İtalya'da anayasa reformuna ilişkin yapılan referandumda aldığı ağır yenilginin ardından Aralık'ta başbakanlık görevini bırakan Matteo Renzi, parti içi muhalefetin artması sonucu Demokrat Parti Genel Başkanlığı'ndan da istifa etti.

İtalya'da koalisyon hükümetinin büyük ortağı Demokrat Parti'de (PD) uzun süredir devam eden tartışmalar, yaklaşık 3 yıldır genel başkanlık koltuğunda oturan Matteo Renzi'nin istifasıyla sonuçlandı.

2014 yılı başında parti içi yaptığı bir manevrayla dönemin Başbakanı Enrico Letta'yı koltuğundan eden Renzi, genel başkanlığa seçildikten sonra hükümeti kurma görevini de almıştı. Böylece "Ülke tarihinin en genç başbakanı" unvanını da alan Renzi, bu hamleyle partisinde kendisine karşı muhalif bir cephe oluşmasını sağladı.

Renzi, 3 yıllık başbakanlığı boyunca hayata geçirmeye çalıştığı reformlar sürecinde de sıklıkla bu cephenin eleştirilerine maruz kaldı. Eski Başbakan Massimo D'Alema ve Eski PD Genel Başkanı Pier Luigi Bersani gibi partisinin ağır toplarını ve diğer gelenekselci isimleri karşısına alarak yolunda ilerlemeye çalışan Renzi 'kibirli olmakla' suçlanıyordu.

Nitekim Renzi, 4 Aralık 2016 tarihinde yapılan referandumda seçmenin yüzde 59'unun 'hayır' dediği ve kendisini başbakanlık koltuğundan eden anayasa reformu konusunda kendi partisinde dahi uzlaşma sağlayamazken, kaybederse istifa edeceğini söylemişti. 'Referandumu kişiselleştirince referandumu kaybetti' eleştirileri getirilen Renzi, partisinde kendisine artan baskılar ve bölünme eğilimleri üzerine, beklendiği gibi bugün düzenlenen PD Genel Kurulu'nda istifasını sundu.