Serdar Korucu / CNN TÜRK  

Fotoğraflar: Kerem Yücel

21 Ağustos gününün ilk saatlerinde Suriye'den gelen kimyasal saldırı iddiası sosyal medya üzerinden hızla yayılan cansız bedenlerin fotoğraflarıyla dünyayı sarsarken, aynı haberin Hatay'daki yankısı Türkiye'deki pek çok şehirden daha derin oldu. Nedeni hem şehrin farklı mezheplere sahip yapısı, hem de ev sahipliği yaptığı Suriyeli nüfus.

Suriyeli mültecilerde tedirginlik hakim. İster Arap, Kürt veya Türkmen olsun ister Hıristiyan, tümü yeni saldırı haberlerinde bir kez daha geriliyor. Konuyla ilgili konuştuklarında yüzlerindeki ifade değişiyor, adeta başlarına gelen faciaları bir kez daha yaşıyorlar. Hepsi umut etmek istese de bunun çok da kolay olmadığının farkındalar. Ülkelerinden sağlıklı bilgi alamadıklarından arkalarında bıraktıkları için endişeliler. Ölüm haberlerini bizler gibi televizyonlardan izliyorlar sadece. Ağızlarından dökülen ortak temenni ise savaşın bitmesi. Gördükleri herkese aynı soruyu soruyorlar, "Kim ülkesinden, evinden barkından ayrı yaşamak ister ki?" diye…

Hatay'ın Kırıkhan ilçesindeki Arap aile Halep'ten gelmiş. Türkiye'ye geçmeye karar verdiklerinde arkalarında uçaklar tarafından bombalanan 15 ev görmüşler. Kendileri de kurbanlar arasına girmeden kaçmayı başarmışlar. 33 kişi sınırın öte tarafına geçmişler hayata tutunmak için. Şimdi iki evde, her ev için 250 TL kira ödeyerek yaşamaya çalışıyorlar. En büyük şikayetleri 20-25 TL günlükle çalışmalarına rağmen bazen ücretlerini alamamaları. Bölgedeki pek çok aile gibi devletten çok "Hayata Destek Derneği"nin verdiği kartlar ile yaşama tutunuyorlar. Erzak sıkıntılarını gideriyor bu kart. Çocukları için plan yapmak istiyorlar ama olmuyor. Önce yaşamlarını sürdürmenin yolunu arıyorlar. Saldırılar sorulduğundaysa gözlerinde korku beliriyor aniden. Yaşadıklarını, gördüklerini hatırlıyorlar önce. Sessizleşiyorlar. Bu bile onların neler yaşadığını, neler gördüklerini anlatmaya yetiyor aslında. "Binalar yerle bir olmuştu" diyorlar usulca.

Aynı ilçedeki bir başka evde ise iki Kürt aile bir evi paylaşıyor. 2 ailenin toplam nüfusu 12 kişi. 6 ay önce düşmüş onlar Afrin'den Türkiye yollarına. Ekmek pahalı, su ve elektrik olmayınca kaçmaktan başka çareleri kalmamış. Sınırı geçen insanları takip ederek varmışlar Türkiye'ye. Çocukların okuma yazması yok. Nedeni savaş. Yeni mücadeleleri ise yaşama tutunmak için. Her aile gibi iş peşindeler. Çatışma haberleri ise yüreklerini dağlıyor her seferinde. Ne de olsa her aile gibi onların da yakınları ateş arasında.

Kırıkhan'da yaşayan Türkmen aile de savaşın sınırın öte tarafına savurduklarından. Tepkililer yaşananlara. "Kardeşçe yaşıyorduk biz bugüne kadar" diyorlar. Neden kaçmak zorunda kaldıkları sorusuna ise yanıtları net: Geceleri kapıya dayanıp oğullarımızı, eşlerimizi kaçırıyorlar fidye için. Nasıl kaçmayız ki?

9 ay önce erkek kardeşi kaçırılınca yollara düşmüş aile 24 yaşındaki oğullarının başına aynı şey gelmesin diye. Bugünse can güvenliği olsa da yaşam savaşının içinde bulmuşlar kendilerini. Tek istekleri ülkelerine dönmek, "Orada bir çadırım olsun oturayım başka bir şey istemiyorum" diyorlar. Bombalamalara tepkileri ise "Allah gözünü kör ede bu hale getirenlerin" diye…

Hıristiyan aileler ise Suriyeli mülteciler arasında en çekingen olanları. Kimse ile kolay kolay konuşmuyor, açılmıyorlar. Savaşın taraflarına karşı "tarafsız" kalmaya çalışsalar da onları da vuran çatışma dalgasının ardından daha da içlerine çekilmişler. Dilini, kültürünü bilmedikleri bu ülkede başlarına bir iş gelmesin diye daha da susuyorlar. Tek söyledikleri, uçakların ya da füzelerin şehirleri vurduğunda kimseyi ayırt etmediği. Alevi, Sünni ya da Hıristiyan fark etmeden ateşin herkesi aynı derece sardığını anlatıyorlar. Sordukları bir soru ise hala ülkenin birliği için az da olsa umut veriyor insana: Benim komşum Kürt ya da Sünni ise ben onlara yardım etmeyecek miyim?