Ş. Murat Özten / Demokrat Haber İsviçre

HDP milletvekili ve anayasa profesörü Mithat Sancar dün İsviçre’nin başkenti Bern’de Türkiye’de yaşanan siyasal gelişmeler ve güncel sorunlar üzerine bir sunum yaptı. Erdoğan’ın bir şantajcı olduğunu savunan Mithat Sancar anayasa değişiklik önerisinin halk oyuna sunulacağını hatırlatarak “Hayır’da hayır vardır“ dedi.

Yeşiller Partisi’nin Bern Kültür Noktası’nda düzenlediği programda açılışı İsviçreli Yeşiller’in başkanı Regula Rytz yaptı. Yeşiller adına Bern Kanton Parlamentosu milletvekili Haşim Sancar tarafından organize edilen etkinliğe Federal Parlamento milletvekili Sibel Arslan da katıldı. Program, Mithat Sancar’ın sunumunun ardından Haşim Sancar’ın katılımıyla düzenlenen tartışmayla devam etti. Yeşiller Partisi üyesi ve Federal Parlamento eski milletvekili olan tarihçi Jo Lang’ın moderatörlüğünü yaptığı toplantıda asıl olarak Türkiye’deki son siyasal gelişmelerin Avrupa ve Ortadoğu açısından taşıdığı önem üzerinde durularak, Türkiye’deki özgürlük ve insan hakları mücadelesine İsviçre’den nasıl katkı sunulabileceği sorusuna cevap arandı.

Saat 18:30’da başlayan programın açılışını yapan Regula Rytz, yoğun katılımdan duyduğu memnuniyeti dile getirerek dünyada son yıllarda gittikçe yükselen uluslararası sağ-popülist harekete karşı demokrasi için de uluslararası bir harekete ihtiyaç duyulduğunu belirtti ve bu nedenle programa duyulan bu yoğun ilginin önemine vurgu yaptı. HDP milletvekili Mithat Sancar’ın akademik ve politik kişiliğini öven Rytz, Sancar’a karşı yürütülen adli soruşturmaları da “kafkaesk davalar“ olarak nitelendirdi.

Daha sonra sözü alan ve konuşmasın Almanca yapan Mithat Sancar Türkiye’de son yıllarda yaşanan siyasal gelişmeleri hükümetle yürütülen barış görüşmeleri ekseninde özetle anlattı. 2013-2015 yılları arasında yaklaşık 2,5 yıl Kürt sorununa barışçıl bir çözüm için yoğun bir umut taşındığını belirten Mithat Sancar, Türkiye’deki demokrasinin gelişiminin de Kürt sorununun çözümüne endeksli olduğunu vurguladı. Bu sürecin başarısızlıkla sonuçlanmasının sorgulanmaya muhtaç olduğunu belirten Sancar şöyle devam etti:

“BİZİM İÇİN SİYASET YAPMA KOŞULLARI YOK EDİLDİ”

“Bu süreci çözümsüzlüğe götüren nedenler elbette sorgulanmalı. Biz kendimizden kaynaklı nedenleri de sorgulamak zorundayız ve bunu istiyoruz. Ama şu ana kadar bu sorgulamayı yapma fırsatını yakalayamadık. Türkiye’deki iktidar süreci sonlandırır sonlandırmaz çok yoğun saldırılara başladı. Kürt kentleri yakılıp yıkıldı, sayısız insan öldürüldü, yaralandı, partimize yönelik yoğun saldırılar gerçekleştirildi. Daha sonra bildiğiniz üzere dokunulmazlıklar kaldırıldı ve milletvekillerimizin tutuklanmaları başladı. Bu süreçte adeta Kızılhaç misali her yere yetişmek, yaraları sarmak durumunda kaldık. O zamandan bu zamana bu süreci başarısızlığa götüren nedenlerden bize ait olanlarını sorgulama fırsatını hiç yakalayamadık. Bunu bir zaman mutlaka yapmalıyız, yapacağız da. Ancak uzun süredir bizim için gerçek anlamda siyaset yapma koşulları bile yok edildi.

“Ancak süreci genel anlamda başarısızlığa götüren nedenleri saymak gerekirse Erdoğan’ın ve iktidarın payından söz edebiliriz. Bana göre birkaç önemli neden var. Birincisi Erdoğan bu süreci sadece kendi kontrolü altında yürütmek istedi. O bu sürecin yürütülmesinde Kürt tarafının da eşit düzeyde hak sahibi olduğunu hiç kabul etmedi ve Kürt hareketini bu sürecin öznesi olmaktan çok nesnesi olarak gördü. Tabii bu durum Kürtler açısından çok kabul edilebilir değildi. Kürtler doğal olarak benzeri sorunların barışçıl çözümlerinin denendiği Güney Afrika, Kolombiya, Kuzey İrlanda, Filipinler gibi ülkelerdeki gibi eşit düzeyde temsiliyet hakkına sahip bir taraf olarak tanınmayı istediler ve bunu dayattılar. Ancak Erdoğan’ın buradaki motivasyonu farklıydı. Erdoğan ve hükümet bu süreçte Kürtler’in ihtiyaç duyduklarının çok azını gerçekleştirdi. Onlar daha çok bu sürecin yaratmış olduğu olumlu atmosferden yararlanıp ülkenin diğer sorunlarını gizlemeye, gözlerden uzak tutmaya çalıştılar. Yani bu sorunu çözmekten ziyade süreci kendi lehlerine kullanmak istediler. Bu da bir yere kadar meşru görülebilir. Kendi çıkarlarını da gözetme hakkı meşru görülebilir, ama Erdoğan’ın stratejisi bütünüyle zehirliydi ve süreci de zehirledi.

“İkinci bir neden Rojava’ydı. Suriye’de süren iç savaşta Kürtler de kendi pozisyonlarını aldılar ve gayet iyi organize oldular. Kürtler’in Rojava’daki hakimiyeti ve özyönetim çabaları Erdoğan’ı derinden rahatsız etti. Onun stratejisi Rojava’daki Kürtlerin hakimiyetine son vermek, Esad yönetimini mümkün olduğu kadar hızlı bir şekilde devirmek ve bu şekilde Türkiye-Suriye-Mısır ülkelerinden kendi ideolojisi doğrultusunda bir eksen oluşturmaktı. Bunun içindir ki Erdoğan Rojava’nın kırmızı çizgisi olduğunu açıkça ilan etti. Ancak Rojava Kürtler açısından da kırmızı çizgiydi ve ondan vazgeçmediler. Erdoğan ve hükümet kendi amaçları doğrultusunda Suriye’deki cihatçı grupları, El-Kaide, El-Nusra ve daha sonra IŞİD’i destekledi, hatta yer yer kontrol etti. Ancak PYD/YPG Erdoğan’ın bütün bu planlarını bozdu.

“Erdoğan’ın bir diğer amacı da Türkiye’ye kendi istediği gibi bir başkanlık sistemini getirmekti. HDP de bu planı bozdu. 2015’in Haziran ayında Türkiye’de genel seçimler gerçekleştirildi. HDP bu seçimlerde %13’ün üzerinde bir oya ulaştı. Bu durum Erdoğan’ın bütün planlarını bozdu. Bu nedenledir ki seçimlerden hemen sonra barış sürecini sonlandırarak Türkiye’de bir baskı rejimini yerleştirmek için ne gerekiyorsa yaptı. Siyaset felsefecisi Thomas Hobbes, eğer bir ülkeye otoriter bir rejim yerleştirilmek isteniyorsa ilk önce o ülkede korku ve kaos ikliminin yerleştirilerek insanların üzerinde güvensizlik ve belirsizlik psikolojisinin hakim kılınması gerektiğini söylüyor. Eğer Hobbes bugünün Türkiye’sini görmüş olsaydı kendi teorisinin nasıl kusursuzca hayata geçirildiğine tanık olmuş olurdu. Haziran seçimleri sonrasında Erdoğan ve AKP Türkiye’de tam da bunu yaptı.“

“ERDOĞAN KEMALİSTLER’LE KÜRT DÜŞMANLIĞI ÇİZGİSİNDE BİRLEŞTİ”

Tartışmanın moderatörü Jo Lang’ın Erdoğan’ın eş zamanlı olarak hem Kürtlere hem de Gülenciler’e yönelik bir cephe açtığını, bu süreçte Kemalistler’le olan ilişkilerinin değişkenlik gösterdiğini belirtmesi üzerine Mithat Sancar Kemalistler’le Erdoğan’ın bir noktada birleştiklerini belirtti. Pek çok kişinin Erdoğan kendi çıkarları için Kemalistler’e taviz veriyor şeklinde düşünmesine rağmen, durumun aslında tam da bu olmadığını belirten Mithat Sancar, Erdoğan’ın ideolojisinin de baştan beri Türk milliyetçisi bir damardan beslendiğini ve sonuçta Kemalistler’le Kürt düşmanlığı çizgisinde birleştiğini vurguladı.

“KARŞILIKLI BİR ÇIKAR HESABI”

Türkiye-Rusya ilişkileri konusu gündeme getirildiğinde sözü Bern’in Kanton Parlamentosu milletvekili olan Haşim Sancar aldı. Bu ilişkilerde karşılıklı bir çıkar hesabının olduğunu, ancak Erdoğan’ın Rusya’ya yanaşmasında son dönemde yaşadığı çıkar yol bulamama sorununun da büyük rol oynadığını belirten Haşim Sancar şöyle devam etti: “Rus uçağının düşürülmesinden sonra Türkiye-Rusya ilişkilerine bir gerilim hakim oldu. Rusya Türkiye’ye ambargolar yoluyla bir baskı uygulama yoluna girmişti. Ancak Erdoğan Suriye politikalarının çöktüğünü görünce yeni bir koalisyon kurma çabasına girişti. Rusya’yla ilişkilerin geliştirilmesi bu eksende ele alınmalı. Tabii Rusya da kendi çıkarlarını gözetiyor ve o da Türkiye’yi kullanmaya çalışıyor. Amacı en azından Türkiye’yi NATO’dan koparabilmek.“

“ERDOĞAN BİR ŞANTAJCI”

Daha sonra tekrar sözü alan Mithat Sancar bu konuya ilişkin şunları söyledi:

“Erdoğan’ın artık tek bir politikası var: şantaj. Erdoğan bir şantajcı. İlkin bu politikayı Kürtler’e karşı kullandı. Kürtleri süreci sonlandırmakla tehdit etti. Daha sonra mülteciler konusunda Avrupa’ya şantaj yaptı ve bunu hala yapıyor. Rusya’yla olan ilişkileri geliştirmesi de onun bu şantaj politikasının bir sonucu. Bu kez Rusya’yla tüm dünyaya şantaj yapmak istiyor Erdoğan. Burada da asıl amacı dünyadan Kürtlere verilen desteğin önünü kesmek. Kürtler şu an sadece bir şeyleri yapmak, bir şeyleri oluşturmak, kurmak için çaba sarf ediyorlar. Yeni bir hayat yaratma gayretindeler. Erdoğan’ın amacı ise sadece yıkmak. Yani politikası tamamiyle yıkıcı ve negatif bir motivasyondan besleniyor.”

“TÜRKİYE’Yİ DEMOKRATİKLEŞTİRME ÇABALARINI DESTEKLEMEMİZ GEREKİYOR”

Moderatörün Türkiye’de yaşanan bu olumsuz gelişmelerin önüne geçmek için Türkiye’de ve Avrupa’da neler yapılması gerektiği sorusu üzerine sözü tekrar programı organize eden Haşim Sancar aldı. HDP’nin işinin hayli zor olduğunu belirten Haşim Sancar, tutuklamalarla HDP’ye ne denli yüklenildiğinin altını çizdi: “AKP Hükümeti’nin yakın plandaki hedefi başkanlık sistemini yerleştirmek. Yani Türkiye’de bir sistem değişikliğini gerçekleştirmek istiyorlar. HDP de her şeye rağmen bunun önüne geçmeye çalışıyor. Biz Avrupa’da bu konuda neler yapabiliriz, bizim ödevlerimiz nelerdir? Elbette Türkiye’yi demokratikleştirme çabalarını, bunu gerçekleştirmeye çalışanları desteklememiz gerekiyor. Türkiye Avrupa açısından önemli bir ülke. Coğrafi olduğu kadar kültürler arasında da bir köprü olma rolüne sahipti bugüne kadar. Bunun için Türkiye’de yaşananlar Avrupa’yı da yakından ilgilendiriyor. Ama Avrupa Türkiye ile yaptığı mülteci anlaşmasıyla kendi değerlerine aykırı davrandı. Bir kez en baştan bunun altını çizmek gerekiyor. Bu Türkiye’nin demokratikleştirilmesi yolunda atılmış tersine bir adım oldu. Ama ben her şeye rağmen Türkiye için umutlarımı kaybetmek istemiyorum. Türkiye’de bir ölçüde hala muhafaza edilebilen demokratik yapı desteklenmeli, genişletilmeli“.

“BİZİM İHTİYAÇ DUYDUĞUMUZ ACIMA DEĞİL”

Haşim Sancar’dan sonra tekrar sözü alan Mithat Sancar, Avrupa’dan Türkiye’deki mücadeleye destek konusunu ele alırken kullanılan dilin ve yaklaşımın çok iyi belirlenmesi gerektiğine vurgu yaptı:

“Hükümetin saldırılarıyla HDP olarak örgütlenmemize hayli zarar verildi. Milletvekillerimizin tutuklanmasının yanısıra yerel örgütlenmelerimize de yoğun saldırılar gerçekleştirildi, pek çok arkadaşımız gözaltına alındı, tutuklandı. Büyük kitlesel gösteriler düzenlememizin önüne bu şekilde geçilmeye çalışıldı. Aynı şekilde genel başkanlarımızın ve diğer milletvekili arkadaşlarımızın tutuklanmasıyla kararlılığımızı yok etmeye ve parti yönetimini sekteye uğratarak politik çizgimizi bu şekilde değiştirmeye çalıştılar. Bunu kesinlikle başaramadılar. Çok sağlam durduk, duruyoruz bu saldırılara karşı. Yine birlikteyiz ve aynı prensiplerimizle ayaktayız. Erdoğan için Kürtler çok önemli. O kendi planlarını gerçekleştirmek yolunda Kürtleri hep hedef kitle olarak gördü ve onların desteğini alıp kullanmaya çalıştı. HDP bunu engelliyor ve öfkeleri biraz da bu nedenle. Ancak bizim ihtiyaç duyduğumuz acıma değil. Biz zaten güçlüyüz ve her alanda zaten mücadele ediyoruz. Avrupa’daki dostlarımızdan ne acıma, ne de soyut bir dayanışma söylemi bekliyoruz. Beklentimiz ortak çalışma ve bu temelde tamamiyle somut bir işbirliği yönünde. Bizim Avrupa’dan ve dünyadan gelen desteğe ihtiyaç duyduğumuz kadar, Avrupa ve Dünya da bize ihtiyaç duyuyor. Bildiğiniz gibi Dünya’da sağ-popülist politika bir yükselişte. Bizim mücadelemiz Dünya solunu hayli olumsuz etkileyen bu gelişim karşısında demokrasinin yanında olanlara yeni bir nefes veriyor. Bu sağ-popülist gelişimin önünü ancak uluslararası bir işbirliğiyle kesebiliriz.“

Mithat Sancar’ın sözlerini destekleyen Haşim Sancar, moderatörün “Somut olarak soruyorum, mesela hemen gelecek hafta neler yapabiliriz“ sorusu üzerine “Türkiye’deki demokratik mücadeleyi desteklemek için yeni bir duyarlılık yaratmamız gerekiyor. Bunun için her şeyi yapmalıyız“ dedi.

“HAYIR’DA HAYIR VAR”

Son olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde sürmekte olan anayasa görüşmelerine değinen Mithat Sancar, AKP’nin anayasa değişikliği önerisinin mecliste onaylanmasının muhtemel olduğunu, eğer bu gerçekleşirse bu değişiklik önerisinin halk oyuna sunulacağını belirtti ve “Tabii ki hayır diyoruz, hayır için çalışacağız. Hayır’da hayır vardır“ dedi.

___

Manşet fotoğrafı: @melissadersimi