Amerikan dış politikasını dünyaya anlatan isim olarak bilinen Dışişleri Bakan Yardımcısı ve sözcüsü Philip J. Crowley, resmi olarak ilk kez Türkiye’nin uluslararası rolünü memnuniyetle karşıladıklarını (Welcomed) dile getirdi.
 
Dünyanın her köşesinde olup bitenden haberdar olmak ve bu konularda ABD’nin tutumunu dile getirmek gibi zor bir görevi yürüten Crowley Türk-Amerikan ilişkilerini geniş bir çerçevede değerlendirdi.
 
Ankara ile Washington çıkarları arasında görüş ayrılıklarının normal olduğuna dikkat çeken Crowley, “ABD ve Türkiye her konuyu aynı görmüyor ama iki ülkenin de beraberce başa çıkması gereken sorunlar var” diye konuştu.
 
Vatan gazetesinden İlhan Tanır’a konuşan Amerikan dış politikasının “vitrini” konumundaki Crowley Türkiye’nin isminin beklenmedik şekilde 2010’da Washington’da gündeme taşınmasıyla alakalı olarak, “ ABD hükümetinin politikalarını sadece Amerikalılara değil diğer hükümetlere hitaben konuşmaktayım. Söylediklerimin sorumluluk getirdiğini (etki sahibi olduğunu) biliyorum. Podyumda farklı insanlar bilgi almak için çok farklı sorular soruyor. Bunların içinden K. Kore, İran, Afganistan ve Pakistan gibi konuların sürekliliği var. Ayrıca gelip-geçen konular da var. Örneğin Haiti’nin geçen yıl bu zamanlar kimse gündemin başına çıkacağını beklemiyordu.
 
Türkiye’nin geçen yıl gündemimize fazla gelmesi tespitine katılmıyorum. Türkiye NATO üyesi ve ABD’nin karşı karşıya olduğu birçok konu ile iç içe. Türkiye’nin bulunduğu fiziki coğrafyadaki birçok konu hem ABD hem AB hem de Ortadoğu için önemli. Türkiye her zaman bu rolü oynadı. Türkiye’de 1979 ve 80’de görev yaptım. O zamanlarda Kıbrıs meselesi nedeniyle tansiyonun yaşandığı, Türkiye-ABD-Yunan ilişkilerinin oldukça dikenli olduğu günler yaşadık.
 
ABD-Türkiye ilişkilerinde temel olarak bakılması gereken nokta NATO üyeleri olarak oldukça dayanıklı ve uzun süren bir müttefiklik ve arkadaşlığı kapsayan bir ilişkiye sahip olduğudur. Bu iki ülke arasındaki ilişkilerin temelidir. Aynı zamanda Türkiye ve ABD’nin çıkarlarının ciddi anlamda üst üste geldiğini görmekteyiz, ama bu çıkarların ‘’özdeş’’ olduğunu söylememiz pek mümkün değildir.
 
Bulunulan coğrafyaların farklılığı nedeniyle Türkiye ve ABD değişik konularda farklı görüşlere sahip olmaya devam edecektir. Farklı geçmiş onyıllardaki büyük olaylara bakıldığında iki ülkenin bakış açılarının büyük oranda aynı olduğunu görürüz, ama bu gelişmelere karşı geliş biçimimiz ve değerlendirme noktalarımız farklı olmaktadır. Bu gayet doğal, sağlıklı ve verimli bir ilişki türü. Dünya çevresinde birçok ortaklıklarımız var ve bu ortaklıklarda paylaştığımız birçok değerler var, ‘özdeş’ değerler olmasa da” yorumunu yaptı.
 
TÜRK DİPLOMASİSİ ETKİ SAHİBİ
 
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun geçen hafta artık “Soğuk Savaş” yılları mantığından kurtulmaktan bahsemesi ve ABD’nin bu değişen Türkiye’ye alışması gerektiğinden söz etmişti. Bu yorumla alakalı olarak Crowley; “Bu yaklaşıma kesinlikle katılıyorum. Ve sanıyorum ABD’nin bu rolü benimsediğinin sinyallerini almaktayız. Herkesin kendisine göre yükselen güçler listesi var. Türkiye’de, haklı olarak, kendini stratejik olarak 21’inci yüzyıldaki olayları etkileyebilecek bir konuma sokmaya çalışıyor.
 
ABD, Türkiye’nin bu yeni rolünü memnuniyetle karşılıyor. 30 yıl önce Türkiye’nin hem Filistin Kurtuluş Örgütü ile hem de İsrail yönetimiyle bir NATO üyesi olarak ilişkiler sahibi olduğunda bu Türkiye’yi eşsiz ve verimli bir pozisyona sokuyordu. Türkiye’nin Irak, İran, Suriye Rusya ve Ermenistan gibi komşuların olduğu bir yerde olduğunun farkındayız. Türkiye sadece ikili ilişkilerin değil o ilişkilerin nasıl farklı sonuçlar doğurabileceği konusunda da etki ve yön sahibi. Bunu kabul edip Irak’ta yeni bir hükümetin kurulması konusunda Türkiye ile ortak temaslarda bulunduk.
 
Türkiye’nin İran ile ilişki sahibi olacağını da kabul ediyoruz. Her ne kadar biz İran’a ambargolar konusunda 1929 sayılı BM tasarısını ‘özdeş’ şeklinde görmemiş olsak bile Dışişleri bakanı Davutoğlu Bakan Clinton ile son görüşmesinde Clinton’a Türkiye’nin 1929’un ışığında İran’ı P5 artı 1 ülkeleri ile görüşmeye teşvik ettiğini söyledi, her ne kadar 1929 sayılı pakete aynı şekilde yaklaşmamış olsak da. Türkiye böylece barış sürecinin bir tarafında önemli bir rol oynuyor. Bu açılardan bakıldığında Türkiye’nin kendi bölgesinde ve ötesinde oynadığı bu yeni rolü memnuniyetle karşılıyoruz” ifadesini kullandı.
 
‘SORUNLARIMIZ ORTAK’
 
Türkiye’de yapılan anketlerde ABD’nin en büyük tehdit görülmesiyle alakalı olarak da Crowley, “Hayatımda iki kez ve uzunca sayılabilecek dönemlerde Türkiye’de yaşamış biri olarak konuşuyorum. Her konuyu aynı görmüyoruz, ama ikimizin de beraberce başa çıkması gereken sorunlara sahibiz. Anketler iki ülkenin bazı konuları farklı algıladığını göstermekte. İki ülke arasındaki temaslar Türkiye’nin P5+1 ülkeleri ile İran arasındaki görüşmelere ev sahipliği yapmasını sağladı” dedi.
 
Türk yönetiminin ABD’nin algı problemini çözmek için gerekli çalışmayı yapıp yapmadığıyla ilgili ise Crowley, “Yeniden aramızdaki temasın yoğunluğunu hatırlatmak isterim. İki ülke için de önemli olan hayati konularda beraber çalışmakta olmamız. Örneğin Irak’da yeni bir hükümet kurulması için oldukça etkili bir şekilde beraber çalıştık ama gazete manşetleri bu ortaklığı görmedi. Esasında biz Bağdat’taki siyasi aktörlere ‘Hadi arkadaşlar hükümet işini bir yoluna koyun artık” dedik ve Türk hükümeti de aynı mesajı gönderdi.
 
Türkiye’nin İran ile ilişki kurabilmesine de değer vermekteyiz ve mesaj yine açık: ‘P5 artı 1 ile ve Uluslararası Atom Enerji Kurulu ile beraber çalışın.’ Ve bu önemli mesaj İran için de (Türkiye yoluyla duyması) oldukça önemli. Türkiye doğusunda bir nükleer güç istemiyor. Bu noktada İran’ın yapması gerekenler noktasında hiçbir farklılık yok. İran uluslararası toplumun endişelerine cevap vermek zorunda. Bu sonuca nasıl gidilmesi gerektiği noktasında farklı düşüncelerimiz olabilir ama sonuç olarak İran’ın ne yapması gerektiği noktasında ABD ile Türkiye arasındaki bir farklılık yoktur.
 
BM’deki İran’a yaptırım kararı önemliydi. Bu konuda Türkiye ile aynı fikirleri paylaşmadığımızı gördük. Ama Türkiye sorumluluk sahibi bir uluslararası oyuncu olarak bu tasarının gereklerini yerine getireceklerini ifade etti. Yaptırım kararı sonrasında Türkiye tamamen bizim umut ettiğmiz rolü oynuyor ve İran’ın uluslararası ödevlerini yapması gerektiğini anlatıyor. Türkiye’nin de bu uluslararası ödevlerini yaptığına inanmamız için de her nedene sahibiz” açıklamasını yaptı.
 
TÜRKİYE ÖRNEK MÜTTEFİK
 
Crowley’in 2011’de Türkiye-ABD ilişkileri için öngörüsü ise, “Türkiye ve Amerika arasında ikili ilişkilerin ötesine geçen diyaloğumuz var. Türkiye ile diyaloğumuz devam edecek ve ikili, bölgesel ve küresel yarar sağlayacak bir ilişki beklemekteyiz. Önemli bir ilişki bu. İnsanlar ABD’nin dünyaya çıkıp egemen olmaya çalıştığını düşünüyor ama öyle değiliz ve bunu Wikileaks de gösteriyor aslında. Bizim açımızdan durum şöyle: biz, tek başımıza hiç bir büyük sorunu çözemeyeceğimizi biliyoruz. Diğer ülkelerle ortaklık aramaktayız.
 
Ülkelerin daha büyük sorumluluk almak istemelerini ve sorunları çözmeye çalışmalarını anlayışla karşılıyoruz. Türkiye, Hindistan, Çin, Brezilya bunları yapmakta. Ama geri kalan dünya aynı şekilde anlamalı ki, küresel bir sorun da anlamlı ve olumlu bir ABD katılımı olmadan çözülemez. Ve bu bir hakikattır. Bu perspektifle diyebilirim ki, biz bu ikili ilişkileri daha da derinleştirmek istemekteyiz. Çünkü Türkiye’nin endişe ettiği gelişmelerden aynı şekilde ABD’de de endişe ediyor. Çıkarlarımız da genel anlamda üstü üste geliyor. Bu yüzden beraber çalışmamız gayet doğal. Ve bütün bunlardan dolayı da bazı zamanlar aynı sonuca farklı yollardan gitmemiz de sağlıklı bir gelişme olarak görülmeli” şeklinde.
 
CROWLEY KİMDİR?
 
Philip J. Crowley, emekli bir albay. İki yetişkin çocuğu var. Her sabah 5’te güne başlıyor. Dünyanın her yerindeki sorunlar hakkında gelen soruları yanıtlıyor. “Her sorunun bir şekilde cevaplanabileceğine inananlardanım” diyor. Akşam 11:30 gibi de uyuyor.
 
Blackberry’si her zaman açık ve sürekli kontrol ediyor. Yoğun iş temposundan dolayı ayda ancak bir kitap okuyabiliyor. Son okuduğu kitap ise Michael Mandelbaum’un yazarı olduğu Frugal Superpower (Kanaatkar Süpergüç). Kendini “Kamu diplomatı” gibi gördüğünü söyleyen Crowley, 1979 ve 1980 yıllarında Türkiye’de görev yaptı. Crowley daha önceki Türkiye’nin tüm dış politika açılımlarına destek vermişti.