Al Monitör yazarı Denise Natali, KDP ve PKK Şengal arasındaki gerilimin ve Kürtlere yansımasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Natali, “Türkiye’deki Kürt sorununda çözümsüzlük sürüyor, Suriyeli Kürtler özerklik talep ediyor ve PKK nüfuzunu artırıyor. Bu koşullarda KBY’nin sırtına sınırları aşan PKK sorunu da binecek. PKK ise sokakta giderek büyüyen siyasi boşluktan yararlanmaya çalışacak. Irak Kürdistanı’nda pek çok halk kesimi PKK’yi hakiki bir milliyetçi parti olarak görüyor” ifadelerini kullandı.

Denise Natali’nin Al Monitör’de yayınlanan, “Iraklı Kürtler iç savaşa doğru mu gidiyor?” başlıklı yazısı şöyle:

İslam Devleti’ne (İD) karşı Musul harekâtı devam ederken Irak’ın Kürdistan Bölgesi’nde içten içe kaynayan ve savaşın ardından istikrar çabalarını etkileyecek sorunlar dikkatlerden kaçıyor.

Sırf son birkaç ayda bir Kürt gazeteci daha suikasta uğradı, bir üniversite öğrencisi “namus” cinayetine kurban gitti, Kürt bir kadın milletvekili ölüm tehditleri aldı, İranlı Kürtlere ait bir parti binası bombalandı ve yedi kişi hayatını kaybetti, Süleymaniye vilayetinde bir dizi terör saldırısı önlendi.

Bu tabloya ödenmeyen memur maaşları nedeniyle devam eden gösterileri, Kürt parlamentosunun işlevsizliğini, artan mülteci ve iç göçmen sayılarını, bölgedeki varlığını artıran PKK’yi ve Türk savaş uçaklarının kuzey Irak’taki PKK üslerini bombalamasını da eklemek lazım.

Tüm bunlar, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (KBY) 2011’den beri sağladığı çoğu kazanımı tersine çevirmekle kalmıyor, Kürdistan Bölgesi’nde mali çöküş ve iç çatışma riskini artırıyor.

Hâl böyle olunca İD sonrası dönem için “kaçınılmaz Kürt devleti” senaryosu yerine zayıflayan özerklik, siyasi kargaşa ve silahlı çatışmanın olduğu bir senaryo daha gerçekçi görünüyor.

KBY 2014’te “bağımsız” petrol ihracatına başlamıştı ama Kürt ekonomisi bugün lime lime dökülüyor.

KBY’nin borcu 22 milyar doları aşmış durumda. Elektrik arzı 2005 seviyesine gerilerken özel jeneratörlerin bulunmadığı bölgeler günde yaklaşık dört saat elektrik alabiliyor. Binlerce genç insan bölgeden göç etmeye devam ediyor.

Bir zamanlar büyük ilgi gören Kürt enerji sektörünün altı siyasi ve yasal açıdan oyuluyor. KBY Ceyhan’a günlük yaklaşık 600 bin varil petrol ihraç etse de bu ihracatla ilgili anlaşmazlıklar sürüyor, Türkiye’ye bağımlılık devam ediyor ve petrol büyük ölçüde Kürdistan Bölgesi’nden değil, hâlen ihtilaflı bir bölge olan Kerkük’ten sağlanıyor.

Uluslararası petrol şirketleri Kürdistan Bölgesi’ndeki 19 petrol sahasını terk etmiş durumda. Bunların içinde sahip olduğu altı sahanın üçünden çekilen ExxonMobil de var.

KBY Doğal Kaynaklar Bakanlığı ile Türk yetkililer arasında yapılan ve WikiLeaks tarafından yayımlanan yazışmalar KBY’deki mali krizin ve bunun siyasi yansımalarının ne denli derin olduğunu ortaya koyuyor.

Bakanlığın Ankara’dan 5 milyar dolar ilave kredi almaya çalışması ve Türkiye’ye Kürt kontrolündeki petrol sahalarından daha büyük bir pay önermesi kimi Kürtlerin gözünde Kürdistan Bölgesi’nin ekonomik menfaatlerini korumanın bir yolu olabilir.

Ancak aralarında Kürt milletvekillerinin de olduğu başka bir kesim konuya farklı bakıyor ve bakanlığın önerisini “Kürt topraklarının Türkiye’ye satılması” olarak görüyor. Benzer şekilde tepkili olan Bağdat’taki Iraklı yetkililer de KBY’nin Türkiye’ye petrol sahası satma yetkisi olmadığını savunuyor.

PKK’nin kuzey Irak’taki artan varlığı da bu krizlerden besleniyor ve Kürtlerin iç çekişmelerini derinleştiriyor. Kandil Dağı’ndaki üsleri dışında PKK grupları şu an Sincar Dağları’na da yerleşmiş durumda. Burada hem Ezidileri yeni İD saldırılarına karşı koruyorlar da hem de bu stratejik bölgeyi kontrol ediyorlar.

PKK, Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ve Goran Hareketi’nden müsamaha ve destek görürken Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) yetkilileri gerekirse güç de kullanılarak PKK’yi Sincar’dan çıkarmakla tehdit ediyor.

Ankara da Peşmerge PKK’yi buradan çıkarmazsa baharda Sincar’a müdahale etme uyarısında bulunuyor.

PKK’nin fiili lideri Murat Karayılan geçtiğimiz günlerde PKK güçlerinin Ezidilerin yaşadığı Sincar ilçesinden çekilmeye hazır olduğunu söyledi ancak PKK bağlantılı grupların buradan tamamen gitmesi düşük bir olasılık.

KDP’nin yandaşları ve muhalifleri arasındaki bölünmüşlük de kuzey Irak’ta açıkça hissediliyor. Kürtlerin yeniden “birakuji” yani iç savaş yaşamasından korkuluyor.

Kürtlerin silahlı bir çatışma veya iç kargaşa yaşaması aslında kolay kolay düşünülebilecek bir şey değil.

1994-1998 dönemindeki Kürt iç savaşından bu yana pek çok şey olumlu yönde değişti. Kürdistan Bölgesi ekonomik gelişme kaydetti, siyaseten olgunlaştı, federal Irak devleti içerisinde uluslararası tanıma elde etti ve İD’le mücadelede kritik bir yerel ortak oldu.

Kürt partileri aralarında kavga etse de uzun süreli bir şiddet süreci, bölgede önemli maddi menfaatleri olan KBY yetkilileri için oldukça yüksek riskler anlamına gelir.

Bunun yanında partiler KDP’ye siyaseten muhalif olsalar da aralarındaki aşırı parçalanmışlık ve Başkan Mesud Barzani’ye bağımlılıkları KDP’ye etkili şekilde kafa tutmalarını engeller.

Tüm bunlara rağmen mevcut krizlerin bazı boyutları KBY’nin kontrolü dışındadır ve zamanında Kürt iç savaşına yol açan nedenlerden çok da farklı değildir.

Irak Kürdistanı o yıllarda uluslararası güvenli bölge statüsündeydi ama buna rağmen siyasi ve ekonomik istikrarsızlık içindeydi.

1990 Körfez Savaşı’nın ardından Bağdat Kürtlerin yaşadığı kuzeyden çekilmiş, Irak’a uluslararası yaptırımlar uygulanmaya başlanmıştı.

Yeni kurulan KBY memur maaşlarını ödeyemiyor, kamu hizmetlerini sağlayamıyor, Saddam Hüseyin’in kimyasal saldırılar da içeren Enfal harekâtının ardından yüz binlerce Kürt sığınmacıyı barındırmakta ve yıkılan köyleri onarmakta zorlanıyordu.

Kürt siyasi partileriyle bağlantılı münferit tüccarlar yaptırımları delerek para kazanmanın yaratıcı yollarını bulsalar da Kürtlerin çoğu, uluslararası yardıma bağımlı yoksul insanlardı.

KDP ve KYB arasındaki güç mücadelesinde liderlik çekişmelerinin yanı sıra gelir ve kaynak kavgaları da belirginlik kazanmıştı.

Bu gerilimler, aynen bugün olduğu gibi Türkiye’yi, İran’ı ve PKK gibi rakip Kürt gruplarını kavganın içine çekti.

Örneğin KDP o dönemde Türkiye’nin güneydoğusunda süren PKK isyanını frenlemek ve Habur Sınır Kapısı’ndan kaçakçılık gelirini güvenceye almak için Türkiye’yle bazı ticaret ve güvenlik düzenlemelerine gitti.

Buna karşılık Ankara 1992-1997 yıllarında PKK’ye karşı Çelik-1 ve Çekiç gibi bir dizi sınır ötesi harekât düzenledi.

Bu müdahalelerin bir noktasında 35 bin asker Kürdistan Bölgesi’nin 60 kilometre içine kadar girdi. KYB ise İran’dan destek aldı ve PKK’yi kolladı.

Ensar El İslam’ın öncülleri dahil İslamcı gruplar bu istikrarsızlıktan faydalanarak yapılandı ve radikalleşti.

Aynı gidişat Kürdistan Bölgesi’nde bugün tekerrür ediyor. İç çatışma KBY ve Kürt parti yetkilileri için büyük kayıplar anlamına gelebilir ama bu herkes için geçerli değil.

Başka gruplar Irak devletinin zayıflığından, kızgın halk kitlelerinden, kontrollü istikrarsızlıktan fayda sağlayabilir.

Ayrıca KBY giderek Ankara’ya bağımlı hâle gelirken Türkiye’deki Kürt sorununda çözümsüzlük sürüyor, Suriyeli Kürtler özerklik talep ediyor ve PKK nüfuzunu artırıyor. Bu koşullarda KBY’nin sırtına sınırları aşan PKK sorunu da binecek.

PKK ise sokakta giderek büyüyen siyasi boşluktan yararlanmaya çalışacak. Irak Kürdistanı’nda pek çok halk kesimi PKK’yı hakiki bir milliyetçi parti olarak görüyor.

PKK ve diğer radikalleşmiş gruplar, Barzani-KDP iktidarı ile Türkiye’ye karşı koymak isteyen İran gibi bölgesel devletlerin de işine geliyor.

Önü alınmadığı takdirde bu gerilimler, Musul’un kurtuluşundan sonra bile Kürdistan Bölgesi’nin ekonomik büyümesini, iç istikrarını baltalamaya devam edecek ve KBY’nin İD’le mücadelede etkili bir yerel ortak olma kabiliyetini zedeleyecek.

KBY ve vilayet yönetimleri dahil Irak’ta devlet kurumlarının güçlendirilmesine, ekonominin çeşitlendirilmesine, Bağdat’la Erbil arasındaki gelir paylaşımına ve Ankara-Bağdat-KBY ilişkilerine daha ciddi bir ilgi gösterilmeli.

Kuzey Irak’taki PKK meselesi de gündeme alınmalı. Bu kapsamda Ankara’yla PKK arasında yeniden ateşkes sağlamanın, Türkiye ve Suriye’deki Kürt sorunlarını çözmenin yolları aranmalı.