Türkiye'de artan sansür, yayın yasakları ve tek tipleşen medya organlarına alternatif olarak her geçen gün yeni medya kuruluşu ile tanışıyoruz. Kapatılan gazeteler, televizyon kanalları, dergiler ve yayınevlerine alternatif olarak sosyal medya haberciliği- internet gazeteciliği ''Yeni Türkiye'' için alternatif haber alma olanağı sağlıyor.

Her geçen gün bizi daha da şaşırtabilecek olaylara şahit olduğumuz bir dönemde, birileri neden olayın üstünün örtülmesi, gündemin değiştirilmesi, sansür ve yayın yasakları için çaba gösterir? Sorusunu sorduğumuzda; ''Saklamak istedikleri, korktukları, çekindikleri bir şeyler var'' cevabını bulabiliriz.

Türkiye'de profesyonel bir şekilde gerçekleri saklayabilecek, gündemi değiştirebilecek ve olayları yalanlayabilecek bir siyasi iktidar ile karşı karşıyayız. Öyle ki, çoğu zaman kendi yalanlarına kendileri dahi inanabilecek bir potansiyele sahip bu kişilerin yalan politikalarını anlamak çok güç değil. Asıl güç olan, siyasi iktidarın yalanlarını doğrudan kabul eden kitlesine doğru bir şekilde anlatabilmek. Kısacası ispatlayabilmek.

Hürriyet'ten Zeynep Mengi Öztel'in, 2014 yılındaki haberine göre; Londra’daki Chartered Management Institute (CMI) tarafından 2 bin yöneticiyle yapılan araştırmaya göre yöneticilerin yüzde 35’i günde en az bir kere yalan söylediğini itiraf ediyor. Hatta bazıları bunu yalan söylemek değil, doğruları çarpıtmak olarak ifade ediyor. Çalışanlarda yalan söyleme oranı ise yüzde 29. Türkiye’de bu konuda bir veri yok.

Tabii yapılan bu araştırmalarda yöneticilerin söylediği yalanlar Türkiye'deki siyasi iktidarın gerçekleri çarpıtma, gizleme ve yalanlarıyla birebir kesişiyor. Haberde yer alan araştırmanın içeriğinde şu şekilde anlatıyor: 

Bir yönetici: İş arkadaşlarımla her şeyi paylaşmak isterdim. Ama biliyorum ki, burada konuştuklarımız 48 saat sonra rakiplerin kulağına gidecek” diyor. Bunlar dışında kendini, kariyerini kurtarmak için yalan söyleyen yöneticiler de var. Koltuğunda kalabilmek için günü kurtaracak yalanlar da söyleniyor. Şirket içindeki olayları gizlemek istemeyenler de var fakat devam eden bir süreçse erken açıklamak sorunlara neden olabilir. Bu durumda yapılacak en iyi şey, yaşadığınız ikilemi çalışanlarınızla paylaşmak. Şirketin durumunu anlatıp, sürecin devam ettiğini yeni bilgiler geldikçe, güncellemeler oldukça onları haberdar edeceğinizi söylemek.''

Peki, yöneticilerin yalan söylediği nasıl anlaşılır? Devam edelim:  Şirketlerin CEO ve CFO’larının konuşmalarında geçen kelimeler ve bunların ne sıklıkta tekrarlandığı şirketin gidişatı hakkında fikir veriyor. David F. Larcker ve Anastasia A. Zakolyukina tarafından Stanford Üniversitesi için yapılan çalışmada, araştırmacılar 2003-2007 arasında yapılan 16 bin konferans görüşmesini incelemiş. gsb.stanford.edu adresinde yer alan çalışmaya göre, çalışanlarını veya halkı kandırmak isteyen bir CEO, iyi, güzel, sağlam gibi kelimeler yerine uç noktalarda pozitiflik belirten ‘şahane‘, ‘olağanüstü‘ gibi kelimeleri seçiyor ve negatif tanımlardan kaçınıyor. Bunun yanı sıra olayı, durumu sahiplenen ‘ben’ ve ‘biz’ kelimelerini kullanmaktan çekiniyor. Bunun yerine ‘şirket‘ veya ‘ekip‘ demeyi tercih ediyor.

Şimdi yapılan bu araştırmayı Türkiye'deki siyasi yöneticilere uyarlayalım:

*Geçici bir durum*

''Biz, meselelerimizin üzerinden gelecek dirayete ve cesarete sahibiz. Tıpkı bölücü terörle mücadelede, tıpkı 15 Temmuz'da verdiğimiz şehitlerimiz gibi, bu gece Beşiktaş'taki kayıplarımızı da yüreğimize gömecek, onların hatıralarını ilanihaye yaşatacak, ama aynı zamanda hedeflerimiz doğrultusunda kararlı bir şekilde yürümeye devam edeceğiz'' ( http://www.hurriyet.com.tr/son-dakika-istanbul-besiktasta-2-patlama-aciklama-geldi-40303085 )

Şirketler bu yalanı genelde değişim sürecinde söyler. Durumun geçici olup olmadığını onlar da bilmiyordur. Peki, siyasi yöneticiler? Onlarda hiç farklı sayılmaz. Yıllardır benzer söylemler: ''Kökünü kazıyacağız, inlerine gireceğiz, terörü biz bitireceğiz''

*Bilmiyorum*

-Yıldırım: MİT’e ‘Bu nasıl iş’ diye sordum, bir şey söyleyemedi

15 Temmuz darbe girişiminin ardından kendisinin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuda niye haberi olmadığını MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a sorduğunu anlatan Başbakan Yıldırım, “Bana bunun cevabını veremedi, herhangi bir şey söyleyemedi” dedi. (http://imc-tv.net/yildirim-mite-bu-nasil-is-diye-sordum-bir-sey-soyleyemedi/ )

Aslında biliyorlar. Bilmiyorum deme nedenleri ise (nedeni önemli değil), size söylemek istememeleri.

*Devlet Politikası Bu*

Bu başlığı haber linki ile örneklemeye gerek yok. Özetle; Kürt sorununda izlenen devlet politikası apaçık bildiğimiz bir örnektir. Yıllardan beri televizyon programlarında tartışılan, her seferinde ''Kürt sorunu demokratik yollarla nasıl çözülür'' sorusuna karşılık; 'müzakere, barış ve eşitlik' cevabını alırız. Devletin ise Kürt sorununun çözümünde savaş politikasını seçmesi halinde sorgulama biter; ''çünkü devlet yöneticileri öyle istiyor''

Haberde yer alan 'şirket, yönetici, ticari'' gibi terimleri değiştirdiğimizde şöyle bir cevap alıyoruz:

Çocukken anne babalarımızdan bir şey istediğimizde ve hayır dendiğinde ‘neden?‘ diye sorardık. Yanıt da aşağı yukarı belliydi: “Çünkü ben öyle istiyorum“, “Çünkü ben anneyim/babayım.“ Devlet politikası cevabı da bunun 'siyasi' versiyonu. Her 'devlet' kendi kurallarını koyabilir.

*Başarıyı ödüllendiriyoruz*

Devlet mantığına göre, devlet elinin uzanmadığı alanlarda birilerini o kirli işe teşvik etmek amacıyla kullanılan bir yöntem. Örneğin; yaşadığımız ekonomik krizin atlatılması için dolar bozduranlara verilen ödüller, devletin dolaylı yoldan destek verdiği 'başarıyı ödüllendirme' yöntemidir.

(Burada da yine 'şirket' kelimesini değiştirelim)

Bu tamamen yalan değil. Daha çok doğruyu biraz değiştirmek. 'Devlet', gerçekten de iyi performans gösteren çalışanlarını ödüllendirebilir. Fakat alınan ödül genelde gösterilen performansın yanında küçük veya yetersiz kalır.

*Büyük, mutlu bir aileyiz*

Son zamanlarda devlet yetkililerinin sık sık kurduğu bir cümledir; ''büyük, mutlu bir aileyiz'', ''aslında kendi içimizde hiçbir sorunumuz yok''

 ''Gerçek hayatta mutlu aileler birbirlerinden bir şey saklamaz, her şey şeffaf ve açıktır, eşit bir şekilde paylaşım yapılır.'' 

*Bu dedikodular asılsız*

''Eğer dedikodular ortalarda dolanıyorsa yöneticiniz muhtemelen işler iyice ortaya çıkmadan kendi kariyerini kurtarmaya çalışıyordur. Bu cümleyi duyduysanız dedikodular gerçekleşmek üzeredir, bir an önce kaçış planınızı yapın.''

Bir başka deyişle, ''ateş olmayan yerden duman çıkmaz.'' Söylenenlerin arkasında az da olsa bir gerçeklik payı vardır. Yoksa, her yönetici bu durumu ispatlamak ile yükümlüdür.

***

İşte tek tipleşen, sansür ve baskı altında olan medyanın ''biz şirket elemanlarına'' yansıttığı ''bizim pembe dünyamız'' algısıdır.

Uzun süredir Türkiye'yi yöneten iktidara yönelik ''aile şirketi değil, ülke yönetiyorsun'' eleştirilerini bana göre boşa çıkaran nedenler bunlar. Bu ülkeyi yöneten siyasi iktidarın başarısının en büyük nedeni, ülkeyi 'şirket' gibi yönetmesidir belki de...