Ortadoğu’daki olayların hızlı bir biçim alması, sözde Ortadoğu uzmanları açısından, belki bir miktar tevazuuyu da gerektiriyor. Size ne söylenirse söylensin, kimse, Mısır’da Hüsnü Mübarek’in muhtemel gidişini bir kenarda tutarsak, Başkan Bin Ali’nin hızlı ve dramatik devrilişini öngöremedi.

Hatta bir uzman, eğer bir ay önce kendisine hangi ülkelerin devrimle yüz yüze olduğu sorulsaydı, Tunus ve Mısır’ın en son iki ülke olacağından söz etmiş olacağını, yazdı. Fareed Zakaria, “Güven içinde bir tahminde bulunmak için birinin çok fazla gözü pek olması gerekir” diyor, bugünün Ortadoğu’sundan söz ederken.

'ORTADOĞU'DA MONARKLAR DEVRİLMEYECEK'

Ancak her ikisi de yanlış. Çok zayıf rejimleri öngörmek aslında küçük bir çabayla yapılabilir. Geniş domino etkisi ya da bütün bölgenin çarpıcı bir onarımı konusunda zorlama tahminler gerçekçi olmaz. Muhtemel bir rejim değişikliği yalnızca bir avuç ülkeyle sınırlı olacak. Bakın niçin:

Bölgenin bütün baskıcı rejimleri rahatlıkla iki kategoride sınıflandırılabilir: Monarşiler ve cumhuriyetler. Eğer hangisinin Bin Ali ve Mübarek’in akıbetine uğrayacağını bilmek istiyorsanız, cumhuriyetlere bakınız. Eğer hangisinin yakın bir zamanda gitmeyeceğini bilmek istiyorsanız da, monarşiler üzerine odaklanın.

Ortadoğu monarkları devrilmeyecek ve gözden kaybolmayacaklar. Bölgedeki monarşi çeşitlerinin, – Fas, Ürdün ve Irak ile İran dışındaki tüm körfez ülkeleri- bir kaç örnek dışında, iktidar üzerinde sağlam ve kesin bir hâkimiyetleri var. Bu ülke nüfuslarının çoğunluğu, kendi krallarının rolünün bir miktar azaltılmasına razılar: Başkanlık değil parlamenter reform.

'BU KRALLAR NİÇİN ENDİŞELİ DEĞİLLER?'

Ürdün Kralı, daha güçlü bir başbakan fikriyle oynuyor görünüyor. Fas’ta az sayıda gösterici Kral’ın devrilmesini istiyor, daha çok “İspanyol modeli” için çağrı yapıyorlar: Popüler ve makul bir kralın yanı sıra gerçek yönetim gücüne sahip bir başbakan. (Fas’ta var olan durum ise tam bunun tersi.) Bazı körfez ülkelerinde ise belki monarşik iktidara geçişi kolaylaştırmak için sessiz konuşmalar yapılıyor; monarşinin kendisinin açılması değil, ama belki gelecekteki bir kralın nasıl seçileceğinin yöntemini tartışmak.

Bu krallar niçin endişeli değiller? Hemen hemen hepsi, değişik düzeyde dini gerekçelerle, iktidar üzerinde sabit hak iddia etmektedirler. Hepsi, ekonomik olarak kendi halklarına sunduklarıyla nispeten iyi şeyler de yaptılar. (Petrol zenginliği, Körfez ülkeleri örneğinde, kuşkusuz bunu kolaylaştırdı.)

Fas Kralı, örneğin, son zamanlarda yalnızca Afganistan’daki Taliban lideri Molla Ömer’in iddia ettiği inananların önderi unvanını hala elinde bulunduruyor. Fas’ın jet-skiici kralı, kendi pozisyonun Tanrı tarafından bahşedildiğini ve anayasal olarak da kutsandığını kendi tebaasına sıkça hatırlatıyor. Anayasa’nın 23. maddesi, onu “kutsal ve dokunulmaz” addediyor.

Dahası, demokratikleşme oyunu oynayanlar bölgenin bütün monarkları değil. Mısır ve Tunus sokaklarındaki göstericiler, gecikmiş özgürlük, politik değişiklik konusundaki sahte sözlerle geçen yıllar konusunda koyu kızgınlıklarını ifade ettiler. Bazı durumlarda, şimdiye kadar monarşilerde seçimler bile denenmedi. Bir Suudi gazetecinin, geçenlerde, ülkesinin yurttaşları hakkında şunu söyledi: “Seçimler olmadığı için, kandırıldıklarını” bilmiyorlar. Örneğin, yönetici Suudi ailesi ülkesinin bir demokrasi olduğunu söylemeyi denemeyecek bile.

Diğer bazı durumlarda ise, en çok da Fas, Ürdün, Bahreyn ve Kuveyt’te, seçimler yapılıyor, ancak monarklar reform sürecinin sahibi olmak ve kendilerini serbestleştirmenin hakemi olarak pazarlamayı denediler.

'ADINIZDAN ÖNCE 'DEVLET BAŞKANI' KELİMESİ GELİYORSA, GÜNLERİNİZ SAYILI'

Bu durumda bize cumhuriyetler kalıyor: Tunus, Mısır, Yemen, Cezayir ve Suriye. Tunus Devlet Başkanı, zaten düştü. Mısır’ın Hüsnü Mübarek’inin bir sonraki olacağı görülüyor (daha önce değilse bile Eylül’de). Yemen Devlet Başkanı, Ali Abdullah Salih, 2013’de bırakacağını söyledi. Yine de, eğer gösteriler devam ederse daha erken bile olabilir. Eğer bunu başka bir ülke daha izleyecekse, bu, iktidarda 13.yılına giren, 75 yaşındaki hasta lideri Abdülaziz Bouteflika’nın Cezayir’i olacak. (Aslında, askeri darbe korkusu, Bouteflika’yı başkanlığı üzerindeki askerin etkisini azaltmak için çalışmaya itti.)

Suriye, birçok bakımından monarşi kategorisine daha çok uymaktadır. Esad ailesinin ülke üzerindeki kültürel ve politik tam kontrolünün, bölgedeki benzeri devlet başkanları arasında neredeyse eşi benzeri yok. Fakat onun göstermelik seçimleri, sürekli baskıları ve içi boş reform söylemleri Suriye’yi de benzeri cumhuriyetlerle aynı düzleme yerleştirmekte. Bu yüzden, belki diğerleri kadar hızlı olmasa da, Esad rejimi de düşebilir.

Bu beş devlet başkanının kendi ülkelerinde yapılan en son « seçimlerde » %89 (Tunus), %88 (Mısır), %77 (Yemen), %90 (Cezayir) ve %97 (Suriye) oy aldıklarını aklınızda tutunuz.

Dolayısıyla, şayet kendinizi Las Vegas’da ya da Dubai gazinolarının birinde bulursanız ve sırada hangi Ortadoğu liderinin yerinden olacağı konusunda bahis oynamak isterseniz, şunu aklınızda tutunuz: Eğer baskıcı bir Ortadoğu ülkesinin lideriyseniz ve adınızdan önce “Devlet Başkanı” kelimesi geliyorsa, günleriniz sayılı olabilir. Diğer bir deyişle, paranızı Yemen ve Cezayir’e yatırın.

Avi Spiegel, Austin’de Texas Üniversitesi Uluslararası Güvenlik ve Hukuk Merkezi üyesi, Kaliforniya San Diego Üniversitesi’nde Siyasal Bilimler ve Uluslararası İlişkiler Öğretim Üyesi

Kaynak: The Huffington Post