PKK bayrağı açtığı için dokunulmazlığı kaldırılan Alman parlamenter Nicole Gohlke, "PKK bayrağını Almanya'nın örgüte karşı tavrını protesto etmek ve Kobani'deki mücadele için açtım" dedi.

Kobani ile dayanışma gösterisi sırasında PKK bayrağını açtığı için dokunulmazlığı kaldırılan Alman parlamenter Nicole Gohlke "Almanya'daki PKK yasağı ve AB 'nin terörist örgütler listesi Kobani'de direnenlerin işini zorlaştırıyor" dedi.

Perver Yaş'ın ANF'de yer alan Nicole Gohlke ile söyleşisi şöyle:

18 Ekim günü Münih'te yaşanan olayı bir de sizden dinleyelim. Neden PKK bayrağını açtınız?

18 Ekim günü Münih kentinde bulunan Rindermark meydanında Kobanê'de savaşan Kürtlerle dayanışma amacıyla bir gösteri yapıldı. Gösterinin konuşmacılarından birisi de bendim. Konuşmamın sonunda Federal Alman hükümetinden PKK ve ona yakın organizasyonların kriminalize edilmesine son verilmesini istedim. PKK yasağının kalkması gerektiğini düşünüyorum ve bu yüzden PKK bayrağını açtım. Göstericiler de hemen olumlu tepki vererek 'PKK yasağı kalksın' sloganlarını atmaya başladı. Bu arada polis ile devlet güvenlik güçleri de hemen müdahale ederek kimliğimi aldı. Polisler kısa bir süre beni tuttu ve elimdeki PKK bayrağına el koydular.

Spontane mi gelişti, yoksa daha önce planlamış mıydınız?

Gösteriden iki gün önce eylem sırasında neler söyleyebileceğimi düşündüm. PKK yasağının kalkmasına yönelik talebin önemli olabileceğini tahmin ettim. Çünkü özellikle Bayern ve Münih polisinin yasağa ilişkin sert tutumu biliniyor. Böyle bir aksiyonun sonuçlarını aslında önceden tahmin etmiştim. Yasak tartışmalarına ilişkin kamuoyunda bir duyarlılık yaratmak için bir sivil itaatsizlik eyleminin yapılması gerektiğine inandım.

Göstericiler eylemimi olumlu karşıladılar. Sık sık 'PKK yasağı kalksın' şeklinde sloganlar attılar ve alkış tuttular. Polisler ise hızlı bir şekilde müdahale ettiler ve beni gösterinin olduğu yerden uzaklaştırdılar, ardından bana karşı polisiye işlemler yapıldı.

Dokunulmazlığınızın kaldırılmasını nasıl karşıladınız? Karar sizi şaşırttı mı?

Dokunulmazlık konusunu da hesaplamıştım. Dokunulmazlığımın kaldırılmasına Federal Meclis'in Dokunulmazlık Komisyonu karar verdi ve bu karar onaylandı. Bu kararla birlikte artık Münih savcılığı hakkımda istediği işlemleri yapabilecek. Bunun gerçekleşebileceğini hesapladım. Sol Parti grubundaki arkadaşlarıma ilişkin de daha önce benzer siyasi kararlar alınmıştı, bana aynı da uygulamanın gerçekleşeceğini bekliyordum. Bu karar dışarıya karşı olumsuz bir mesaj veriyor ve yasağın uygulanması gerektiğini öngörüyor.

İşte kararın perde arkasındaki sorunlu mesaj budur. Haftalardır medyada, kamuoyunda ve hatta Federal Meclis'te Rojava'da şu anda özellikle de Kobanê'de Kürtlerin her saat yaşadığı dramatik durumu konuşuyoruz. Oradaki insanların varlığına yönelik bir saldırı var ve bununla birlikte Rojava'ya karşı bir planın gerçekleştirilmesi söz konusu. Böyle bir tabloda PKK yasağına uymayanların cezai işlemlere tabii tutulması ve bunun mesajının verilmesi siyasi bir felakettir.

Dokunulmazlığın kaldırılması kararı sizce hızlı olmadı mı? Bu kararla Kürtler lehine oluşan olumlu hava kırılmak istenmiş olamaz mı?

Kararın bu kadar hızlı çıkması beni şaşırttı. Son bir yıla baktığımda parlamenterlere yönelik meclis ve organlarının karar verme süreçlerinin ağır işlediğini görüyorum. Fakat bu olayda süreç çok hızlı ilerledi. Münih savcılığının hemen olaya el koymasından da kaynaklanıyor olabilir. Bunun dışında bu duruma bir açıklık getiremiyorum. Kararın sürüncemede kalabileceğini ve sürecin ağır işleyeceğini bekliyordum. Çünkü insan biraz politik baktığında durumun tatsız bir durum olduğunu görebilir. Bir yandan Rojava'da savaşanların siyasi, askeri ve insani açıdan desteklenmesi gerektiği tartışılırken, diğer yandan da bunun paralelinde PKK yasağına uymayanlar hakkında soruşturmalar açmak can sıkıcı, nahoş bir durum yaratıyor. Bu yüzden bu kadar hızlı olması beni de şaşırttı.

Gelinen aşamada Federal Hükümet'in Kürt politikasını nasıl görüyorsunuz?

Bence başından beri Federal Hükümet konuya ciddiyetle yaklaşmadı. Federal hükümetin tavrına baktığımızda şöyle bir şey ortaya çıkıyor; PKK'yi ve ona yakın organizasyonları bir aktör olarak görmek istemiyor, özellikle de Şengal ve Kobanê'de oynadıkları rolün üstünü örtbas etmeye çalışıyor. Diğer yandan da güçlü bir şekilde peşmergeleri harekete geçirmek istiyor. Çünkü hükümetin gözünde peşmergeleri desteklemek en kolayı. Aynı zamanda hükümet iyi Kürtler, kötü Kürtler oyununu da sergiliyor. Fakat sahada işler farklı yürüyor ve bu da ciddi bir sorun yaratıyor. Şengal'de Êzidileri koruyan ve kurtaran PKK ve ona bağlı güçlerdi. Şu anda Kobanê'de DAİŞ'e karşı mücadele edenler de YPG ve YPJ'lilerdir. Öncelikle bu çelişkiye dikkat çekmek istiyorum.

Peki daha ne zaman bu çelişki sürecek? Almanya'nın bu politikası kaynağını nereden alıyor?

Yıllardır, hatta on yıllardır Federal Alman hükümeti Kürtlere karşı kötü bir politik yürütüyor. Çünkü Almanya yıllar önce NATO üyesi olan Türkiye'nin politikasını olduğu gibi okumayı kabul etmişti. Yani yıllar önce Türkiye'nin "PKK ve Kürt özgürlük hareketi terörist bir örgüttür" görüşü Almanya tarafından da kabul gördü. Bunu ilkesel olarak eleştirmek gerekiyor. Şimdi federal hükümet zor durumda, çünkü Kürtlerin, PKK'nin, YPG ve YPJ'nin iyi bir rol oynadıklarını görüyor. Gözünü biraz açan herkes, demokratlar için en iyi partnerin bu güçler olacağını görecektir. Fakat aynı zamanda NATO partneri ve ekonomi ortağı Türkiye ile de aranın bozulmaması isteniyor.

PKK yasağının kaldırılmasının düşünülmesi gerektiği artık sıkça dile getirilen bir görüş oldu. Sol Parti, Yeşiller, SPD ve hatta CDU'nun bir kesimi de böyle düşünüyor. Ayrıca PKK ile diyalog kurulması gerektiği konusunda herkes hem fikir. Ama sonuç olarak Dışişleri Bakanı Steinmer "Türkiye'yi kızdıracak bir şey yapmamalıyız" dedi, bence hükümet şu anda bu noktada duruyor. Türkiye gibi okumanın sona ermesi için baskı yapılmalı.

Sizce PKK yasağı hali hazırda Kürtlere ve özellikle de Alman demokrasisine ne tür zararlar veriyor?

PKK yasağı öncelikli olarak Kobanê'de direnenler açısından olumsuz etki yapıyor. PKK'nin tartışmalı olan Avrupa Birliği'nin terörist örgütler listesinde yer alması Kobanê'de direnenlerin işini zorlaştırıyor. PKK yasağı dolaylı olarak oradaki mücadeleye yansıyor, çünkü DAİŞ'e karşı mücadele edenlere yardım edilmesi bu şekilde engelleniyor. PKK yasağı faaliyetlere yönelik bir yasaktır. Yani insanın özgürce düşüncelerini söylemesi ve siyasette aktif olması engellenmek isteniyor. Kürtler bu yasakla kriminalize edildi ve damgalandı. Aynı zamanda Kürtlerin Almanya'daki uyumunu da engelleyen bir faktördür. Geriye dönüp baktığımızda 90'ların sonunda ve 2000'lerin başında kamuoyunda ve basında Kürtler terörizmle eş anlamlı olarak kullanıldı. Özellikle Bild gazetesi bunu Türk basınından olduğu gibi aldı. Yani siyasi faaliyetlerin önüne geçtiği gibi özgür bir insan olmayı da zorlaştırıyor.

Yasağın Almanlara ve bize olumsuz yansımasına gelince; sonuçta biz Alman solu da bu yasaktan etkileniyoruz. Taleplerimizden dolayı biz de şüpheli duruma düşüyoruz. Örneğin şu anda Kobanê direnişine yönelik taleplerimizden dolayı şüpheli konumundayız. Kesinlikle bu kabul edilemez.

26 Kasım'da yasak 21. yılını dolduracak. Şimdiye kadar tüm çağrılara rağmen yasakta bir ısrar var, peki yasağın kalkması için daha farklı neler yapılmalı?

Şu anda yaşanan gelişmeler ve özellikle de Kobanê'deki direniş PKK yasağının anlamsızlığını dile getirmemiz için önemli bir fırsat veriyor. Türkiye'de ve diğer Kürt bölgelerinde Kürtlerin verdiği mücadelenin meşruiyetini tartışmanın zamanı geldi. Bu süreci kullanılmalıyız. Kürtler yasağa karşı Alman solu ve demokratlarıyla ortak çalışmalar yürütmeli. Zaten Kasım ayı sonunda yasağın yıldönümü ve Aralık'ta da eyaletlerin içişleri bakanlarının katılacağı konferans var. Yasağın kalkması konusunun bakanların gündemine girmesi için baskı yapmalıyız. Ortak hareket edip ve birlikte eylemler yapmaktan yanayım.

Partiniz içinde Kürtlere silah verilmesi konusunda ciddi bir ayrışma gözüküyor. Bir kesim silah verilmesini destekliyor, bir kesim de buna karşı çıkıyor. Siz hangi taraftasınız?

Ben karşı çıkanların tarafında yer alıyorum. Hem Sol Parti'nin yönetiminde hem de meclisteki grubumuzda çoğunluk karşı çıktı. Kobanê ve Rojava'da yaşananları yakından izleyen ve hisseden Kürtleri anlıyorum. Belki bazıları arkadaşları ve akrabalarını da bu savaşta kaybetti. Alman hükümetini ve NATO'yu müdahaleye çağırmanın veya silah verilmesini talep etmenin uzun vadede bize zarar vereceğini düşünüyorum.

Bir Alman solcusu olarak Krauss-Maffei Wegmann gibi ya da daha önce Kürtlere karşı kullanılması için Türkiye'ye silah ve panzer veren şirketlere daha fazla silah üretmesi için sipariş verilmesinden yana değilim. Almanya, ABD ve Türkiye'nin bizim gerçek müttefikimiz olduğuna inanmıyorum. Çünkü bu konuda daha çok kendi çıkarlarını esas alıyorlar ve çifte standartlara sahip oldukları çok açık. Yeni sorunların çıkmasını engellemeliyiz. Tehlikelere karşı dayanışmayı yükseltmekten yanayım.

Federal Hükümet'ten silah gönderilmesini talep eden bir Sol Partili parlamenter olmak istemiyorum. Fakat Alman solcularının YPG/YPJ savaşçılarının silah ve mühimmat alması için başlattıkları bağış kampanyasını da anlıyorum. Bence YPG / YPJ'nin desteklenmesi kesinlikle meşrudur.