Yeni Özgür Politika yazarı Metin Yeğin, son dönemde Hamburt'ta yaşanan gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulunduğu yazısında, Hamburg'taki direnişi ve iktidarın yaklaşımını 'Mekan-Kimlik-Ekoloji' üçgeninde anlattı.

Hambur İsyanı'nın ve direnişe yönelik baskıcı tutumun 'Kentsel Dönüşüm' projesi ile ilişkili olduğunu hatırlatan Yeğin, oradaki gelişmelerle Türkiye'dekileri kıyaslayarak, "Mekan İsyanı'nın sadece Türkiye, Brezilya gibi neoliberalizmin parlak gençlerinde değil, Kapitalizmin merkez kentlerinde de bu temel eksende yürüyeceğini gösterdiğini" belirtti.

İşte Metin Yeğin'in "Mekan isyanları: Hamburg" başlıklı yazısı:

Mekan isyanları devam ediyor. Hamburg isyanı, 'Mekan İsyanı'nın sadece Türkiye, Brezilya gibi neoliberalizmin parlak gençlerinde değil, Kapitalizmin merkez kentlerinde de bu temel eksende yürüyeceğini gösterdi. 'Gezi'den daha önce yazdığımız ve 'Gezi'de çok açık göründüğü gibi artık bundan sonra dünyada isyan ve tabii ki devrim mücadelesi 'Mekan-Kimlik-Ekoloji' ekseninde yürüyecek.

Hamburg'daki direnişe herkes kendi açısından baktı. Gezi isyancıları kendisiyle özdeşleştirdi. İsyanlar birbirini sever. Öte yandan Türkiye hükümeti ve ilişiklendirilmiş basını hatta bugünlerde bölünmüş olsalar da bu konuda birleşerek, polisin sert müdahalesine çok sevindi. Sadece kendisi yapmıyordu yani bunu. Abisi, Alman polisinden gelecek ölüm haberlerini bekledi. Böylece katil olmanın dayanılmaz yalnızlığından kurtulacağını düşünüyorlardı.

Eylemlerin ortaya çıkma nedeni ise bize hiç yabancı değildi. Bir 'Kentsel Dönüşüm' projesi ile mahalle yoksullardan arındırılarak soylulaştırılacaktı. St Pauli bölgesi, İstanbul üzerinden anlatırsak Beyoğlu, kültür, sanat ve eğlence merkezi durumunda olan bir yerdi ve St Pauli'nin, Tarlabaşı'nda da yoksullar yaşıyordu. Buraya turistler için yeni oteller, alışveriş merkezleri inşa etmek istiyorlardı. Buna yıllardır karşı çıkan, halkın ve solun kolektif olarak ayakta tuttuğu Rote Flora kültür merkezi yıkılmaya kalkıldığında, isyan patladı. Aslında gösteriler zaten oluyordu ama polis müdahalesi olunca bu direnişe dönüştü. Polisin saldırısı ve bizim öykümüzle benzerlik, sadece bundan ibaret değildi.

2011'den itibaren 'Occupy Wall street' eylemlerinden esinlenerek kurulan, 'Occupy Hamburg' kampı, polis saldırısıyla boşaltıldı. Gezi'den farklı olarak sadece çadırları yakmadılar. Bunun ardından üç bölge, 'tehlikeli bölge' ilan edildi ve daha doğrusu sıkıyönetim ile idare edilmeye başlandı. Yani polis hiçbir neden göstermeden kimlik sorabilecek, çantalarını arayabilecek ve önlem olarak gözaltına alabilecekti. Bu önlemler okuduğunuzda size sıradan gelecektir. Zaten tam olarak bunun manası, doğru anladığınız gibi, bu üç bölgede insanların, yolda yürüyen Kürt muamelesine tabi tutulacak olmasıydı.

St Pauli- Rote Flora mekanlarının dönüşümü ve buna karşı alınan önlemler aslında Alman polisinin uzun zamandır hazırlandığı bir süreçti. Mekan isyanına karşı hazırlıklar için kurduğu dev özel kentte, hatta zaman zaman mültecilerinde  temsili direnişçi rolünü oynadığı yüzlerce tatbikat yapmıştı. Bunu pratiğe uyguladıkları ilk kent Hamburg oldu. Almanya böylece tarihinde birçok kez başarıyla! uyguladığı 'getto'larına geri dönmeye başladı. Yakalarına takılmış sarı yıldızlar yerine, kredi kartı renkleriyle sınıflandırılmış toplumun yoksullarının kent merkezinden atılıyor, hemen ardından inşa edilecek kontrol altına alınmış, 'TOKİ'lerine, yeni toplama kamplarına yerleştirilecekleri yeni bir 'Nazi' politikasından başka bir şey değildi bu.

Yine geçen hafta Barcelona'da yeni inşa edilecek bir 'kumarhane kent'e karşı yapılan binlerce kişilik eylemlerin de gösterdiği gibi, yine tekrarlamalıyım ki her şey artık neoliberalizmin tek dinamiği 'yeni kent inşası'na karşı mekan üzerinden direnişlerle yürüyecektir. Şimdi burada kısaca vurgulayıp, gelecek hafta yazmak istediğim ise bütün dünyada 'Mekan-Kimlik-Ekoloji' üzerinden yürüyen bu sürecin en önemli aktörü ise bugün Rojava ve bu topraklarda 'Demokratik Özerklik' ve 'Ekolojik Demokrasi' stratejik politik çizgisiyle Kürt hareketidir.

Dünyanın sıfır noktasında yaşıyoruz farkında mısınız?