Sırtımı büyük bir boşluğa dayamışken, batan güneş yaladı tüm kıyılarımı. Usul usul ve aklıma kötü bir şey getirmeden köşeme çekildim sonra. Sakince yelken açacağım denizlerim vardı ve en haşin halimle adımladığım kara parçaları. Yabancı ormanlar altında, her konukluk bir sürgünlüktür aslında. Gideceksem de bıraksınlar kendi sonuma yürüyeyim.



Bir güneş saati bile anımsayamazken, öyle rasgele gidip gelen anıların içeriğini, yüzeye çıkmadıkça, attığın her mermi, ateşlediğin her silah, bir hedef bulur kendine ve ulaşır. Derlemenin, toplamanın ve gölgelere yer açmanın zamanı gelir. Hakikat ısrarla belirir ve detaylar matlaşır. Zihnimiz kusursuz bir dehliz, hiçbir nokta kadar güçlü ve herhangi bir virgül kadar kırılgan değiliz.



Evet, herhangi bir bitiş veya başlangıç endişesi taşımadığım ve kimseye bir açıklama borçlu olmadığım bir anda, günbatımında atımın üzerinde şiirlerimi okurken vursunlar beni. Alevler anlamı yutmadan ve habire değişen renkler henüz kaybolmadan. Ölümün yiyip bitirdiği minik bir imgeyiz ve kibrimiz boyumuzdan büyük. Tam durmamız gereken yerde, tüm yüzeyler silik ve ışıklar sönük...