Murat Özçelik / Demokrat Haber / İngiltere

 

Avrupa’nın dört bir yanında ekonomik kriz sonrası sıkacak kemerleri bile kalmayan halkın azabı bir türlü bitmek bilmezken, krizin nedeni olan bankacılık sektörü ve büyük şirketler adeta ödüllendiriliyor.

 

İngiltere de ekonomik kriz nedeniyle kamu harcamalarında ciddi kesintilere gitme yolunu seçen ülkelerden. Liberal Demokrat Parti-Muhafazakar Parti koalisyonu, kamu çalışanlarının maaşlarını dondurmaktan tutun, emeklilikte yapılan değişikliklere, KDV’nin artırılmasından sosyal güvence yardımlarının azaltılmasına kadar sıradan yurttaşları gitgide yoksullaştıran birçok karara imza attı. Yüksek gelir grubundakilerin ödedikleri vergilerin artırılması ya da vergi kaçıran şirketlerden alacakların tahsil edilmesi önerilerini ise çoğunlukla duymazlıktan geldi. Hatta başbakan David Cameron, Avrupa Birliği’nin, faturanın bir kısmını bankalar ve genel olarak finans sektörüne kesen ve finansal işlemler vergisi, fon satışı ve spekülatif kazanç işlemlerinin reformu gibi önlemlerle finans çevrelerini ‘daha sorumlu’ davranmaya zorlayan düzenlemesini veto ederek önceliğinin kimleri korumak olduğunu ve tarafını açıkça ortaya koydu. Bunu yaparken de “Bankalar bu önlemleri tehdit olarak görüyorlar” diye gerekçelendirdi. Bankaların ekonomik kriz nedeniyle alınan tüm önlemleri kendilerine tehdit olarak görmesi niye yanlış olsun ki; sonuçta bu krize onların diledikleri gibi at koşturmaları yol açmadı mı?

 

İngiltere’de yüzbinlerce kamu çalışanı hükümetin aldığı kararların doğrudan bir sonucu olarak işsiz. Kamu kesintilerinin ilk günlerinde başbakan Cameron, aldıkları önlemlerin kaçınılmaz olarak bazı insanların işini kaybetmesine yol açacağını kabul etmişti, ancak bu önlemlerin özel sektörde yeni işlerin doğmasına yol açacağını öne sürüp, işsiz kalanların özel sektörde istihdam edileceğini öngörmüştü. Peki ne oldu: tabii ki alınan önlemlerle zaten krizdeki ekonomi iyice yavaşladığı için özel sektörde yeni iş imkanları doğmadı ve işsiz kamu çalışanı sayısı her geçen gün daha da arttı. Önümüzdeki Nisan ayında kamu kuruluşları yeni bütçelerini uygulamaya geçirince işsiz sayısının daha da hızlı bir biçimde artması bekleniyor.

 

Öte yandan gençler arasındaki işsizlik Aralık ayı itibarıyla, kayıtların tutulmaya başladığı 1992 yılından bu yana en yüksek seviyesine ulaştı. Eğitim burslarının kesilmesi ve 3 kat artan okul harçları nedeniyle yüksek öğrenime gitmek de bir hayal gençler için, bir iş bulup çalışmak da...

 

Bütçe açığını kapatmak için alındığı söylenen bu önlemlerle yoksullar daha da yoksullaşırken, devlet bu hafta çıkan bir habere göre 25 Milyar Sterlin (yaklaşık 70 Milyar YTL) tutarındaki vergiyi ‘affetti’. Kamu Maliye Komitesi (PAC) tarafından yapılan açıklamaya göre vergi dairesi büyük şirketlerle ardı ardına yaptığı anlaşmalarla vergi borçlarını siliyor. Bu affedilen vergi miktarı aileler başına bölündüğünde, İngiltere’deki her aile başına 1000 Sterlin düşüyor. PAC’ın raporunda dikkat çeken diğer bir konu da, büyük şirketlerle vergi borçlarının affedilmesi üzerinden yürütülen görüşmelerin şeffaf olmaması; denetçilere yardımcı olmayan vergi dairesinin, sorulara “net olmayan, tutarsız ve yanıltıcı olabilecek” cevaplar verildiği öne sürülüyor.

 

Vergileri affedilen şirketlere bakıldığında aslında tablo çok açık: Goldman Sachs bankasının 20 Milyon Sterlin tutarındaki vergi borcu artık yok; cep telefonu devi Vodafone’un 6 Milyar Sterlin tutarındaki borcu da...

 

PAC’ın raporu yayınlanır yayınlanmaz bir açıklama yapan vergi dairesi, raporun “yarım yamalak bilgilere, doğru olmayan görüşlere ve yanlış anlaşılan gerçeklere” dayandığını iddia etti ama ‘ateş olmayan yerden duman çıkmaz’, hele ki duman devlet kanadından geliyorsa.