Harvard Üniversitesi'nde Ekonomi ve Kamu Politikaları Profesörü olan Kenneth Rogoff'un modern kapitalizmin geleceğini sorguladığı yazısını Demokrat Haber çevirisiyle aşağıda sunuyoruz.

 

Kenneth Rogoff

 

Son küresel finansal krizin modern kapitalizmin sonunun başlangıcına işaret edip etmediği bana sıkça soruluyor. Bu bir meraklı sorusu, çünkü hazırda bekleyen uygulanabilir bir alternatifin olduğunu varsayıyor. Aslına bakarsanız, günümüzün hâkim Anglo-Amerikan paradigmasının gerçek alternatifleri, en azından şimdilik, yalnızca diğer kapitalizm biçimleridir.

 

Cömert sağlık harcamaları ve sosyal yardımlarla makul çalışma saatleri, uzun tatil dönemleri, erken emeklilik ve görece eşit gelir dağılımını bir araya getiren Avrupa kıta kapitalizmi önerilmek bakımından –sürdürülebilirlik dışında- her şeye sahip gibi görünüyor. Çin’in Darwinci kapitalizmi, ihracata yönelik üretim yapan firmaları arasındaki şiddetli rekabet, zayıf bir sosyal güvenlik ağı ve yaygın hükümet müdahalelerine rağmen, sırf Çin’in büyüklüğünden ve istikrarlı bir şekilde hızlı büyümesinden dolayı, Batı kapitalizminin kaçınılmaz mirasçısı olarak büyük övgü topluyor. Dahası, Çin'in ekonomik sistemi sürekli olarak gelişiyor.

 

Aslında, Çin’in politik, ekonomik ve finansal kurumlarının kendilerini dönüştürmede ne kadar mesafe alacakları ve Çin’in, sonuçta Kapitalizmin yeni bir modeline dönüşüp dönüşmeyeceği çok net değil. Her halükârda, Çin, hâlâ, sosyal, ekonomik ve hızlı büyüyen düşük gelirli bir ülkenin bilinen finansal kırılganlıklarıyla yüklü bir ülke.

 

Belki de gerçekte, tarihin geniş yelpazesi içinde, kapitalizmin geçerli bütün biçimleri sonuç olarak geçici biçimlerdir. Modern zaman kapitalizmi, iki yüzyıl önce sanayi devrimin başlamasından bu yana, milyonlarca sıradan insanı iğrenç yoksulluktan çekip almak için muazzam bir başarı gösterdi. Marxizm ve beceriksiz sosyalizm, kapitalizmle kıyaslandığında felaket sonuçlara imza attı. Fakat, sanayileşme ve teknolojik gelişme Asya’ya (şimdi de Afrika’ya) yayılırken, günün birinde, yaşamını sürdürme mücadelesi artık önde gelen bir zorunluluk olmaktan çıkacak ve kapitalizmin çok sayıda kusuru daha önemli olabilecek.

 

Birinci olarak, önde gelen kapitalist ekonomiler temiz hava ve su gibi büyük öneme sahip kamu mallarını fiyatlandırmada başarızlığa uğradılar. Yeni bir küresel iklim-değişikliği anlaşması imzalama çabalarının başarısızlığı felç olma durumunun bir belirtisidir.

 

İkinci olarak, kapitalizm, aşırı zenginlikle birlikte muazzam düzeyde eşitsizlik de üretti. Artan eşitsizlik kısmen yenilik ve girişimciliğin bir yan ürünü. İnsanlar, Steve Jobs’un başarılarından rahatsız olmuyorlar; onun katkıları aşikâr. Ancak bu her zaman böyle değil: Aşırı zenginlik, grupların ve bireylerin, yeri geldiğinde daha da fazla zenginlik elde etmelerine imkân sağlayan politik iktidarı ve etkileme gücünü satın almalarını mümkün kılıyor. Yalnızca bir kaç ülke –örneğin İsveç- büyümenin yok olmasına neden olmaksızın bu kısır döngüyü alt etmeyi başardı.

 

Üçüncü sorun, sağlık hizmetlerinin sağlanması ve dağılımıyla ilgili. Sağlık sektörü, ekonomik etkinliğe ulaşmak için fiyat mekanizmasının birçok temel gerekliliğini karşılama noktasında, tüketicilerin tedavilerinin kalitesini değerlendirmedeki güçlüklerden başlayarak, başarısızlığa uğradı.

 

Sorun yalnızca daha da kötüleşiyor: Toplumlar zenginleştikçe ve yaşlandıkça, gelire oranla sağlık hizmetlerinin maliyetinin, birkaç on yıl içinde muhtemelen milli gelirin %30’unu da aşacak biçimde artacağı kesin. Birçok ülke sağlık hizmetleri sektöründe, belki de diğer herhangi bir diğer sektörden daha fazla, üretim teşviklerinin nasıl sürdürüleceği ve hizmete erişimde kabul edilemez büyük eşitsizliklere neden olmaksızın etkin tüketimin nasıl sağlanacağı konusunda ahlakî bir ikilemle mücadele ediyor.

 

İronik bir şekilde, modern kapitalist toplumlar, bir yandan çok sayıda tüketiciyi aşırı derecede sağlıksız beslenmeye teşvik eden ekonomik bir ekosistemi ön plana çıkarırken diğer yandan bireyleri sağlıklarına daha fazla dikkat etmeye zorlayan halk kampanyaları düzenlemekteler. Amerika Hastalık Kontrol Merkezlerine göre, Amerikalıların %34’ü obez. Açıkçası, geleneksel olarak ölçülen –daha yüksek bir tüketimi içeren- ekonomik büyüme kendi başına bir amaç olamaz.

 

Dördüncü olarak, günümüzün kapitalist sistemleri gelecek kuşakların refahını önemsemiyorlar. Çünkü, sanayi devriminden bu yana, teknolojik gelişmenin nimetlerini ileriyi göremeyen politikalarında bir koz olarak kullandılar. Genelde, her kuşak kendini son kuşaktan önemli derecede daha iyi durumda buldu. Ancak, yedi milyarı aşan dünya nüfusu ve giderek daha belirgin hale gelen kaynak kıtlığının belirtileriyle birlikte, bu çizginin korunabileceğinin hiçbir garantisi yok.

 

Beşinci sorun, şüphesiz, son zamanlardaki çoğu sorgulamanın da nedeni olan finansal krizlerdir. Finans dünyasında, süre giden teknolojik yenilikler, riskleri belirgin biçimde azaltmak bir yana, bunları önemli ölçüde artırmış da olabilir.

 

İlkesel olarak, kapitalizmin sorunlarının hiç biri aşılamaz değil. Ekonomistler, piyasa temelli çeşitli çözümler sundular. Karbon salınımının yüksek küresel bedeli firmaları ve bireyleri, kirlenmeye neden olan faaliyetlerinin maliyetini kabul etmeye zorluyor. Vergi sistemleri, şeffaf olmayan vergi harcamalarını en aza indirmek ve marjinal oranları düşük tutmak suretiyle, illa da felce uğratan bozukluklara neden olmaksızın, daha adil bir gelir dağılımını sağlamak için tasarlanabilirler. Sağlık harcamalarının bekleme zamanlarını da içeren efektif maliyeti eşitlik ve etkinlik arasında daha iyi bir denge kurmayı teşvik edebilir. Finansal sistemler, aşırı borç birikimine daha katı kurallar getirecek biçimde daha iyi düzenlenebilir.

 

Kapitalizm, büyük çapta zenginlik üretmede kendi başarısının kurbanı mı olacak? Şimdilik, kapitalizmin sonu konusu gözde bir konu olsa da, bu uzak bir ihtimal olarak görünüyor. Yine de, çevre kirliliği, finansal istikrar, sağlık konuları ve eşitsizlik büyümeye devam ederken ve politik sistemler felce uğrarken, kapitalizmin geleceği, birkaç on yıl içinde şimdi göründüğü gibi o kadar güvende olmayabilir de. (2 Aralık 2011)

 

Kaynak: www.project-syndicate.org

Çeviri: Demokrat Haber