ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yayınladığı son İnsan Hakları Raporu’nda, Türkiye siyasi uygulamalar nedeniyle eleştirildi. Raporun azınlıklara değinilen bölümünde, Türkiye’de Müslüman olmayan üç ayrı grubun ‘azınlık’ olarak tanındığı belirtilerek bunların Ermeniler, Yahudiler ve Yunan Ortodoks Hıristiyanlar olduğu hatırlatıldı.

Raporda azınlık tanımı dışında kalan Lazlar, Çerkezler, Aleviler, Kürtler, Yezidiler, Protestanlar, Caferiler, Roma Katolikleri, Romanlar ve Asurilere karşı farklı düzeylerde asimilasyon baskısı yapıldığı ifade edildi.

‘İLERLEME YAŞANIYOR’

Raporda Kürtlerin azınlık olarak tanınmayanlar arasındaki “en geniş etnik ve dil grubu” olduğuna işaret edildi. Türkiye’nin Kürt nüfusunun 15 milyonu aştığı belirtildi.

Sabah’ın haberine göre, raporda insan hakları konularında bazı ilerlemelerin de yaşandığına işaret edilerek, Asuri Gazetesi Sabro’nun yayına başladığı, Shakespeare’in Hamlet adlı oyununun Diyarbakır’da Kürtçe sahnelendiği kaydedildi.

EN SERT İNSAN HAKLARI ELEŞTİRİSİ

Amerikan Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye için olumlu ifadelerin bulunduğu 2012 İlerleme Raporu’nu kabul ettiği gün, Ankara’yı insan hakları konusunda şimdiye kadar hiç olmadığı kadar sert ve net bir tonda eleştirdi.

ABD, yayınladığı geleneksel yıllık insan hakları raporunda Türkiye’deki ihlallere 48 sayfa ayırdı. Ve tüm dünyayı kapsayan raporu Washington’da gazetecilere Dışişleri Bakanı John Kerry sundu. Amerikan Yönetimi, bu seneki raporda en önce Ergenekon ve KCK davalarından örneklerle Türkiye’de adalete erişimin eksikliğini vurguladı. Yargının politize olmasından, soruşturmaların gizliliği kuralının savunma hakkını kısıtlamasına, ceza hukukunu tutarsız bir biçimde uygulayan savcı ve yargıçlara zehir zemberek ifadeler kullandı.

Hürriyet’ten Tolga Tanış’ın haberine göre, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry “Boston’daki saldırı olayına rağmen bu toplantıyı erteleme önerilerini kabul etmedim” diyerek başladığı toplantıda, insan haklarının Amerikan Yönetimi için öncelikli konuların başında geldiğini söyledi. Ve bunların Amerikan ya da Batı değerleri olmadığını, evrensel haklar olduğunu ve bazen acı da olsa dünya liderleriyle yaptığı görüşmelerde bunları dile getirmeye devam edeceğini söyledi. “Amerika izliyor” diyen Kerry, tüm dünyadaki büyükelçiliklerin hazırladığı bu raporların da detaylı, kapsamlı ve olaylara dayalı hazırlandığını dile getirdi.

Kerry’nin ardından konuşan Bakan Yardımcısı Uzra Zeya ise “stratejik ortak Türkiye’yle insan hakları konusunda düzenli olarak görüştüklerini” belirtirken, “Biz Türkiye’deki Anayasa reform sürecinin azınlıklar, kadın ve çocuklar ve ifade özgürlüğünün genişletilmesi için bir fırsat olacağını düşünüyoruz” dedi.

Bir önceki yıllara göre çok sert ifadelerin kullanıldığı insan hakları raporunun Türkiye kısmı, bu sene 48 sayfa tutu. Raporda şu ifadeler yer aldı:

• Terör ve devlete karşı diğer tehditlere yönelik birçok yasa ve bu tür davalardaki soruşturmalarda şeffaflık eksikliği adalete erişimi engelledi.

• Yasal reformlar, cezaevlerinden binlerce kişinin salıverilmesini sağlarken, yargı sistemi politize oldu ve fazla işi yükü üstlendi.

• Yetkililer keyfi tutuklamalara, tutukluları yargılama öncesi uzun ve belirsiz bir süre hapiste tutmaya, uzun yargılamalar yapmaya devam etti.

• Soruşturmaların gizliliği kararları, yetkililere savunmaya delillere erişimi kısıtlama imkânı veriyor ve şüpheliler için yargı güvencesinin etkin bir şekilde uygulandığı konusunda endişeleri körüklüyor.

• Savcılar ve yargıçlar arasındaki yakın ilişki bir usulsüzlük ve önyargı görüntüsü verirken, özellikle devlet güvenliğine ilişkin büyük soruşturmalarda geniş yetkilerle donatılan savcı ve yargıçlar ceza hukukunun tutarsız biçimde uygulanmasına katkı sağladı.

• Ceza yasası ve terörle mücadele kanunu birçok makaleyi basın ve internet özgürlüğünden mahrum bıraktı.

• Yetkililer, çoğu terörle mücadele yasası ya da yasadışı örgütlerle bağlantı suçlamasıyla, birçok gazeteciyi sene sonunda hapiste tutmaya devam etti.

• Devleti ya da hükümeti kamuoyu önünde eleştirmenin dava ve soruşturmalara konu olacağı korkusuyla birçok gazeteci, akademisyen ve yazar, otosansürün yaygınlaştığını anlattı.

• Başbakan dahil politik liderler, kendilerini eleştirenleri hakaret suçlamasıyla dava ettiler.

• Hükümet, bazı dini, politik ve Kürt milliyetçiliğine ya da kültürel bakış açılarına sempati duyanları taciz edip kovuşturdu.

• Ayrıca yetkililer, birçok öğrenci dahil yasal gösteriler sırasında binlerce kişiyi gözaltına aldı ve bunların birçoğu toplanma özgürlüğünü belirgin biçimde kısıtlayan terörle mücadele kanunlarından yargılandı.

• Hükümet; kadınlar, çocuklar, lezbiyen, gay, biseksüel ve transeksüeller dahil savunmasız kitleleri, toplumsal istismar, ayrımcılık ve şiddetten etkili biçimde korumadı.

• Aile içi şiddet konusunda kabul edilen yeni bir yasa ilerleme gösterirken, namus cinayetleri denilen kadına karşı şiddet, önemli bir sorun olarak kalmaya devam etti. Çocuk evlilikleri sürdü.

• Güvenlik güçleri kanunsuz ölümlere karıştı.

• Yetkililer gösterileri engelledi. Güvenlik güçleri özellikle Güneydoğu’da, bazen Kürt meselesi, öğrenci ve işçi hakları, muhalif hareketlerle ilgili şiddet içeren protestolarda, iddialara göre aşırı güç kullandı.

• Cezasız kalma yine bir sorun olmaya devam etti. Hükümet, güvenlik güçlerinin suiistimal haberlerini araştırdı ama gözaltı ve soruşturmaların sayısı düşüktü ve sayı geçen yıla göre daha fazla olsa da hüküm giyme nadirdi.