KCK Eşbaşkanı Bese Hozat’ın; “Türkiye’de resmi devletin dışında bir de oluşan paralel devletler vardır. Mesela F. Gülen cemaati paralel bir devlettir (…) İsrail lobisi, yine milliyetçi Ermeni ve Rum lobileri paralel birer devlettir. Paralel devletlerin birbiriyle ortaklaştığı ciddi bir çıkar ilişkisi vardır” açıklamasının yarattığı acı dolu şaşkınlık bir süre daha devam edecek gibi. Daha önceden de birkaç defa bu söyleme yakın sözler söylendi. Ancak bir şekilde o sözler yumuşatılarak süreç atlatıldı. Bu defa durum farklı, kolayca atlatılacak gibi değil. Çünkü üst üste böylesi söylemler yapılanın bir hata/yanlış ifade etme/anlaşılmanın ötesinde bir duruma dikkatleri çekiyor.

Bu coğrafyada onlarca yıldır yürüttüğü mücadele ile ciddi bir özgürlük alanı oluşturan Kürt Özgürlük Hareketi’nin halklar ile kurduğu eşitlikçi ve de özgürlükçü söylem ile yana koyulamayacak böylesi söylemlerin yarattığı tahrifatlar da oldukça büyük olabiliyor. Acı bir söylem daha önceki söylemleri tekrardan çağrıştırıyor. Meclis salonundaki bir konuşmasında BDP Milletvekili Sırrı Sakık’ın; “Biz buradan söylüyoruz. Aklınızı başına alın. Kürtler 1915’teki Ermeniler değil ki katledesiniz, Kürtler 6-7 Eylül’ü yaşayan Rumlar, Yahudiler değil ki zulüm edesiniz” sözleri hala hafızalarda canlı duruyor.

Tabi Newroz’da Sayın Öcalan’ın da Bese Hozat’ın ifadeleri paralelinde cümleler vardı. Daha sonra Sırrı Süreyya ve Selahattin Demirtaş’ın görüşmelerdeki paylaşımları ile Öcalan söylemini yumuşatmıştı. Bütün bunlar unutulmaya çalışılırken bir kez daha benzer sözleri duymak ciddi bir acı ve hayal kırıklığına neden oldu. Devlet, başından beri PKK hareketi için “bunlar sünnet değil, bunlar Ermeni” söyleminin bu ülkede yaşayan bir avuç Ermeni için ne büyük travmaları hatırlattığı dikkate alınırsa bu konuda ne kadar dikkatli olunması gerektiği daha iyi anlaşılacaktır. Özellikle de devlet ile başlayan müzakere/çözüm süreci içinde böylesi ifadelerin çoğalması da başka dikkati çeken bir husustur.

Devlet ile yaşanan büyük acılarla dolu bir savaşı bitirme ve bu coğrafyada halklar için barış içinde bir yaşam kurmak için geçmişteki söylem ve de politikalar dışında bir söylem ve de politik hat oluşturmak elbette anlaşılır. Ancak bu hat devletin geçmişten beri kendisini üzerinden inşa ettiği bir hat olamaz/olmamalı. Kürtler ve de Türklerin ortaklığı barış için elbette önemlidir. Birlikte bir inşa için büyük çaba ve emek gerekiyor. Ancak bu çaba ve emek geçmişin travmaları üzerinden olmamalı. Kürt Özgürlük Hareketi’nin böylesi bir doğrultuda söz ve de politika ürettiğini söylemek elbette akla uygun ve de gerçekçi de olmayacaktır. Temel politik hat bu coğrafyada yaşayan halkların bir arada özgür ve de eşit yaşamasını öngörüyor.

Bunun en somut ifadesini Rojava’da gerçekleşen özerkliğin inşasında görüyoruz. Her gün etnik ve de inançsal aidiyet farklarından dolayı onlarca insanın öldüğü Suriye’de Rojava deneyimi bütün farklı inanç ve de kültürlere rağmen halkların bir arada özgürce yaşamasını öngörüyor. Rojava’da yaşanan pratik aslında Ortadoğu coğrafyası için bir özgürlük/özgürleşme modeli olarak durmaktadır. Bu pratiğin sahibi bir hareketin her sözü ciddidir. Ciddiye alınır. Bese’nin sözleri de bu bağlamda ciddiye alındı, üzerinden konuşuluyor. Bu coğrafyada Türklerin ve de Kürtlerin kardeşliği “Kurtuluş Savaşı”ndan, Çanakkale “Şehitliği”nde Kürt ve Türk’ün koyun koyuna yatmasından kurulmaz, Kürtlerin ve Türklerin kardeşliği ve özgür yarınları ancak 1915 yılında yaşanan ve bu coğrafyayı Ermeni halkından “temizleyen” Ermeni Soykırımı ile yüzleşmekle mümkündür.

1915 yılında bu coğrafyada Ermeni halkını süren İttihat-ı Terakki politikalarının devamında bu coğrafyada 6-7 Eylül olayları yaşandı, Maraş/Çorum Katliamları, Roboski yaşandı. Bunlar birbirlerinden ayrı şeyler değil, aynı ırkçı/militer politikaların devamı niteliğinde yaşandı. Bu coğrafyada yaşayan Kürtler, Kürtler, Araplar, Çerkezler… hepimiz, Ermeniler bu ülkede “temizlendiğinde” hep birlikte kaybettik, tam bir yüzyıl önce. Bir yüzyıl sonra gerçek bir kardeşlik ve de özgürlük ancak bu yüzleşme ile mümkündür. Buna uygun dil ve politika ile ancak bu özgürlük sağlanabilir.