Devriş Çimen / ANF

Avrupa’daki akademisyenler, Rojava’nın Cizîrê, Efrîn ve Kobanê kantonlarında ilan edilen Demokratik Özerkliğin Ortadoğu’nun özgürlüğü ve Suriye’nin demokratikleşmesi için bir şans olduğunu belirterek, destek verilmesini istedi.

Suriye’de devam eden savaşta yaklaşık 150 bin kişi yaşamını yitirdi, milyonlarca kişi de evlerinden, yurtlarından göç etmek zorunda kaldı. Suriye’de yaşamayan ‘muhalifler’ ile rejim, ülkenin içinde bulunduğu durumdan çıkması için çözüm üretemiyor. Suriye’deki iç savaş için çözüm iddiasıyla İsviçre’nin Montreux (Montrö) kentinde toplanan Cenevre-2 Konferansı’nın ikinci tur görüşmeleri de çözümsüz sona erdi. Rojava’da ise, Kürtler, Araplar, Asuriler, Ermeniler, Çeçenler ve Çerkeslerin ortaklaşa ilan ettikleri Demokratik Özerklik ile kamuoyuna açıklanan Toplumsal Sözleşme çözüm yolunu gösteriyor.

Suriye’deki dış destekli muhalifler ile Esad rejimini statükoculuğuna karşı, Rojava’daki Demokratik Özerklik projesini, Kürt sorununu yakından takip eden İtalya, Almanya, Hollanda, İspanya ve İsviçre’den siyasetçiler ve akademisyenlerin görüşüne başvurduk.

Hollanda’nın Wageningen Üniversitesi’nde eğitim görevlisi Sosyolog Dr. Joost Jongerden:

Kısa bir süre önce Rojava’daki Kürt siyasi partileri ve sivil toplum örgütleri ‘Demokratik Özerklik’ ilan etti. Demokratik Özerklik, insanların istedikleri ve gerekli olan hayat şartlarını beraber, ortak ve doğrudan çaba göstererek yaratması ve çoğaltması anlamına gelmektedir. Demokratik Özerklik’in diğer yüzü Demokratik Konfederalizmdir. Demokratik Konfederalizm aşağıdan yukarıya gelişen ‘kendi kaderini tayin etme’ sistemi olarak da karakterize edilebilir. Bence Demokratik Özerklik ve Demokratik Konfederalizm’in arkasındaki fikirler birçok nedenden ötürü önem arz etmektedir. Her şeyden önce devleti değil de halkı toplumun temeli olarak esas almaktadır. Bir bakıma eski sosyalizm düşüncesi; ortak karar alma ve ortak mülkü baz alan devletsiz bir toplumun gelişimini yeniden şekillendirmektedir.

Bunun yanı sıra Demokratik Özerklik ve Demokratik Konfederalizm insanların kendileri için önemli olan hususlar hakkında karar verme hakkını esas alması ile birlikte etnik, dinsel veya kültürel asimilasyon politikalarını da karşı koymaktadır. Böylelikle etnik ve mezhepsel parçalanma ve çatışmalar sürecine karşı umut veren bir cevap olma niteliğinde görünmektedir. Rojava’da önerilen kanton sisteminin şu anda yansıttıkları bunlardır. Tabii ki Demokratik Özerklik sadece bir ilaniyet ile yaşam bulmaz, pratiğe dökülmesi gerekmektedir. Bu bir öğrenme sürecidir -henüz düşmanca yürütülen savaş ortamında olsa dahi-. Bundan ötürü orada oldukça zorlu bir görev var. Yalnızca Rojava halkı için değil aynı zamanda başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanan herkes için önemlidir.

İsviçre’nin Basel Kanton meclisi üyesi Dr. Jürg Meyer:

İsviçre’de Suriye ile ilgili haberleri sarsıntıyla izliyoruz. Çünkü Suriye’deki tüm insanlar iç savaştaki durumdan kaynaklı sınırsız acılar yaşıyor. Ancak Özerk Kürt Kantonlarında özyönetimlerin oluşturuluyor olması beni umutlandırıyor. Bu kantonlarda yaşayan farklı halklar ve inançlar barışçıl bir biçimde bir arada yaşamaları önemlidir. Bir başka önemli olay ise feodal ve ataerkil toplumsal yapıların ortadan kaldırılıyor olmasıdır.

Küreselleşmeden dolayı birçok farklılık ve kültür aynı ortamda yaşıyor. Bu anlamda tüm siyasi yaşam katmanlarında arabuluculuk ve eşitlik kültürü gerekiyor. Tüm insanlık için geçerli olan kuralların, -ister Kur’an, ister İncil olsun- hiçbir kutsal kitap adına tartışılmaz kurallara dönüştürülüp dayatılması kabul edilemez. Hepimiz için geçerli olması gerekenler ise sürekli diyalog ile geliştirilmesi gerekiyor. Bu saygı tüm dinlerde ifadeye kavuşan ve tüm insanlığa karşı olan saygımızın önemli bir sorumluluğudur.

Almanya Sol Partisi Avrupa Parlamento üyesi Jürgen Klute:

Son yıllarda Kürtlerin Suriye’de zorlu koşullarda geliştirdikleri daha fazla saygıyı hakkediyor. Yine son yıllarda Suriye’nin demokratikleşmesine ilgi göstermeyen Batı’nın Suriyeli demokratik muhalefeti desteklemek yerine sadece şiddet yöntemiyle, yöneten rejimi değiştirme spekülasyonlarlarına aldırmayan Kürtler kendi kaderlerini kendi ellerine aldılar. Kürtlerin Rojava’daki özerklik projesi bugün Suriye’nin demokratikleşmesi için büyük bir şanstır. Çünkü demokrasi, sadece bir iktidar merkezinin tekelleştirmesinde yaşamaz. Ve ancak farklı ve kendisi olabilen toplumsal grupların karşılıklı uzlaşma sağlayarak ortak çıkar arayışlarında hayat bulur.

Batı ve özelde de Avrupa Birliği, Kürtlere daha fazla dışlamadan yeni bir Suriye’nin inşasında yardım etmelerine çağrı yapsınlar. Benim düşüncelerime göre Rojava, Ortadoğu’da modern ve demokratik bir kök hücredir ve o kadar değerlidir ki yardım etmemek ve tanımamak olmaz.

Almanya Federal Parlamento Sol Parti Milletvekili ve AKPM Üyesi Andrej Hunko:

Suriye’de askeri mantığın hükmettiği bir ortamda, çoğunlukta Kürtlerin yaşadığı bölgede özyönetimin geliştirilmesi, ülkedeki barışçıl çözüm arayışına katkı sağlayan önemli bir deneydir. Bu bölgelerdeki yapıların demokratik karakterlerine önemli bir değer verilmesi özellikle selamlanması gerekiyor. Sadece bu yolda, farklı halkların çıkarlarına saygı gösterilebilinir ve silahlı çatışma devre dışı bırakabilinir. Suriye’de giderek sertleşen savaşa rağmen barışçıl ve demokratik bir çözümün gelişmesi için bu demokratik girişim bana umut veriyor.

İspanya Katalonya Bölgesel Parlamentosu üyesi Joaquim Arrufat Ibáñez:

Katalonya’da Suriye’deki acı dolu savaşı izlerken, bir tarafta da dikkatle Rojava’da Kürtlerin geliştirmiş olduğu öz yönetimi takip ediyoruz. Kürtlerin kendi bölgelerinin güvenliği ve özgürlüğü için öz savunma mücadelesi yürütüyor. Kürtlerin Demokratik Özerklik ilan etmesi ve toplumsal sözleşmesini sevinç ve umutla karşılıyoruz. Kürtçe eğitimin başlatılması, halk meclislerinin oluşturulması, kadınların siyasi ve sosyal çalışmalarda yer alması ve yine kadının özsavunma mücadelesinde yer alması özgürlük için tartışılmaz başarılardır. Biz bunu yerinde görmek ve görüş alışverişinde bulunmak için Newroz’da bir heyetle Rojava’ya gideceğiz.

İspanya Bask Ülkesi’den Bask Sol Parti Sortu uluslararası temsilciliği adına Avukat Jonan Lekue:

Bask Sol Parti Sortu adına Rojava’daki özyönetim oluşumunu selamlıyorum. Kürt siyasi hareketi hepimize taban demokrasisine dayalı kurumlaşmalarıyla bölgede yaşayan tüm halkların sivil, siyasi, sosyal ve kültürel haklarının tanınmasının yolunu açıyor. Suriye’deki çatışmanın barışçıl çözümü için kocaman bir adımdır. Aynı zamanda farklı dinlerin, kültürlerin ve halkların bir arada barışçıl yaşaması için muazzam bir örnektir. Fakat bu yeni oluşumun en dikkat çeken noktası ise kadınların güçlü katılımı ve öncü pozisyonudur.

Bu gelişme Ortadoğu için bir umut ışığıdır. Bu yüzden Sortu partisi olarak Rojava’ya yönelik ambargo uygulayan ülkeleri, hükümetleri ve grupları kınıyoruz. Ve Ortadoğu’nun geleceği için Rojava temsilcilerinin tüm görüşmelere, diyalog çabalarına ve müzakerelerine dahil edilmesine çağrı yapıyoruz.

İtalya’nın Sardinya bölgesinde bulunan Dışlanmaya ve Sınırlandırmaya Karşı Derneğin (ASCE) Başkanı Antonello Pabis:

Rojava’da oluşturulan ve kabul edilen toplumsal sözleşme, sorunların çözümü için ciddi bir deneyimdir. Batı, Ortadoğu’nun zengin gerçekliğini bilmeden, üstten bir bakış açısıyla gericiliğin, feodalitenin alanı olarak değerlendiriyor. Oysa farklılıkların ve zenginliklerin birarada yaşandığı bir alandır. Toplumsal sözleşmenin içeriği ve kararları Batı’nın bu önyargılarla dolu bu bakış açısını bir tarafa atıyor. 87. maddede yüzde 40 cins kotasının tüm kurumlarda geçerli olması demokratik katılımı belgeliyor. Benim ülkemde, yani İtalya’daki deneyimi hatırlıyorum da, oluşturulan yasalarda farlılıklara ve değişik organlara yasal dayanak verilse de, örneğin bölgeler için demokratik birlikteliği ve verimli çalışmayı geliştiremedi bile. Fakat Rojava’daki sözleşme dinsel farklılıklar, değişik halkların kardeşliği prensibine ve barışçıl yaşamasına üzerinde geliştirilmesine dikkat çeken güzel bir örnektir.

Yine sözleşmede uluslarararası anlaşmalara ve insan hakları anlaşmalarına bağlılığı ve geliştirmeye açık olduğunu açıklaması çok önemlidir. Hatta kültürel haklara ve insan haklarına yaklaşımı bir çok bilinen ülkenin yaklaşımını geride bırakıyor. Tabii aynı zamanda sözleşme çocuk yaşta evliliği yasaklamanın yanı sıra, çocuk haklarına yer vermesi başta olmak üzere ifade özgürlüğü ve din özgürlüğü konusunda örnek teşkil ediyor. Son olarak da yasama, yürütüme ve yargı arasındaki güçler ayrımı ve tüm toplumun siyasi yaşamaya katılımı teşvik eden yaklaşımı ilerici bir demokratik kültürün göstergesidir.

İtalya’nın Güney Tirol bölgesi Bolzano’dan, ekonomist, sosyal araştırmacı ve yazar Thomas Benedikter:

Bugün PYD tek taraflı olarak üç bölgeyi özerk bölgeler olarak ilan etti. Kürtlerin gerçek demokratik kurumlar inşaa etmesi ve azınlıkların insani, sivil, siyasi ve kültürel haklarını tanıma iradesini göstermesi önemlidir. Rejimin askerleri ve muhalif gruplar uluslararası güçlerden destek almaktadırlar. Bu destek sadece silahlarla sınırlı değil, ABD ve Rusya gibi güçler bu iki tarafı uluslararası arenada aktif savunmaktadırlar. Kürtler, Hıristiyanlar ve diğerleri bu tarz bir destek görmemektedirler. Türkiye ve İran gibi komşu/bölgesel güçlerin de etkisiyle bu kesimlerin pozisyonu bu çatışmada dikkate alınmamaktadır.

Eğer Suriyeli muhalif güçler ve Esad rejimi bu talep hakkını kabul etmezlerse, Kürtler siyasi ve askeri savunmaya hazırlanmalı ve uluslararası toplumdan destek bulmaları gerekiyor ki kendi özyönetim hakını elinde tutabilsin. Avrupa Kürtlerin kendi kader tayin hakkı için sesini yükseltmelidir.

Almanya Hamburg Üniversitesi’nden Prof. Dr. Norman Paech:

Rojava’da 2013 Kasım ayında PYD öncülüğünde Kürtlerin, Arapların, Ermenilerin, Asurilerin, Êzîdîlerin, Türkmenlerin yaşadığı üç bölgede geçici bir hükümeti oluşturulacaklarını ve bununla bağlantılı bir toplumsal sözleşmeyi kararlaştıracaklarını açıklanmıştı. Bunu yaparken de Kürt toplumunun yaşadığı tüm ülkelerde çözüme dair yürüttükleri bir model tartışmasından yararlandılar. 2006’da KCK, ‘Kürt sorunun demokratik çözüm deklarasyonu’ ve Demokratik Toplum Kongresi DTK’nin 2011 yılında ‘Demokratik Özerklik Model Tasarısı’ açıklamıştı. ‘Demokratik Özerklik’ ise Abdullah Öcalan’ın Erdoğan hükümeti ile başlatmış olduğu müzakerelerin önemli bir çerçevesini oluşturuyor.

Bu anlamıyla amaç ve temel yaklaşımlarda bir birine benziyorlar; örneğin, Kürt ve diğer etnik kimliklerinin tanınması, toplumsal alanın tümünde Kürt kültürü ve dilinin eşit muamele görmesi, siyasi örgütlenme ve çalışma özgürlüğünün tanınması, öz yönetim ve bağımsız ekonomik gelişmenin sağlanması. Tam da bu talepler şimdi bağımsız bir Kürdistan talebi olmadan, Suriye sınırları içerisinde geliştirilmek isteniyor. Rojava özerkliği gelecekte bir Suriye devlet oluşumu içerisinde siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel olarak entegrasyonunu öngörüyor. Bu çabaları Suriye’yi parçalamayı değil ama değiştirerek demokratikleştirecek.

Şunu da bilmek gerekiyor ki tasarlanmış ve tek örnekte somutlaştırılmış bir özerklik modeli yoktur. Ama tüm varyantların da önemli ölçekte merkezi devlet yapılarından veya hükümetlerinden kendi özerk ve bağımsız ilişkisini öngörüyor. Fakat merkezi devlet yapıları veya hükümetleri ile para ve ekonomi soruları başta olmak üzere savunma ve dış politikada ortaklaşmayı veya anlaşmayı öncelikli kılar. Dünyada bunun örnekleri çoktur. Ama tabi ki her özerk yapılanma aynı zamanda bir merkezin zayıflamasını beraberinde getirir ki, bu yüzden aşırı merkeziyetçi devletler, örneğin Korsika sorunu ile Fransa ve Türkiye reddeder ve kuşkuyla bakarlar.

Son zamanlarda Suriye’de Kürtlerin öz savunma kuvvetleri ISIS (IŞİD) veya ÖSO gibi silahlı gruplar ve aynı zamanda Rejim ordusunun saldırılarına karşı kendilerini korumak zorunda kaldılar. Suriye’deki iç savaşın şiddetlenmesi ve daha da uzun sürmesi ve ülkeye hakim olması durumunda özerk bir yönetimin ve kurumlaşmanın geliştirilmesi de bir o kadar zorlaşır. Fakat Kürtler Irak’ın kuzeyindeki gibi kendi yönetebildikleri özerk bir Rojava geliştirir ve kurumsallaştırırsa, bu tüm bölgenin demokratikleşmesine ve özgürleşmesine önemli bir katkı sağlayacaktır.

Karadeniz’den Kızıldeniz’e kadarki bölgede büyük halkların ve azınlıkların yaşadığı baskılarının temeli, eşit katılımının engellenmesi ve eksik demokrasiden kaynağını alıyor. Fakat acılarla dolu geçmiş bize gösteriyor ki, kendi kendini yönetmeye ve demokrasiye giden yol korkunç savaşlar sonucu açılmıştır.