Sezin ÖNEY / BİA

Thomas Hylland Eriksen, Oslo Üniversitesi'nin Sosyal Antropoloji Bölümü'nden, milliyetçilik, kimlikler, küreselleşme konularında dünya çapında bir uzman.

Henüz 33 yaşında profesör olan Eriksen, Trinidad ve Mauritius gibi "uzaklar" kadar Norveç'in zengin ve fakir dış mahalleleri gibi "yakınların" da arasında bulunduğu yerlerde, kültür ve kimlik oluşumu konularında saha araştırmaları yaptı.

Norveç'teki saldırıları gerçekleştiren Brievik'in You Tube'daki görüntülerinde eleştirdiği Eriksen, akademik çalışmalarıyla "Norveç'in haritasını kültürel olarak daha geçişken, küresel akışkanlığa daha açık biçimde baştan çizmek istediğini" söylüyor.

Eriksen'in Türkçe'ye çevrilen kitapları arasında, Küçük Yerler, Derin Mevzular ile Etnisite ve Milliyetçilik" de var.



Türkiye'de, Norveç'teki saldırılarla ilgili haberlerde, sorumluluğu üstlenen Anders Breivik'in "Türk ve Osmanlı" düşmanı olduğuna yönelik haberler çıktı. Geçmiş, milliyetçi bakış açısında nasıl bir rol oynuyor?

Breivik'in Türkler ve Osmanlı İmparatorluğu'na olan takıntısı gerçekten de affallatıcı boyutta. Bu konulara yaklaşımı da, kültürel muhafazakarlığı da fersah fersah aşıp, kendisinin aşırı bir militana dönüşmesine neden oluyor. İki yüz yıl önce olup bitenlerden hareketle kendisine gerçeğin kırıntılarından bir fantezi dünyası inşa etmiş. Kendisini bir tür Haçlı askeri gibi görüyor ve geçmişi kullanarak, yaptığı korkunç şeyleri anlamlıymış gibi göstermeye çalışıyor.

Milliyetçilik, Türkiye'de siyaseten etkili bir faktör. Ancak, Avrupa'da aşırı sağın yükselmesine, Türkiye'ye çok uzak, "yabancı" bir gelişme gibi bakılıyor. Bu saldırılar, sizce bugünün Norveç'i ve Avrupası'na ilişkin ne anlatıyor? Bu saldırıları, toplumsal bazda dipten derinden bazı gelişmelerin, dönüşümlerin göstergesi olarak yorumlayabilir miyiz?

Maalesef bu saldırılar, kanımca, Norveç milliyetçiliğiyle ilgili karanlık bazı gelişmelerin sonucu gerçekleşti. Bu adam, toplum genelinde, farkına varıldığından veya itiraf edildiğinden çok daha yaygın ve sıkça rastlanan bazı düşüncelerden beslenerek bu saldırıları gerçekleştirdi.

Evet, Norveç'te güçlü aşırı sağ bir hareket yok. Popülist İlerleme Partisi, her ne kadar göçmenlere karşı sert ve İslam'a karşı düşmanca bir tutumu olsa da, hiç olmazsa, demokrasinin kurallarına bağlı gözüküyor. Ancak, özellikle internet üzerinden yayılan aşırı sağ görüşlerde ciddi bir artış oldu.

Fakat bu tarz milliyetçi görüşleri savunanların şablon bir profili yok. Gevşek bir şebekeleşme içindeki bu kişileri birleştiren, "ülkeyi sattıklarını" düşündükleri siyasi ve entelektüel düzene olan nefretleri.

Ülkede çok fazla "yabancı", özellikle de Müslüman olduğuna, Batı ve İslam arasında da uzlaşılmasına imkan vermeyecek temel bir çatışma olduğuna inanıyorlar. Bazıları alenen milliyetçi, bazıları da, "Avrupa değerleri" gibi yuvarlak laflar ediyor.

Sizce, aşırı sağ Avrupa'da son dönemde "merkezleşti" mi? Merkez sağın, milliyetçi söylemi kendi çıkarı için kullanarak aşırı sağa karşı tavır almaktan kaçındığını ve merkez solun da, aşırı sağ karşısında politika üretemeyerek adeta felce uğradığını söyleyebilir miyiz?

Ortada herkes için yeni bir politik düzen olduğu kesin. Sınıf temelli yaklaşımlar ve sosyal içerikli konulardan, kültürel ve etnik odaklı olanlara kayıldı. Özellikle sol açısından, bu kavramlarla uğraşmak daha zor. Sol, çokkültürlülük mü asimilasyon mu bilemeden bocalayıp duruyor. Sol, genelde eşitlik konusundaki yaklaşımlarında çok başarılı ama "farkların" yarattığı sorunlara çözüm getirmek konusunda öyle değil.

Norveç Başbakanı Jens Stoltenberg, saldırıların Norveç'in İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana şahit olduğu en büyük mezalim olduğunu söyledi. Sizce savaş sonrası Avrupa, Faşizm ile gerektiği gibi hesaplaştı mı yoksa, Soğuk Savaş döneminde sol ve sağ arasındaki kutuplaşma bunu engelledi mi?

Zor bir soru. Nazizmi yaratan sosyal etkiler, aynı şekilde "ortak tarih, köken ve anavatan sevgisi" gibi kavramlara vurgu yapan daha "iyi huylu" milliyetçilikleri de tetiklemiş olabilir. Milliyetçilik, bugün Avrupa'da görüldüğü üzere neo-Faşizm'e de dönüşebiliyor. Bugün için, Avrupa Birliği ve ulus-devletin üzerinde bir Avrupa'da birleşme fikirlerine yönelik müthiş bir hayal kırıklığı söz konusu. Ekonomik kriz de bunun önemli bir sebebi. Bugün Norveç'te nüfusun üçte birinden azı Avrupa Birliği (AB) üyeliğini destekliyor.

Sizce, "azınlık" kavramı üzerine çokça konuşuyor da, "çoğunluk" ve "çoğunluk sorunlarının" üzerine fazla eğilmiyor muyuz? Mesela Türkiye'de son dönemde Kürt sorunu kadar "Türk sorunu" da gündeme gelmeye başladı.

Kesinlikle. Bu nedenle bir kez, artık "çoğunluğu" araştırmak, çoğunluğun özellikleri ve sorunları üzerine eğilmek gerek demiştim. Biraz da talihsizce, bu sözlerim birçok sağ görüşteki blog tarafında da kullanılmıştı. Çoğunluğu araştırırken de karşımıza aslında, bir sürü farklılık ve kendilerini egemen, güçlü görmeyen bir sürü alt grup da çıkacak. Çoğunlukların çoğunluklara karşı durumu da başlı başına ilginç ve hiç de üzerine eğilinmemiş bir alan. Sanki sadece azınlıkların kendine has farklı bir kültürü ve kimliği varmış da, "biz" çoğunluk olarak "normal insanlarmışız" gibi de bir yanlış anlama var aslında ortada. (SÖ/BA)