İran, Suriye ve İsrail/Filistin konularında, Amerika’nın iki başkan adayı da dikkati çekmek için yüksek perdeden konuşmaya çabalıyor görünüyorlar. Her biri aynı hedefleri desteklemek için daha fazla gayret göstereceğini iddia ediyor. Şimdi Afganistan konusunda da benzer söz yarışının olmuyor olması, bu yüzden ilginç değil mi?

Afganistan konusunda aynı Demokrat-Cumhuriyetçi oyununa tanıklık edeli çok olmadı. Hangi parti daha maçoydu? 2009 Kasım’ında Başkan Obama’nın Amerikan Askeri Akademisi’ndeki konuşmasında desteklediği daha büyük askeri birliğin savaşı kazandıracağı tezini hatırlayınız. Şimdi birden bire Mart 2012’den bu yana, bu konu kimsenin yüksek sesle konuşmayı istemediği bir konu oldu.

Bazı basit açıklamalar mevcut. Amerika’nın şimdiye kadar yaptığı en uzun savaş olan Afganistan’daki savaş için Amerika’da çok fazla ilgi yok. Hedef gösterilen düşman olan Taliban, özellikle ülkenin tek bir etnik gruplu en geniş bölgesi olan Paştun’da, şimdiye kadar ki en dirençli güç.

Amerika az çok tek yanlı olarak, Taliban olmayan bir Paştun olan Hamid Karzai’yi Afganistan Devlet Başkanı olarak empoze etti. Karzai yıllardır onu devirmek için çabalayan ülkenin kuzey ve batısında bulunan çeşitli diğer etnik gruplar tarafından kabul görmedi ve görmüyor. Bu diğer gruplar bazı dış güçler tarafından desteklendi: Rusya, İran ve Hindistan’ın hepsi de Taliban’ın tekrar iktidarı ele geçirmesini önlemek için Amerika kadar kararlı davrandılar. Fakat Amerika İran’la birlikte davranmayacaktır; Rusya’yla işbirliği içinde olma konusunda ise şüphe taşıyor ve Hindistan’la da koordinasyon içinde görünmüyor.

Şubat 2012’de Amerikan askerleri tarafından birkaç Kuran yakıldı. Bu Afganistan’da şiddetli gösterilere neden oldu. Sonra çocuk, kadın ve askerlerden oluşan 16 Afgan, Amerikalı bir asker tarafından katledildi. Amerika her iki olay için de özür diledi, ancak bu fırtınayı pek de yatıştırmadı. 18 Mart’ta Başkan Karzai Afganistan’daki Amerikalıları “şeytani eylemler” yapan “şeytanlar” olarak kınadı. Afganistan’ın iki şeytan –Taliban ve Amerika- tarafından rahat bırakılmadığını söyledi.

New York Times adı belirtilmeyen bir Avrupalı diplomatın, “Tarihte bu kadar çok para harcayıp, bu kadar çok asker gönderip de o ülkenin başkanının söyledikleri ve yaptıkları üzerinde bu kadar az etkide bulunan bir süper güç asla olmadı”, dediğini aktardı.

Kendi konumunu bir parça korumak isteyen Amerika geri çekilmeye başladı. Savunma Bakanı Leon Panetta, Şubat ayında Amerika’nın planlandığı gibi 2014’ün sonunda değil 2013 ortasına kadar çatışan bir güç olma rolünden geri adım atacağını zaten söylemişti. Nisan ayında ise Amerika daha da ileri gitti ve özel operasyon görevlerinin (örneğin, insansız hava araçlarının kullanılması ve gece baskınları) kontrolünü Afgan güçlerine devrettiğini ilan etti. Amerikan birlikleri şimdi yalnızca “destek” görevi görüyorlar.

Afganistan Dışişleri Bakanı Zalmai Resul fazla minnettar olmadı. Amerika ve NATO birlikleri 2014’de gider gitmez Afganistan’ın Pakistan’a karşı kendi topraklarının insansız hava araçlarının saldırıları için bir üs olarak kullanılmasına izin vermeyeceğini açıkladı.

Amerika’ya bir yumruk da Pakistanlılar vurdu. 12 Nisan’da Parlamento, Amerika-Pakistan ilişkilerini iyileştirmek ve NATO’nun Afganistan’a olan tedarik yollarını yeniden açmak için gerekli şartlar listesini oybirliği ile onayladı. Şartlar arasında, Pakistan topraklarına olan insansız hava araçları saldırılarına son vermek ve 2011 Kasım’ında NATO hava saldırısında öldürülen 24 Pakistanlı asker için koşulsuz özür dileme de yer aldı. Amerika bu şartlara direniyor. Ancak şimdi Afganistan’da Amerika ve Pakistan’ın politik hedefleri farklılaştığı için Amerika’nın buradan üstün çıkacağı kesin değil.

Sonra 4 Nisan’da, Reagan yönetiminde Savunma Bakan Yardımcısı olarak görev yapan Lawrence Korb, “Karzai’nin bizi kovmasına izin verme zamanı” başlıklı bir makale kaleme aldı. Korb, Amerika’nın 1945’den bu yana, “savaşları başlatmada savaşları tatmin edici bir biçimde sonlandırmaya göre çok daha iyi” olduğunu ileri sürdü. Kore ve Vietnam savaşlarının son iki yılındaki gereksiz insan kayıplarına işaret etti.

İstisna, “Irak Başbakanı Nuri el-Maki bize seçim hakkı tanımadı” dediği için Amerika’nın çekildiği Irak’tı. “Irak’ta Amerika şanslıydı”, diye de sevindi. Vardığı sonuç: “Maliki’nin doğru şeyi yapmak için bizi zorladığı gibi, Karzai’nin de en kısa zamanda ülkesinin kontrolünü ele almak istemesine izin vermeliyiz”. Korb, Amerika’nın Afganistan’dan mümkün olan en kısa sürede çıkmasını muazzam avantaj olarak gören muhafazakâr bir analist.

Korb yalnız değil. 12 Nisan’da açıklanan Washington Post/ABC News’in kamuoyu yoklaması, halkın yalnızca %30’u savaşın gerekli olduğunu ve hatta daha çarpıcı olarak da ilk kez Cumhuriyetçilerin çoğunluğunun savaşın buna değmediği konusunda hemfikir olduklarını gösteriyor. Amerikan kamuoyu bakımından iki şey gerçekleşiyor. Birincisi, Afganlar Amerikan çabalarını ya da askeri kayıplarını takdir ediyor görünmüyorlar. Bütünüyle bunun tersi geçerli. Başarısızlık sonrası çekilme Amerika’da maçoluğun yerini alıyor. İkinci olarak da, Amerika’nın ve özellikle en çok da muhafazakâr Cumhuriyetçilerin sert biçimde harcamaları kısmaya çalıştıkları bir zamanda Afganistan savaşının maliyeti oldukça yüksek.

Başkan Obama’nın, sessiz fakat kesin olarak Lawrence Korb’un tavsiyesine uyacağını tahmin ediyorum. (15 Nisan 2012, Commentary no. 327).

Çeviri: Demokrat Haber

Kaynak: www.iwallerstein.com