Tahrir ayaklanması ikinci safhasında. Bu safha Ocak ayında “devrim” olarak nitelendirilen ayaklanmanın tekrarı değil, bilakis o günlerde belli amaçlarla yola çıkan milyonlarca kişinin o amaçları unutturmak, sümen altına itmek, “devrimi” çalmak isteyenlere karşı aynı taleplerin hatırlatmayı amaçlıyor. İkinci Tahrir ayaklanması, Ocak devriminin ikinci bölümü. Devrim tanımlanması Mısırlılar’a ait. Ayaklanma terimini kullanmıyorlar çünkü bu terim hedefi belirsizleştiriyor. Bu seferki hedef de aynı: Ocak ayında yola çıkarken önlerine koydukları adalet, özgürlük ve ekmek taleplerini yeniden gündeme getirmek.

 

2011 yılının Ocak ayında ülkeyi 30 yıldır yöneten Hüsnü Mübarek devrilmiş olsa bile, 30 yıldır ülkedeki hemen her kademeye nüfuz etmiş olan rejimin ana unsurlarında hiçbir değişiklik olmadı. Mübarek ailesi dışında neredeyse kimse hesap vermiyor ve yerini koruyor. Ordu ise ülkede istikrar adına yeni dönemin ruhunu öldürmeye çalışıyor; yeni dönemin ruhunu unutturmak için demokrasiye geçiş sürecini sürekli erteliyor. Tahrir ruhunu yeniden harekete geçiren unsurların başında işte bunlar geliyor.

 

Tahrir Meydanı’nda Ocak ayında ayaklanan her görüşten, her yaştan, her sınıftan insanlar ortak bir temelde birleşmişler, korku duvarını yıkarak demokrasi, yeni bir Mısır için yola çıkmışlardı. Halk ordunun kendi yanında olduğunu hissetmiş, ittifak yapmış, ordunun ileri gelenleri de “istikrarlı bir geçiş” adına Mübarek’i görevden uzaklaştırıp yönetimi ele almıştı. Bu durumun aslında ülkede kaotik ve kontrol dışı bir geçişin önüne geçmek için Washington tarafından da desteklenen bir formül olduğu biliniyor. Genelkurmay Başkanı Tantavi, ayaklanmanın önüne geçemeyeceğini anlayınca kendi liderini feda etmekten kaçınmamıştı. Ama sanki şimdi eski liderinin rolünü oynuyor.

 

ORDU YİNE 'GÖREV BAŞINDA'

 

Ayaklanmanın ruhunu kavrayamayan ordu Mübarek’in gidişinden sonra insanların yatışıp evlerine döneceğini planladı. Oysa artık ülkede durum ve ruh hali çok farklı.Yani insanlar taleplerini direnerek alacaklarının bilincinde ama bu kez karşılarında Ocak ayındaki ittifak yaptıkları güç var. Yüksek Askeri Konsey’in başındaki Genelkurmay Başkanı General Tantavi sanki Mübarek’in pozisyonunu almış gibi.

 

Yüksek Askeri Konsey Ocak ayından bu yana geçen sürede demokrasiye geçiş için net bir takvim açıklamış değildi. Kasım ayı sonunda 3 aşamada yapılacak parlamento seçimlerin ardından yeni bir hükümet kurulacak. 28 Kasım seçimlerinde adaylar arasında Mübarek döneminin siyasetçileri farklı partilerde boy göstermeye başladı. Kimseden hesap sorulmuş değil, sistemin omurgası yerli yerinde. Üstelik ordu anayasadaki ülkenin koruyucusu olduğu yönündeki maddeyi korumak, belli konularda denetim dışında kalma imtiyazından vazgeçmeyeceğinin sinyallerini de verdi.

 

Bugün Tahrir meydanına yeniden çıkan insanlar kendilerini kandırılmış hissediyorlar; kendi elleri ile gerçekleştirdikleri devrimin “çalındığını” düşünüyorlar. Bu kadar kısa sürede ülkedeki yoksulluğun alt edilemeyeceğini biliyorlar ancak demokrasiye geçiş sürecinde atılacak somut adımların atılmaması, yönetimin sivillere teslim edilmesinin sürekli ertelenmesi insanların sokağa yeniden çıkmasının en önemli gerekçesi. Üstelik aradan geçen zaman içinde ifade özgürlüğü adına adım atmak bir yana Mübarek dönemi aranır olmuş; binlerce kişi gözaltına ya da tutuklu. Mısırlıların gurur duydukları, “kendi halkına silah çevirmez” dedikleri ordu ile karşı karşıya durumdalar.

 

TAHRİR’DE GENÇLER SAHNEDE

 

Tahrir’deki ruh aynı olmasına rağmen bu kez görüntü biraz farklı. İlk ayaklanmanın aksine bugün polisle karşı karşıya gelen, yaralanan, ölen ama vazgeçmeyen; meydanda müthiş bir organizasyonla örgütlenen, heyecanlarını yitirmeyen gençler orduya geri adım attırdı. Yine her kesimden insan protestolara katılsa bile asil dinamiği gençler oluşturuyor. Ölü ve yaralı sayısı Ocak ayı ile kıyaslanmayacak kadar yüksek; polis çok sert ve ordu devreye girmek üzere. Durum kartopu misali; ancak ordu bir süre sonra bu kartopunun altında kalabilir. Geçen hafta tepkileri üzerine geri adım atan Askeri Konsey genel seçimlerin hemen ardından, Haziran ayından önce Cumhurbaşkanlığı seçimine gidileceğini açıklaması tepkileri dindirmedi. Çünkü insanlar Genelkurmay Başkanı Tantavi’ye olan güvenlerini yitirmiş durumdalar.  Üstelik direndikçe kazandıklarını gördüler. Eğer protestolar ve olaylar daha da büyürse tepkileri azaltmak için ordu, Enver Sedat döneminden kalma General Tantavi’yi “harcayabilir”. Ordu’nun yönetime tamamen el koyabileceği de konuşulsa bile uluslararası ortam buna pek müsait değil. Bazı liberaller ve Müslüman Kardeşler örgütü ise ordunun şu anda yönetimi bırakmasının tam bir kaosa yol açacağı, otorite boşluğu yaşanacağı görüşündeler. Zaten bu kez Müslüman Kardeşler Örgütü Ocak ayının tersine bu kez Tahrir meydanında örgütlü olarak yer almıyor; tarihsel hareket tarzına uygun olarak yine oportünist davranıyor, Tahrir’deki dinamik yerine seçimlere yoğunlaşmışlar. Bu tabii ki Müslüman kardeşler adına beklenen bir durum.  Çünkü her ne kadar yıllardır yasaklı olsalar da Nasır dönemi, Sedat ya da Mübarek dönemlerinde siyasi sistemin yanında olmuş daha sonra da ordunun gadrine uğrayınca eski pozisyonlarına dönmüşlerdir.  Bu kez de seçim uğruna orduyla arayı bozmak istemiyor; Tahrir’deki binlerce kişiyi yalnız bırakıyor; manidar bir durum. Ordu da “istikrar” adına eski düşmanını yedekliyor. Bize yabancı olmayan bir durum, bir zamanlar uygulanan bir siyaset.

 

Mısır ordusu bu haliyle halkın nezdinde giderek prestijini kaybediyor. Çünkü Mübarek döneminde sütre gerisinde duran askerler artık görünür haldeler. Bu halleriyle Ocak ayından beri hemen hiçbir değişikliğe izin vermeyen, özgürlük ruhunu ile birlikte kendi insanını öldürmeye başlayan ordu giderek zor durumda kalabilir.

 

Sadece Mısır’da değil dünyada Tahrir artık bir sembol. Demokrasi ve değişim için yola çıkarak haklarını Tahrir’de arayan insanların talep, birliktelik ve dirençleri Mısır’ı değiştirecek gibi görünüyor.