli olmadığını düşünüyoruz fakat yine, bunun ne manaya geldiğini değerlendirmeye değer. Biz, Demokratik Suriye Konseyi, Kuzey Suriye Federasyonu’nu yöneten ilerici ve demokratik partilerin bir ittifakıyız. Her taraftan kuşatma altında olmamıza rağmen (IŞİD, Esad rejimi ve Erdoğan’ın Türkiye’si), bölgemiz ülkenin diğer her yerinden daha istikrarlı. Öyle ki, 3 milyonluk nüfusumuzun üzerine, Suriye çapından 500 bin sığınmacıyı (Hristiyanlar, Sünniler, Şiiler, Ermeniler ve Ezidiler) kabul ettik.

Üzücü biçimde, bizim demokratik, eşitlikçi ve ilerici toplumumuzla, Erdoğan’ın iktidarını sağlamlaştırdığı ve totaliter bir devlete dönüştürdüğü komşumuz arasında keskin bir tezat var. Bu durum Erdoğan’ın, kendi siyasi anlatısına katılmayan çok sayıda milletvekilini, siyasi lideri, gazeteciyi, sendika üyesini ve askeri lideri tutuklamasından sonra düzenlenen anayasa referandumuyla iyice ortaya çıktı.

‘İDLİB’DEKİ EL KAİDE TERÖRİST DEĞİL Mİ?’

İronik biçimde, Erdoğan ABD’yi bizimle kendisi arasında bir tercih yapmaya zorlarken, esasında Türkiye’nin ABD’nin hakiki bir müttefiki olmadığı gerçeğine daha fazla dikkat çekiyor. Şunu göz önünde bulundurun: Biz halkımızın tiranlıktan kurtulması için savaşırken, Erdoğan tiranca bir biçimde kendi halkını özgürlükten mahrum bırakıyor. Biz IŞİD’e karşı kampanyada ABD ordusuyla yan yana savaşıp ölürken, Erdoğan terörizme göz yumuyor ve cihatçı idealleri açıkça kabul eden grupları destekliyor. Eğer Erdoğan ABD’nin gerçek bir müttefiki olsaydı, şu an 1000’den fazla Amerikan askeri personelini ağırlayan YPG karargâhına bomba atmak yerine, hemen Türkiye sınırındaki İdlib’de üsler kurmuş olan El Kaide’yi yok etmeye çalışırdı. İdlib’deki El Kaide, örgütün tarihindeki en büyük yapılanmalardan biri (Bu arada bunu, Amerikalı yetkililer söylüyor). Bununla birlikte, Türkiye hiçbir şey yapmıyor.