Küba’nın Ankara Büyükelçisi Jorge Quesada Concepcion, Washington’ın politikalarını ve ülkesine baskılarını anlattı...

LEYLA TAVŞANOĞLU/CUMHURİYET

Küba’nın Ankara Büyükelçisi Jorge Quesada Concepcion, ABD’nin onlarca yıldır ülkesine karşı sürdürdüğü ekonomik ablukayı sert bir dille kınıyor. Bu konuda uluslararası camianın her geçen gün Küba’ya daha fazla destek verdiğini söylüyor. Büyükelçi Concepcion’un bir de ABD’nin devlet yapısıyla ilgili dikkat çekici tespitleri var. Diyor ki: “ABD’de seçilmiş siyasiler, başkanlar devlet yapısının tutsağı gibi hareket etmek zorunda kalıyorlar. ABD devleti sanki onları rehine alıyor.” Bizde bir gazetecinin, Küba lideri Fidel Castro’nun yoldaşı Arjantinli devrimci Ernesto Che Guevara hakkında “barbar”, “katil” gibi suçlayıcı tanımlamalar yapmasına da Concepcion şu yanıtı veriyor: “Bu yazılar Che simgesini boşuna çaba harcayarak karalamaya çalışan bazı insanların çaresizliklerinin göstergesidir.”

- ABD Başkanı Obama göreve seçilmeden daha barışçı bir dünya vaadinde bulunmuştu. Ancak Obama’nın ABD Başkanlığı’na seçilmesinden sonra dünya daha da fazla bir ateş topu görünümünü aldı. Barış güvercini olduğu mesajlarını veren Obama’yla birlikte dünyanın böylesine çalkantılar yaşamasını nasıl karşılıyorsunuz?

J.C. - ABD’de siyasiler kendi istedikleri siyaseti uygulayamıyorlar. Bu siyasiler ABD devlet yapısının tutsağı gibi hareket etmek zorunda kalıyorlar. ABD devleti onları sanki rehine alıyor. Daha açık söylemek gerekirse bu siyasiler ya da siyasetin en tepesindeki başkanlar halklarının çıkarlarına değil devlet yapısının çıkarlarına hizmet ediyorlar.

Obama’nın seçim kampanyasında söylediği sözler ve başkan seçildikten sonra yaptığı ilk konuşmasında onun gerçekten bazı kişisel tercihleri ve kişisel isteklerini dile getirdiğini düşünüyorum. Bunların bazılarını yapabilmesi mümkün oluyor. Bazılarını ise hayata geçirmesi mümkün olamıyor.

ABD’deki bu barışçı söylemler çok gelişmiş ve devasa hale gelmiş askeri sanayisinin çıkarlarına ters düşmektedir. Döneminin sona ermek üzere olduğu şu sürece baktığımız zaman Obama’nın, ABD askeri çıkarlarının rehine aldığı bir başkan olduğunu, hatta onlar tarafından yönetildiğini görüyoruz. Öte yandan Obama’nın kimi konuşmalarında bu askeri çıkarlarla birebir örtüşmeyen duygulara sahip olduğunu gördük. Açıkça söylemek gerekirse bu askeri çıkarlar Obama’ya manevra imkânı tanımıyor. Bu zaten tamamıyla Amerikan sisteminin belli başlı unsurudur. Ne yazık ki ABD dünyanın en büyük gücü. Tüm dünyayı bir anda etkileyebilecek güce sahip. Bu güçle tüm dünyaya örnek olabilecek sorumluluğa sahip olması gerekir.

- Küba ABD’yle 1959’dan beri çekişme halinde. Dediğiniz gibi ABD dünyanın büyük gücü. Küba ise Karayipler’de küçük bir ada ama bunca yıldır üstelik ABD’ye ablukaya rağmen nasıl oluyor da böylesine kafa tutabiliyor?

- ABD’yle Küba arasındaki bu kriz Küba devrimiyle daha ağırlaştı ve karmaşık hale geldi. Bunun öncesi de var. 19. yüzyıldan beri ABD’nin Küba’yı kendi topraklarına dahil etme ve Küba’nın bağımsızlığını yok etme gibi bir hedefi vardı. Ama sonuçta Küba 1959’da gerçek bağımsızlığına kavuştu.

Küba Devrimi’nin gerçekleşmesiyle birlikte ABD hiç alışık olmadığı bir durumla karşı karşıya kaldı. Burnunun dibindeki küçücük bir ada bağımsızlığını ilan etmiş ve kendi ulusal hedeflerini belirlemeye başlamıştı. Oysa 1959 devriminden önce ABD bir şekilde Küba’yı kontrolü altında tutabiliyordu.

Devrimin zafer kazanmasının nedeni 1959’a kadar Küba halkının içinde biriktirdiği duyguların patlamasıydı. İlk kez Küba halkının büyük çoğunluğu gerçek bağımsızlık hedefi çerçevesinde bir araya gelmişti. Mükemmelliğe doğru alacak hâlâ çok uzun bir yolumuz olmasına rağmen Küba en azından kendi toprağının sahibi oldu. Kendi devletinin sahibi olduğuna inancı tam hale geldi.

ABD, Küba halkının bu birlik ve bütünlüğünü kendisi için aşılması gereken çok büyük bir engel olarak görüyor. Dünya tarihine baktığımız zaman ABD’nin, ülkelerdeki birlik ve bütünlüğün en zayıf olduğu anları kolladığını ve oralarda askeri müdahaleler meydana geldiğini görüyoruz. Ülke ne kadar büyük ya da küçük olursa olsun hiç fark etmiyor. Sovyetler Birliği de dev bir ülkeydi. Ama ABD, Sovyetler Birliği’nin geleceğini etkileyecek çok ciddi faaliyetlerde bulundu. O yüzden ülkelerin toprak büyüklükleri değil de halkının birlik ve bütünlüğü önemlidir. Sovyetler Birliği’nin neden dağıldığını anlamak için o dönemler ülkenin içindeki duruma dikkatle bakmamız gerekiyor.

Küba’da böyle bir şey olmadı ve olmaz. Birlikteliğimizi ve bütünlüğümüzü koruyoruz. Bize ait olanı koruma çabamız ve mücadelemiz hâlâ devam ediyor. Kendi ülkemizden hiçbir şekilde vazgeçmeyeceğimizi herkes çok iyi biliyor. Bu da silahlardan daha büyük bir güçtür. Karşı taraf da buna saygı göstermelidir.

AMAÇ KÜBA’DA KARGAŞA ÇIKARMAK

Amerikalılar ülkemizin içinde kurgusal bazı muhalif gruplar yaratmaya çalışıyorlar. Bize uyguladıkları ablukayı da gittikçe daha fazla arttırıyorlar

- Anladığım kadarıyla onlar da kendi hedeflerine ulaşmak için çalışmalarına devam ediyorlar...

- Evet. Yanılmıyorsunuz. Küba’yı değiştirebilmek için daha gelişmiş araçlar bulup ülkemize sızmaları gerekecektir. Ayrıca ülkemizin içinde kurgusal bazı muhalif gruplar yaratmaya çalışıyorlar. Ablukayı da gittikçe daha fazla arttırıyorlar.

- ABD hani Küba ablukasını kaldıracaktı?

- Önümüzdeki birkaç yıl içinde Küba ablukasının kaldırılması gündemde. Ablukanın sürmesi sadece Obama’nın suçu değil. Obama artık bu ablukanın hiçbir anlamı kalmadığını düşünebilir. Bu, uluslararası camia tarafından her geçen gün daha fazla eleştirilen bir politika.

25 Ekim’de BM Genel Kurulu’na ablukanın kaldırılması yönünde bir karar tasarısı sunduk. Her geçen gün ablukanın kaldırılması konusunda Küba’ya uluslararası destek artıyor. Bu ablukaya karşı bugün Küba aleyhinde oy kullanan sadece iki ülke var. Bunlar ABD ve İsrail.

Yalnız bu ablukayı kaldırabilmeleri için çok karmaşık hale gelen tüm hukuk sistemini yeniden gözden geçirmeleri gerekecektir. Son 50 yıldır bu ablukada hiçbir açık vermemek ve daha da güçlendirmek için ilmek ilmek öyle bir ağ ördüler ki bu ağı çözmekte ciddi olarak zorlanacaklar. Bizi ekonomik açıdan boğma amaçları her geçen gün biraz daha güçleniyor. Halkımızı hükümetimize karşı kışkırtmaya çalışıyorlar.

- Peki, ABD’de casusluk faaliyeti gösterdikleri suçlamasıyla yıllardır hapiste tutulan Miami beşlisine ne oldu?

- Bu vatandaşlarımız 13 yıldır ABD’de hapisteler. Bu, tamamıyla haksız ve hukuksuz bir mahkûmiyettir. İçlerinden birisi, Rene Gonzalez şartlı olarak tahliye edildi. Ama üç yıl daha ABD topraklarında yaşamaya zorlanıyor. Küba’ya dönemiyor. Suçu da şu anda ABD topraklarında ellerini kollarını sallayarak dolaşan teröristleri izlemek. Üstelik bu teröristlerin özgürce yaşadıkları bir ülkede oturmaya zorlanıyor. Yani, hayatı çok büyük bir tehlikede.

Üstelik tüm ailesi ve eşi Küba’da. Onları 13 yıldır bir kez bile göremedi.

ABD’nin terorizmle mücadelede nasıl ikiyüzlü, riyakâr davrandığının kanıtı ABD’nin üst düzey bir yargıcının Rene Gonzalez’le ilgili verdiği hükümdür. Mahkeme kararında Rene Gonzalez’in terör gruplarının bulunduğu mekânlara gitmemesi gerektiği de önemle belirtiliyor. Böylece ABD mahkemesinin kendisi ABD’de önemli terörist gruplar bulunduğunu, bunların bizzat Küba karşıtı eylemlere karıştıklarını alenen kabul ediyor. Bu gerçekten utanç verici bir davadır. ABD, bu davayla bütün nefretini beş Kübalıya kusmuş oldu. Tabii Amerikalıların en önemli kaynakları da Miami’de yaşamakta olan aşırı sağcı Küba karşıtı gruplardır. Yıllar boyu Küba’ya karşı düzenlenen terör faaliyetlerini de bu gruplar yönetmişlerdir. Küba olarak biz bütün bu terör faaliyetlerini uluslararası camiaya duyurduk. Ama ABD terörizmle mücadele eden bu beş Kübalıyı hapse tıktı. Gerçek teröristler ise hâlâ özgürce ABD’de yaşıyor.

GERÇEK TERÖRİSTLER YERİNE MİAMİ BEŞLİSİ CEZALANDIRILDI

- Miami beşlisiyle başlangıçta ahbaplık kurup sonradan onları ihbar ettiği söylenen tescilli CIA ajanı Carriles’ten haber var mı?


- Miami beşlisi Küba karşıtı eylemlerde bulunan bazı terörist grupların içine sızmışlardı. Amaçları Küba karşıtı bütün eylemler hakkında bilgi toplamaktı. Hiçbir şekilde casusluk yapmadıkları gibi terör saldırılarında da kesinlikle bulunmadılar. Mahkeme bütün bu gerçekleri kabul etti.

Yapılan çalışmalar sonucu toplanan bilgiler rapor halinde Küba’ya davet edilen FBI yetkililerine sunuldu. O raporda terör faaliyetleri içinde oldukları isim isim belirtilen kişiler yerine terörizmle mücadele eden Miami beşlisi hapse atıldı.

Sizin sözünü ettiğiniz Luis Posada Carriles isimli CIA ajanı Küba Havayolları’na ait bir uçağı seyir halindeyken havaya uçuran ve pek çok masum insanın ölümüne yol açan kişidir. Bunun ardından pek çok suikast girişiminde bulundu. Bu kişi bugün ABD’de özgürce yaşıyor. Üstelik yaptıklarını alenen itiraf ediyor.

CIA AJANLARININ KÜBA’YLA İLGİLİ MARİFETLERİ

- Bildiğim kadarıyla Carriles, CIA ajanı olmaktan gurur duyduğunu da her fırsatta tekrarlıyor...


- Evet, öyle. Biz beş Kübalı vatandaşımızla ilgili dayanışma kampanyasını bütün dünyada sürdürüyoruz. Bu kampanyayla ilgili bir de kitap yayımlandı. Bunun Türkçesini burada gerekli kurumlara da ilettik.

- Küba’yla Türkiye birbirinden çok uzak iki ülke olmasına karşın uzun yıllardır süren yakın ilişkiler var. Özellikle Türkiye’deki sosyal demokrat yerel yönetimlerin Küba’yla dostluk bağlantıları var. Bu nasıl sağlandı?

- Dediğiniz gibi iki ülke arasında iyi ilişkiler sürüyor. Küba’yla Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin kuruluşunun 60. yılı önümüzdeki yıl kutlanacak. Dönem dönem ilişkiler inişli çıkışlı oldu. Ama 1980’li yılların sonundan itibaren, Soğuk Savaş’tan sonra ilişkilerimiz güçlenerek gelişmekte.

CHE’Yİ KARALAMAYA ÇALIŞAN ZAVALLILAR

- Bir Türk gazeteci, lideriniz Fidel Castro’nun yoldaşı, Bolivya’da öldürülen Arjantinli devrimci Ernesto Che Guevara’yı “barbar”, “katil” olmakla suçlayan yazılar yazdı. Bu yazılara tepkiniz ne oldu?


- Kanımca, son zamanlarda Akşam gazetesinde yayımlanan Che ile ilgili yazılar, Che simgesini, boşuna çaba harcayarak karalamaya çalışan bazı insanların çaresizliğinin göstergesinden başka bir şey değildir. Bunun örnekleri de her geçen gün artmaktadır. Ekonomik, siyasi, medyatik ve kültürel emperyalizmin temsilcileri dürüst ve şerefli gerilla imajını boşuna, akıntıya kürek çekerek yok etmeye çalışmaktadırlar. Che’nin daha iyi bir dünya için mücadele etmeye kararlı milyonlarca kadın ve erkek için model olmaya devam etmesi kaçınılmazdır. Bunu böyle bilmelidirler. Buna karşın, simge haline gelmiş olan Che’yi karalamaya çalışarak ortaya koydukları, onun devrimci fikirlerine daha fazla inanmamıza yol açmaktadır. Çünkü Che’nin yaşamı bir fedakârlık ve yiğitlik örneğidir.