27 Şubat 1947. Deniz Gezmiş’in doğum günü. Siz bakmayın “Yaşasaydı eğer 66 yaşında olacaktı” denilmesine. O hep 25 yaşındaydı ve öylede kalacak.

Çok şeyler yazıldı çizildi onun adına. Filmler yapıldı, diziler çekildi, marşlar bestelendi, türküler söylendi. Kimi överken yerdi, kimi yererken övdü. Aynı dönemde olmadıkları halde “Sınıf arkadaşımdı” diyende oldu, hiç tanıyıp bilmediği halde “Çok iyi tanırdım ” diyen de. Ama hiç biri “Yaşasaydı eğer” diye başlayan cümleler kadar saçma olmadı.

Her nedense son yıllarda moda oldu bu deyim.

Deniz Gezmiş yaşasaydı gazeteci olurdu, Deniz Gezmiş yaşasaydı iş adamı olurdu, Deniz Gezmiş yaşasaydı CHP’li olurdu. İçlerinde Deniz Gezmiş yaşasaydı sağcı olurdu diyenler bile var.

Hiç kuşkusuz durup dururken böyle bir tartışma başlatmak ya da tartışmayı bu şekle sokmak gülünç ve gereksiz bir şeydir. Oysa son yıllarda ülkemizde yapılmak istenilen birazcık da budur.

Kapitalizmin kirli oyunlarına alet olmuş kimi liberaller ve kendilerine liboş denilmesinden bile rahatsız olmayan kimi eski solcular ( ne can sıkıcı bir cümle ) kendi kirlenmişliklerine aldırmaksızın etrafında temiz kalmış ne varsa onlara sahip çıkmaya yada lekelemeye çalışıyorlar. Deniz Gezmiş örneğinde olduğu gibi. 

Deniz Gezmiş’lerin idam kararını verdiği gün beyin ölümü gerçekleşen ama bedenen geçtiğimiz yıllarda dönüşü olmayan yolculuğa çıkan Ali Elverdi’nin cenazesinde konuşan dönem arkadaşlarından birisi de “Keşke Denizler yaşasaydı. Yaşasaydı kesin Parti lideri olurdu” diyerek bu tartışmaya katılmıştı. Son yıllarda moda olan içeriği boş, bilimsellikten uzak ve saçma bir tartışmadır bu tartışma. 

Hemen belirtelim ki yapılmak istenen şey hayali, saçma sapan, olayı karikatürize etmekten başka bir işe yaramayan, hatta geçmişi magazinleştiren bir tartışmadan başka bir şey değildir. Örneğin bir ara Necmettin Erbakan da “Atatürk yaşasaydı Refah Partili olurdu” demişti.

Anlaşılıyor ki herkes kendine bir Deniz Gezmiş yaratma telaşında. Kaldı ki böylesi yiğit ve onurlu insanlara kim sahip çıkmak istemez ki deyip bu tür çabalara hoş görü ile de bakılabilir. Ama biliyoruz ki kazın ayağı hiç de öyle değil.

Öyle ya hıyanetin ve ihanetin iç içe girdiği, dün tükürdüğünü bugün yalayabilmenin erdem sayıldığı, bir dönem yol arkadaşım, mücadele arkadaşım, devrimci kardeşim, yoldaşım diye birlikte yürüdüğü insanlara bugün gazete köşelerinden ya da patronlarının dizi dibinden sallamanın maharet sayıldığı bir ortamda “Yaşasaydı eğer Deniz Gezmiş şöyle olurdu, böyle olurdu” diye söylenmek onlar için bulunmaz bir fırsattır.

Siyasetin bu kadar kirletildiği, sivil toplum kuruluşlarının iktidarlar tarafından işlevsiz hale getirilmeye çalışıldığı, gazete ve gazetecilerin baskı altına alındığı, televizyonların reyting uğruna ocaklar söndürdüğü, solun ve önderlerinin dönekler tarafından sahiplenilmeye çalışıldığı bir ortamda “Deniz Gezmiş yaşasaydı” diye cümle kurmak bulanık suda balık avlamaktan öte bir şey değildir.

Bugün sistemle bütünleşmiş eskinin solcuları Deniz Gezmiş’in içini boşaltıp onu melankolik ve popülist bir star görünümünde göstermeye çalışıyorlar. Çekilen Tv dizileri, ( İyi niyet ile çekilenler hariç ) sözüm ona bir takım belgeseller ve öğrencilik yıllarından kalma içi boş anılar hep bu minval üzerinde.

Hatta bazıları, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının Ankara 1 Nolu Sıkıyönetim mahkemesi tarafından yargılandığını, idam kararını verenin bir ordu mensubu, bir Tuğgeneral olduğunu bile bir kenara bırakarak “Yaşasaydı eğer Ordu’dan yana tavır alırdı” demeye bile getirebiliyorlar. Oysa Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan, Sivas’ın Şarkışla ilçesine her hangi bir siyasi partinin kongresine ya da özel bir televizyon kanalına röportaj vermeye gitmiyorlardı. Kaldı ki onların bir ordusu vardı ve adı da “Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu"ydu, THKO'ydu…   

Son söz bütün “Deniz Gezmiş yaşasaydı” diyenlere…

Deniz Gezmiş ölmedi ki…