Deniz Güneş / Demokrat Haber

Azerbaycan’daki insan hakları ihlallerine karşı mücadele eden Barış ve Demokrasi Enstitüsü’nün (IPD) kurucusu olan ve bu yönde düzenlediği protestolar sebebiyle Temmuz ayında tutuklanan Leyla Yunus’un tutuklu bulunduğu cezaevinde kötü muameleye tabi tutulduğu ve cezaevi amiri tarafından dövüldüğü ortaya çıktı.

Azerbaycan’ın başkenti Bakü merkezli Azadlıq (Özgürlük) Radyosu’nun haberine göre, müvekkilleri Yunus ile görüşen avukatlar Elçin Kemberov, Fariz Namazlı, Cavad Cavadov ve Halid Bağırov yazılı bir açıklama yaparak, Yunus’un vücudunda darp izine rastladıklarını belirtti ve soruşturma açılmasını talep etti.

Avukatlar, konuya ilişkin yaptıkları açıklamada, Yunus’un tutuklu bulunduğu koğuşa sıcak su verilmediğini, Yunus’un soğuk suyla duş almak zorunda kaldığını, kısa sürede üşüterek hastalandığını, fakat cezaevi yönetimi tarafından kendisine hiçbir tıbbi yardımda bulunulmadığını kaydetti. Açıklamada, yaklaşık bir aydır telefon görüşmesi yapması engellenen Yunus’un, 23 Eylül Salı günü, kendi rızası olmadan başka bir koğuşa nakledildiği ve nakil sırasında Yakubov soyadlı cezaevi amirinin Yunus’un saçından tutarak onu yere yatırdığı, “Sen akıllanmıyorsun” diyerek göğsüne tekme attığı ve saçlarından sürükleyerek ayrı bir koğuşa aldığı belirtildi.  

Yaptıkları görüşme sırasında, Yunus’un saçlarının bir kısmının kopmuş olduğunu gözlemlediklerini ifade eden avukatlar, olaya karışan cezaevi çalışanlarının belirlenmesi ve cezalandırılması için soruşturma açılmasını talep etti.

SORUŞTURMA YERİNE YALANLAMA

Azerbaycan Adalet Bakanlığı Ceza İnfaz Dairesi Başkanlığı ise konuya ilişkin yaptığı açıklamada avukatların beyanlarını yalanladı. Yunus’un “yasalara uygun koşullar altında” tutuklu bulunduğunu öne süren Bakanlık açıklamasında, “Avukatlar tarafından yapılan açıklama, Leyla Yunus’u gündemde tutmak için olağan bir uydurmadır” dedi.

“VATAN HAİNLİĞİ” İLE SUÇLANIYOR

Leyla Yunus, “vatana ihanet” de dahil olmak üzere Azerbaycan Ceza Kanunu’nun 6. maddesi uyarınca gündeme getirilen iddialar gerekçesiyle yargılanıyor. İnsan hakları ihlallerine karşı mücadele eden Barış ve Demokrasi Enstitüsü dahilinde çalışmalar yürüten Yunus’un faaliyetlerinin Aliyev rejimini “rahatsız eden çıkışları” olduğu biliniyor.

Azerbaycan ile komşusu Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ sorununun barışçıl yolla çözüme ulaşması için uzlaşma çabalarını desteklediği belirtilen Yunus’a yöneltilen suçlamalar arasında, “Azerbaycan’ın mevcut sosyo-politik durumuyla ve savunma sanayiyle ilgili bilgi toplamak ve Karabağ’ın bağımsızlığının tanınması için kampanya yapmak” gibi iddialar bulunuyor. Ermenistan’daki insan hakları savunucularıyla diyalog içinde olan Leyla Yunus ve eşi Arif Yunus, “casusluk” ve “vatana ihanet” suçlamalarıyla 30 Temmuz 2014’te Bakü’de tutuklandı.

Karabağ sorununa askeri operasyon yerine barışçıl çözüm üretilmesi konusunda proje geliştirilmesi üzerinde Yunus’la birlikte çalışmış olan gazeteci Rauf Mirkadyrov da, “Ermenistan için casusluk yapmak” suçlamasıyla Nisan ayında tutuklandı.

SAKHAROV ÖDÜLÜ’NE ADAY GÖSTERİLİYOR


Azerbaycan’ın en çok tanınan insan hakları savunucularından biri olan Leyla Yunus, Avrupa Parlamentosu’nun her yıl insan hakları alanında verdiği Andrey Sakharov Ödülü’nün bu yılki adayları arasında gösteriliyor. Yeşiller ve Avrupa Serbest İttifakı, 1995’te Leyla Zana’ya layık görülen Sakharov Ödülü için bu yılki adaylarının Leyla Yunus olduğunu açıkladı.

İNSAN HAKLARI KONUSUNDA AB UYARIYOR

Yunus’un “vatana ihanet” suçlamasıyla tutuklanmasının ardından, Azerbaycanlı insan hakları savunucusu Resul Caferov da 2 Ağustos 2014’te “vergi kaçakçılığı” iddiasıyla tutuklanmıştı.

Avrupa Birliği (AB), Azerbaycan’ın önde gelen iki insan hakları savunucusunun tutuklanmasından endişe duyulduğunu belirten bir bildiri yayımlamıştı.

AB Dışişleri Yüksek temsilcisi Catherine Ashton ve AB Komisyonu’nun genişleme ve komşuluk politikasından sorumlu üyesi Stefan Füle, Ağustos ayında yaptıkları ortak yazılı açıklamada, “Tutuklanan Leyla Yunus’un hemen ardından Caferov’un tutuklanması, Azeri makamlarının sivil toplum ve kamusal söylem için alanı sistematik olarak kısıtladıkları izlenimini güçlendiriyor” demişti.

Dağlık Karabağ sorunu bağlamında bölgesel güvenlikle ilgili endişelerinin sürdüğünü belirten Ashton ve Füle, ihtilaf dönemlerinde temel özgürlüklerin savunulmasında sivil toplumun hayati rol oynadığını vurgulamıştı.