Ortadoğu’da “bir şeyler” oluyor. Hemen belirtelim, “hayırlı” şeyler oluyor. Ortadoğu’ya hakim olan diktatörlük rejimleri ya kendilerini demokratik bir reforma tabi tutacak ya da “domino” etkisiyle kısa sürede yayılan halk ayaklanmaları tarafından yıkılacaklar…

Mümkündür ki, geçici önlemlerle, Mübarek’in Mısır’da yaptığı gibi hükümeti görevden alıp yeni atamalar yapmakla ve bu arada “polisiye” tedbirleri üst düzeye çıkartmakla, bu süreci yatıştırmayı, bastırmayı deneyeceklerdir. Görünen eğilimleri de zaten bu.

Ancak bunu başarabildiklerinde dahi, “kazanmış” olmayacaklar.

Çünkü baskıya, zulme, yoksulluğa, faşizme, yolsuzluğa ve sömürüye karşı kendi gücünün bilincine varmış olan bir halkı uzun süre “bastırmak”, aldatmak mümkün ve olanaklı değildir.

ABD’nin başını çektiği “Batı” dünyası, bugüne değin Ortadoğu’yu mevcut gerilikleri ile birlikte kabul etti. Diktatörlük rejimlerinin işbirlikçi karakteri nedeniyle, bunların kendi ülkelerinde uyguladıkları faşizme seyirci kaldılar, ortak oldular.

Diktatörlüklerin doğasında vardır; dünyanın efendilerine uşaklık ederken, bundan ve iktidar gücünü ellerinde tutmaktan aldıkları güçle kendi halklarına olmadık baskılar uygular ve oluşturdukları düzenin “ilelebet” süreceğini düşünürler. Bu, Ortadoğu’nun zalimleri açısından da aynen geçerli bir “kural”.

Fakat Tunus ve Mısır’da insanların bedenleriyle çaktıkları kıvılcımın ateşlediği yangın, bir “domino” tesiri yarattı ve bugüne değin kendi içinde parçalanmış, güçsüz bir görünümdeki Ortadoğu’nun işbirlikçi rejimleri, sokaklarda yankılanan özgürlük sloganlarıyla sarsılmaya başladı.

Ortadoğu’da yeni bir dönem başlamıştır.

Tunus’ta bir süre önce yoksul bir seyyar satıcı, tezgahının elinden alınmasını protesto etmek için bedenini ateşe verirken, nasıl bir yangını alevlendirdiğinin farkında değildi.

1981 yılında Enver Sedat’ın ardından oturduğu devlet başkanı koltuğunda ABD başkanlarının kuklası olmaktan başka şekilde tarihe geçmeyecek olan Hüsnü Mübarek de, bu yangının Mısır’a sıçrayacağını düşünmemişti belki. Ama Tunus’ta sokaklara dökülen halk, Mısır halkının da ilham kaynağı oldu.

Yemen’de 1978’den beri devlet başkanı koltuğunda oturmakta olan Ali Abdullah Salih de Yemen halkının protestolarının hedefi haline geldi. Hükümet “maaşları artıracağını” vaat etti. Tıpkı Ürdün’de de protesto gösterileri üzerine hükümetin “yeni sosyal önlemler alınacağını” vaat etmesi gibi. Ancak Yemen’de de, Ürdün’de de kendi halklarının yoksulluğu üzerine bina edilmiş bu köhnemiş diktatörlük düzenleri bir kez çatırdamaya başlamıştır. Gerisi gelecektir...

Cezayir’de, Sudan’da, Umman’da, Moritanya’da, Fas’ta ve Suriye’de de benzer gerekçelerle insanlar sokaklara dökülmüştür. İnsanlar kendilerini ateşe verirken, yüz binlerce insana da “isyan” cüreti verdiler.

Ne Suudi Arabistan bu sürecin dışında kalabilecektir ve ne de İran…

Hiçbir diktatörlük “ilelebet” yaşamaz. Hiçbir devlet gücü, yaşadığı hayata dair umudu kalmamış insanların isyanı kadar güçlü olamaz. Ve hiçbir diktatörlük rejimi, miadını doldurduğunda bu seçenekle yüzyüze kalmaktan kurtulamaz: Özgürlük ya da isyan…

Demokrat Haber Analiz: Cafer Solgun